Você está na página 1de 18

BİLGİ!!!

Artık çağımız tam bir "enerji çağı" haline gelmiştir. Yaşamımızda öylesine değişik
makineler, araçlar, taşıtlar kullanıyoruz ki bunlar için de çok ve değişik enerjilere
ihtiyaç vardır.

Evlerimizde ısınmak için odun, kömür, doğalgaz, petrol ve elektrikten


yararlanıyoruz. Yolculuk yapmak için kullandığımız taşıtlar petrolle çalışır. Artık
her evde bulunan buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, televizyon, ütü,
mutfak robotu, fırın gibi birçok ev eşyası ancak elektrik enerjisiyle çalışabilir.

Enerji, günümüz insaninin yaşamına öylesine girmiştir ki, sadece elektrik


enerjisinin tükendiğini düşünmek bile insanlık için ne kadar korkunçtur! Dünyadaki
tüm bilgisayar sistemleri, haberleşme ağları, evlerde kullanılan elektrikli eşyalar
işlemez hale gelmiştir! Gerçekten düşünmek bile bir kabus gibi!..
Demek ki, yaşamımızın ayrılmaz birer parçası olan bu araç, makine ve eşyaların
çalışabilmesi için yeterli miktarda enerji üretmek gerekir. Enerji elde etmek için
daha çok doğal kaynaklardan yararlanılır. Ancak bu doğal kaynaklar sınırsız
değildir. Gün geçtikçe azalmaktadır. Her insan bunun bilincine varmalıdır.

Okulda, evde, iş yerlerinde hangi enerji ne olursa olsun boşa harcanmamalıdır.


Isınırken dikkatli olmalı, sobaları, kaloriferleri gereğinden fazla yakmamalıyız.
Kullanılmayan odalardaki lambaları söndürmeliyiz. Ev eşyalarım ihtiyaç dışı,
gereksiz yere kullanmamalıyız. Eşyalarımızın fazla enerji tüketimine neden
olabilecek arızalarım hemen tamir ettirmeliyiz.

Unutmamalıyız ki enerji ve enerji kaynakları sınırsız değildir. Kendimiz daima


tasarruflu olmalıyız. Bununla da yetinmeyip çevremizdeki tüm insanları bu konuda
uyarmalı, bilinçlenmeleri için çalışmalıyız.

ENERJİ NEDİR?

Bir cisimde bulunan, bir iş meydana getirmeye yarayan güce "enerji" denir. Akan
suda, hareket eden bir cisimde, bir makinede ya da insanda her an bir iş meydana
getirme gücü olduğuna göre, bunlarda enerji var demektir.

Hareket gibi enerji de Fizik biliminin en önemli unsurlarından biridir. Enerji,


kimya enerjisi ya da fizik enerjisi şeklinde olabilir. Bir maddenin yanması, bir
kimya enerjisi sağlar. Yanma sonucunda meydana gelen ısı, ışık birer enerji
çeşididir. Ayrıca, fiziksel değişmelerle de enerji elde edilir.
Bütün enerji şekilleri ikiye bölünür:
1) Potansiyel enerji;
2) Kinetik enerji;

Bunlara,"durum enerjisi" "hareket enerjisi" de denebilir.

Ok atmak için bir yayı iyice gerdiğinizi düşünün. Bu yayda bir potansiyel enerji
vardır. Kurulmuş bir saat zembereğin de, doldurulmuş bir tüfekte de potansiyel
enerji bulunur.

Kinetik enerji ise, cisimlerin hareket halinde bulunmaları yüzünden doğan


enerjidir. Gerilmiş yay, oku fırlatınca, dolu tüfek patlayınca, saat zembereği
boşalınca bunlardaki potansiyel enerji, hareket enerjisine dönüşür.

Enerji şekilleri bir halden öbür hale dönebilir. Mesela, kırda bir taş attığımızı
düşünelim. Havada uçmakta olan taşın kinetik bir enerjisi vardır. Taş düşünce bu
enerji potansiyel enerjiye dönüşür. Onu alıp yeniden atmaya hazırlanınca taştan
yeniden kinetik enerji doğar. Kömürdeki kimyasal enerji, kömür yanınca ısı
enerjisi haline gelir. İstim denen kızgın su buharındaki enerji bir buhar
makinesinin kolunu iterek mekanik enerji olur.

ENERJİ KAYNAKLARI .

. Bilim ve teknik ilerledikçe çok değişik kaynaklardan enerji elde etmeye


başarmışlardır

.İnsanlar başlangıçta sadece doğal ve basit yollarla enerji elde etmişlerdir

Günümüzde enerji elde edilen başlıca kaynaklar şunlardır:

1. İnsan gücü, 6.Gaz,


2. Hayvan gücü, 7. Su (baraj),
3. Rüzgar gücü, 8. Sıcak su kaynakları,
4. Odun,kömür gibi katı yakıtlar, 9. Su buharı,
5. Petrol, 10. Uranyum madeni,
11. Güneş.

