Escolar Documentos
Profissional Documentos
Cultura Documentos
BULUŞMAK
1 Şubat 2001 günü New York’taki Donnell kitaplığına gittimdi. Bu sık sık
gittiğim kitaplık büyük New York Halk Kitaplığının kentteki 85 şubesinden
biridir, 53’ncü sokakta MoMA diye bilinen ünlü Modern Sanat Müzesinin tam
karşısındadır. Bu kitaplığın bir özelliği dünya dillerine ait bir bölümü
olmasındandır. Bütün Avrupa dillerinden Kore, Japon ve Vietnam dillerine
kadar akla gelebilecek pek çok dilde kitap olan bu bölümde aşağı yukarı iki
metre boyunda ve bir metre eninde bir kitap rafında Macarca, Gaelic (Iskoçya
ve İrlanda dili) yanında Türkçe kitaplar da vardır. Bunları saydım ancak yüz
altmış kadar Türkçe kitap var. Bu kitaplar nasıl seçilmiştir bilmiyorum ama
bana tuhaf gelen bir tarafı Şevket Süreyya Aydemir, Yaşar Kemal, Orhan
Kemal, Nezihe Meriç, Tomris Uyar, Selim ileri, Orhan Pamuk vb. gibi bazı
çağdaş yazarlarımızın bir iki kitabı arasında Türkçeye çevrilmiş kitapların da
bulunmasıdır; örneğin Agatha Christie’nin detektif romanları gibi.
Aslında evimde Donnell’in kitaplarından çok daha fazla Türkçe kitap var,
fakat bazen oraya bende olmayan bir kitap olabilir merakı ile giderim. Bir de
sıra sıra raflarda binlerce kitabı taşıyan Fransız edebiyatı koleksiyonlarını
gözden geçirir, uzun yıllar önce resmi liselerimizde öğrendiğim ve hiç
unutmadığım Fransızcamla elime bir kitap alır okumaya koyulurum.
1 Şubat 2001 günü Donnell’de Türkçe kitaplar rafını gözden geçirirken Azra
Erhat’ın Sevgi Yönetimi kitabını buldum. İnkılap ve Aka Kitapevinin 1980
yılında bastığı bu kitabı bilmiyordum. Evimde Azra Erhat’ın Ilyada, Homeros,
Mavi Yolculuk, Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı kitapları vardı. Sevgi
Yönetimi’ni hemen okumaya başladım, sonra bu kitabı üç hafta için ödünç
alıp evime getirdim. Kitaplık kartından kitabın yakın tarihlerde ödünç
alındığını hatta hem kurşun kalem hem de tükenmez kalemle yazılı bir sürü
marginalia’sı olduğunu gördüm.
Sevgi Yönetimini okumak beni her şeyden önce 1940’lı yılların Ankara’sına
ve Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi diye anılan üniversitemize götürdü. Elbette
Klasik diller bölümünde profesör Rohde’nin asistanı olan Azra Hanımı
biliyordum. Onu yakından tanımıyordum fakat her zaman selamlaşırdık, belki
birkaç kez konuşmuştuk. 1940 yılının baharında Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi
açıldıktan sonra geçici olarak kullanılan Evkaf apartmanlarından o pembe
Ankara taşından yapılmış, üstünde Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir, Atatürk,
yazılı yeni binaya taşınmıştı. O ilk günün heyecanını hiç unutmuyorum; bu
bina on yedi yıllık yaşamımda gördüğün en güzel bina idi. Üstünden o kadar
yıl geçtiği halde her katı, her gün defalarca inip çıktığımız merdivenleri
gözümün önüne geliyor. Bazı günler batıya bakan pencerelerden kıpkırmızı bir
güneşin batmasını seyrederdik. Dil-Tarih’in (her nedense coğrafya kelimesi
atlanırdı) büyük kapısından girince heykeller ve bazen resim sergileri olan
geniş bir holü ve birde özel bir konferans salonu vardı. Bir merdiven çıkınca
solda çay ve sigara içilen bir kantin vardı. Daha sonra tarih bölümü. Bir kat
yukarda Fransız, İngiliz, Alman Edebiyatları ve Türkoloji bölümleri. Bir kat
2
İşte bütün bu öğretim üyeleri arasında bulunan Azra Erhat ufak tefek, sade
giysili, son derece dinamik ve akıllı olduğu yüzünden anlaşılan genç bir kadın.