ENERJİ TASARRUFU NASIL YAPILIR?

Günümüzde enerji çok çeşitli alanlarda, çok değişik amaçlarla kullanılmaktadır.


Enerjinin her çeşidi,en yaygın olarak evlerimizde tüketilmektedir. Bu nedenle
enerji tasarrufuna evlerden başlamak gerekir. Ev hanımları, kaloriferciler,
çocuklar kısacası herkes bu konuda duyarlı olmalı, böylece hem tasarruf edilmeli
hem de kullanılan enerjiden yüksek verim alınmalıdır.

Evlerimizde aşağıdaki önlemler alınırsa çok büyük oranda enerji tasarrufu


yapılmış olur:

1. Buzdolabı, fırın, ütü, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi elektrikli ev


araçları, üretici firmaların kullanma talimatlarına uygun olarak verimli bir biçimde
kullanılmalıdır.
2. Az elektrikle yüksek ışık verebilen, örneğin flüoresan lambalar tercih
edilmeli;
gereksiz olan lambalar söndürülmelidir.
3. Pencerelere mümkünse çift cam takılmalı, gerekiyorsa kısa girmeden macun
ve öteki tamir işleri tamamlanmalıdır.

4. Zorunlu havalandırmalar dışında kapılar, pencereler iyice kapatılmalı, gereksiz


yere açılıp kapatılmamalıdır.
5. Sobalar üstten yakılmalı, yanan sobanın üzerine odun, kömür atılmamalıdır.
6. Kalorifer radyatörlerinin ön kısmı daima açık tutulmalı, önüne ısının yayılmasın)
engelleyecek şeyler konmamalıdır.
7. Odanın ısısı yükseldiği zaman üstümüzdeki giysileri çıkarmalı, pencereleri,
kapıları açmak yerine radyatörler kısılmalı ya da kapatılmalıdır. Soba
kullanılıyorsa sobalar kapatılmalıdır.
8. Gereksiz yere sıcak su harcanmamalıdır.
9. Yemekler düdüklü tencerelerde ya da termik tabanlı, enerji tasarrufu sağlayan
tencerelerde pişirilmelidir.
10. Apartmanlarda özellikle çocuklar, asansörleri bir oyun aracı olarak değil,
inmek çıkmak ihtiyacı için kullanmalıdır.
İLK NÜKLEER GÜCÜ KİM KEŞFETTİ?

1905 yılında Einstein meşhur E=mc2 formülü ile fisyon sonucu açığa
çıkabilecek enerji konusunda öngörüde bulunmuştu. Daha sonra 1930
yılında bu öngörü deneysel olarak Otto Hahn, Lise Meitner ve
diğerleri tarafından doğrulandı. Dünyanın ilk insan yapısı nükleer
reaktörü 1942 yılında Enrico Fermi’nin yürüttüğü bir proje sonucunda
Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago, Illinois kentinde kuruldu.
Ancak, dünyadaki ilk nükleer reaktörün ortaya çıkışı milyonlarca yıl öncesine
dayanmaktadır. Afrika’da Oklo, Gabon’daki bir uranyum madeninde, yeraltı
sularının da maden içinde bulunması nedeniyle doğal bir nükleer reaktör oluştuğu
ve binlerce yıl ısı ürettiği son yıllarda ortaya çıkarılmıştır.
Her iki reaktör de fisyonu kullanarak ısı üretmiş fakat hiçbiri elektrik
üretmemiştir.
Elektrik üreten ilk ticari nükleer güç santralı Shippingport, Pennsylvania’da
(ABD) kurulmuş ve 1957’de işletmeye girmiştir. Fisyon kullanılarak üretilen ilk
elektrik ise, Aralık 1951’de Arco, Idaho’daki Deneysel Üretken Reaktöründe
elde edilmiştir.

RADYASYON VE RADYOAKTİVİTE NEDİR?