Olsa olsa yirmi dört, yirmi beş yaşlarında. O günlerden kalma fotoğraflara
baktığım zaman hepimizin güzel ve sade giyindiğini görüyorum; diz kapağına
gelen eteklikler, evde örülmüş kazaklar ve tayyör ceketleri ile modern bir
görünüşümüz var. O günlerde ne yerlere kadar inen yeldirmeli ve omuzları
örten ipek başörtülü kıyafetler ne de göbeği açık, diz kapakları yırtık
bluejeanlar icat edilmemişti. Böyle kıyafetler hayal bile edilemezdi.
Konumuz elbette Azra Erhat fakat geçmişi bazı ayrıntıları ile hatırlamakla onu
belirli bir tarihe ve mekana yerleştirebiliyoruz. Ne yazık Dil-Tarih’in II’nci
Dünya Savaşı yıllarında yaşanan bu “Altın Çağı” sonsuz değildi. Kuşkusuz
iyilikler ve güzelliklerin yanında kötülük ve çirkinlikler de vardı. İlk önce
Muzaffer Şerif’i bir soruşturma bahanesiyle bir ay kadar hapse koydular
(1944).1 1947 yılına gelindiğinde çirkin politika oyunları ile Behice Boran,
Niyazi Berkes ve P.N.Boratav’ın akademik hayatlarına son vermek için büyük
tuzaklar kurulmuştu.2 Azra Erhat’ta bu badirelerin içinde idi., ve 1947’de
Dil-Tarih’i bırakmaya zorlandı, kendisi kovuldum diyor.
1
M. Şerif Ocak 1945’te Princeton Üniversitesinden aldığı bir davetle Amerika’ya gitti ve
1988 yılında ölümüne kadar Amerikan üniversitelerinde ders verdi, sosyal psikoloji kitapları,
özellikle insan gruplarında çatışmalar ve işbirliği üzerine yaptığı araştırmalara ait kitaplar
yazdı.
2
Dil-Tarih olayları Niyazi Berkes’in Unutulan Yıllar (İletişim Yayınları, 1997) ve Pertev N.
Boratav’ın Üniversitede Cadı Kazanı, 1948 DTCF Tasviyesi ve P. N. Boratav’ın Müdafaası,
(Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998) kitaplarında bütün ayrıntıları ile anlatılmıştır.
4
Azra Erhat eski Yunanca, Latince ve birkaç Batı dili bilen bir dil uzmanı idi.
Hasan Ali Yücel’in eğitim bakanı olduğu 1939-1946 yıllarında açılan
Tercüme Bürosu klasik ve modern dünya edebiyatından çeviriler yapmak
amacını güdüyordu. Azra Erhat’ta bu büroda çalışıyordu. Dünyaya, Klasik
edebiyata açılan bir kültür politikası, özellikle Atatürk’ün uygarlığın evrensel
olduğunu söylemesi Azra Erhat’ın büyük bir hayranlık duyduğu bir ilke idi.
1977 yılında Forum dergisinde çıkan Eleştiri Üzerine Eleştiri adlı yazısı bugün
bile bir düşünce sistemini ve eleştiri konusunda Nurullah Ataç ve Sabahattin
Eyüboğlu’nun görüşlerini yansıtması bakımından önemli. Onlar dilde, şiirde,
düzyazıda, her şeyde yeni olmanın esası üzerinde duruyorlardı. Bu yenilik
kavramı klasik edebiyatlara, Rönesans kadar uzanan, aydınlanma felsefesi
çizgisinde gelişen bir hümanizma anlayışını modernliğe kavuşturuyordu. Azra
Erhat'a göre Anadolu aşık ve şiir geleneği de Homeros'a kadar uzanan uzun bir
yol. Türk halk edebiyatından aldığı örnekler de (Yunus Emre, Karacaoğlan,
Pir Sultan Abdal) bu hümanizma anlayışı içinde yer alıyor.
3
Bu bilgiyi Azra Erhat’ın Homeros kitabının kaynakçasında buldum.
5
Azra Erhat’ı burada derin bir minnetle anıyorum. Onun 1979 Mart’ta
Ankara’da 50 TL’e aldığım İlyada’sını bir daha okumak beni çok ilginç
yerlere götürdü. Bu bir mavi yolculuk kadar güzel ve manalı bir yolculuktu.
Evimde yıllarca önce okuduğum E.V.Rieu’nun İngilizce İlyada çevirisi vardı.
(Penguin Classic,1950). İyi okunan bir çeviri fakat düzyazı ile çevrilmiş.
Başka İngilizce çevirileri merak ettim ve araştırdım. Klasik çağda papirüs ve
parşömen üzerine yazılan, ve Bizans’ta da el yazmaları ile sürdürülen Homer
destanlarının ilk kez 1488’de Floransa’da kağıt üzerine basıldığını öğrendim.
Homerin ilk İngilizce çevirisi 1611 tarihinde George Chapman tarafından
yapılmış. Bunu aynı yüzyılda Dryden ve Hobbes’in tam olmayan çevirileri
izliyor. Ünlü şair Alexander Pope hem İlyada hem de Odyssseia’yı çeviriyor
(1715-1725),. A. Pope’in çevirisinin ilginç bir tarafı da İlyada’da her bölüm
sonunda “Gözlemler” (Observations) adını verdiği ekler. A. Pope klasik
çağlardan on sekizinci yüzyıla kadar Homer üzerine yazılan birçok metni
inceliyor, ve bunlardan aldığı bilgileri kendi eleştirelsel görüşleri içinden
geçirerek aktarıyor. A. Pope on yedinci yüzyılın sonlarında Homer’i
Fransızca’ya çeviren Anne Dacier (1654-1720) adlı bir klasik diller uzmanının
yorumlarından çok yararlanıyor. Batı dillerinde çeviriler sürüp giderken
yirminci yüzyılın ikinci yarısında Amerikalılar da Homer çevirilerini yeniden
ele aldılar.Bunlar arasında R.Fitzgerald (1961), R. Lattimore (1965) ve R.
Fagles’in (1990) çevirileri var. Bunlardan en yenisi, çok övünülen Princeton
üniversitesi profesörü Robert Fagles’in İlyada serbest şiir çevirisinin bazı
sahifelerini Azra Erhat’ın İlyada çevirisi ile karşılaştırdım. Satır satır manaları
çok yakın olmakla beraber, Türkçe ve İngilizce’nin (Amerikanca?) değişik
diller olmasından gelen bazı farklar, sahifede görünüş ve biçim, basılış farkları
var.
gibi, yalın olmak ve aynı zamanda kahramanlığı temsil etmek Anadolu saz
şairlerinin de özelliğidir. Bundan başka Azra Erhat’ın Türkçesinde yirminci
yüzyılın modern Türk şairlerinin (A.Kadir bunlardan biri idi) kullandığı yalın
Türkçeyi de sezmek mümkün; burada elbette Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin
ve Kuvayi Milliye destanları akla geliyor. Ama aslında Azra Erhat’ın uğraşı
çok güç bir uğraştı ve o bir ilk olma özelliğini taşıyor. Kuşkusuz o batıda
yapılan Homer çevirilerini çok iyi biliyordu; burada Almanca bilmediğim için
ele almadığım Almanca Homer çevirilerini ve araştırmalarını da çok iyi
biliyordu.
Azra Erhat’ın İlyada çevirisi önsözünde Homer’in epik sanatı için yazdıkları
ve bilimsel araştırmalarının değerini burada tekrar vurgulamak istiyorum.
Onun dipnotları bile benim için güzel okumalara yol açtı. Azra Erhat bir
dipnotta (İlyada, Önsöz, s.64) Homer için anlatış biçiminin en iyi
incelemesinin Erich Auerbach’ın Mimesis, Batı Edebiyatında Gerçeğin
Temsili (ilk Almanca Baskı, Bern, 1946. Amerikan Baskı, Princeton, 1953)
kitabında bulduğunu söylüyor. Yirminci yüzyılın önemli bir edebiyat eleştirisi
kitabını yazan E.Auerbach Almanya’ya Nazizmin gelmesinden sonra
Türkiye’ye sığınmıs, İstanbul üniversitesinde Romans dilleri bölümünde ders
vermiş ve bu kitabı 1942 Mayıs ile 1945 Nisan arasında İstanbul’da yazmıştı.
Gene İlyada’nın önsözünde bir dipnotta Azra Erhat İlyada’yı 1937’de
Fransızcaya çeviren Paul Mazon’dan söz ediyor (s.72). Büyük New York Halk
Kitaplığının milyonlarca kitabı arasında Paul Mazon’un İlyada çevirisi de
vardı. Bu çeviri de düzyazı. P. Mazon önsözünde Fransızca ve Homer’in
Yunancasının farklı diller olmasının (Fransızca’ya analitik Yunancaya
formulaik diyor) bunu gerektirdiğini söylüyor. Fakat önemli olan bu değildi,
önemli olan kitabın her Fransızca çeviri sahifesinin karşısında Yunancasının
olmasıydı, ve onun görünüşü Azra Erhat’ın Türkçe çevirisine benziyordu.
4
Azra Erhat’ın yapıtlarının çoğu New York Halk Kitaplığının merkez binasında
araştırmalara ayrılmış kataloglar bölümünde bulunuyor.