Radyasyon, dalga, parçacık veya foton olarak adlandırılan enerji paketleri ile
yayılan enerjidir. Radyasyon, daima doğada var olan ve birlikte yaşadığımız
bir olgudur. Radyo ve televizyon iletişimini olanaklı kılan radyo dalgaları; tıpta,
endüstride kullanılan x-ışınları; güneş ışınları; günlük hayatımızda alışkın
olduğumuz radyasyon çeşitleridir.
Radyasyon genellikle bir atomun çekirdeğinde başlar. Atomları da, proton ve
nötronların oluşturduğu bir çekirdek ve bu çekirdeğin etrafında dönen
elektronlar oluşturur. Ağır elementler (çekirdeğinde 83 den fazla proton
barındıranlar), kararsız oldukları için daha küçük atomlara dönüşürler. Bu
parçalanma sırasında, çekirdekten parçacıklar ve enerji dalgaları ortaya çıkar.
Bu yolla enerji veren elementlere radyoaktif elementler adı verilir.
Radyoaktif elementler temel olarak Alfa, Beta ve Gama olmak üzere, 3 ana tip
enerji salında bulunurlar. Alfa
radyasyonu, (+) yüklü
parçacıklardan oluşur ve bir kağıt
parçası tarafından durdurulabilir.
Beta radyasyonu, elektronlardan
oluşur. İnce bir aliminyum levha
bu elektronları durdurmak için
yeterlidir. Gama radyasyonu ise
ışık hızında hareket eden enerji
dalgalarından oluşmaktadır.
Alfa, Beta ve Gama radyasyonu
aynı zamanda iyonlaştırıcı
radyasyon olarak da
adlandırılırlar. Bir başka deyişle,
diğer atomların elektronlarını
ayıracak yeterli enerjiye sahiptirler.
Bu tür radyasyonlara maruz kalma süresine, radyasyonun şiddetine ve maruz
kalınan vücut bölgesine bağlı olarak, hücreyi parçalayabilir, zarar verebilir
veya herhangi zararlı bir etkisi olmadan geçip gidebilirler. İyonlaştırıcı
radyasyonun insanlar üzerindeki etkisi Rem veya Sievert birimiyle
ölçülmektedir. Ancak son yıllarda Rem yerine Sievert (Sv) kullanılması
standart hale gelmiştir. (100 Rem = 1 Sv).
Elektrik, bakır gibi iletken bir telin manyetik bir alan içinde hareket ettirilmesi
ile üretilir. Elektrik jeneratörü, bir mıknatıs içinde dönen sarılı iletken tellerin
bulunduğu, ve bu tellerin mıknatıs içinde dönmesiyle elektrik akımı üreten bir
makinadır. Evlerimizde, iş yerlerimizde, endüstride gereksinim duyduğumuz
büyük miktardaki elektrik enerjisini elde etmek için, elektrik jeneratörlerini
döndürecek büyük güç santrallerine ihtiyaç duyarız.

Çoğu güç santralı, jeneratörü döndürmek için ısı üretiminde bulunurlar. Fosil
yakıtlı santraller ısı üretimi için doğal gaz, kömür ve petrol yakarlar. Nükleer
santraller da uranyum yakıtını parçalayarak ısı üretirler. Ancak bütün bu değişik
tip santraller ürettikleri ısıyı, suyu buhar haline dönüştürmek için kullanırlar.
Oluşan buhar ise elektrik jeneratörüne bağlı olan türbine verilir. Su
buharı, türbin şaftı üzerinde bulunan binlerce kanatçık üzerinden
geçerken daha önce üretilen ısıdan almış olduğu enerjiyi kullanarak, türbin şaftını
döndürür. İşte bu dönme, jeneratörün elektrik üretmek için gereksinim duyduğu
mekanik harekettir. Jeneratörde oluşan elektrik ise iletim hatları denilen iletken
teller ile kullanılacağı yere gönderilir.

Türbinden çıkan, enerjisi diğer bir deyişle basınç ve sıcaklığı azalmış buhar ise
yoğunlaştırıcı (kondensör) denilen bölümde soğutulup su haline dönüştürüldükten
sonra, tekrar kullanılmak üzere santralın ısı üretilen bölümüne geri gönderilir.
Yoğunlaştırıcıda soğutma işini sağlayabilmek için deniz, göl veya ırmaklarda
bulunan su kullanılır. Su kaynaklarından uzak bölgelerde ise santralın hemen
yanında bulunan ve uzaktan bakıldığı zaman geniş dev bacalara benzeyen soğutma
kuleleri kullanılır. Bu kulelerin üzerinde görülen beyaz duman ise su buharıdır.

Elektrik üretmek için kullanılan diğer bir yöntem ise hidrolik santrallerdir. Bu
yöntem ile barajlarda biriktirilen su, bir su türbinini üzerinden geçirilir ve
türbine bağlı elektrik jeneratörü döndürülerek elektrik üretilir.

Yukarda bahsedilen bu yöntemler büyük miktarlarda elektrik enerjisini üretmek


için kullanılırlar. Bunların yanı sıra rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kullanarak
da elektrik üretilmektedir. Ancak bu tür kaynaklardan üretilen enerji miktarı asıl
ihtiyacımızı kendi başına karşılamaktan uzaktır.

Su, güneş, rüzgar ve jeotermal kaynaklara, yenilenebilir enerji kaynakları denilir.


Bu kaynaklar diğerleri gibi tükenmezler. Petrol, doğal gaz, kömür, uranyum gibi
maddeler önümüzdeki birkaç yüzyıl içinde tükeneceklerdir.

JEOTERMAL ENERJİ NEDİR ?

Belli elemanların radyoaktif ayrışmasından oluşan, yeryüzünün iç ısısı; bu


ısı, potansiyel olarak büyük ve aslında ulaşılmamış bir enerji kaynağıdır.
RÜZGAR ENERJİSİ NEDİR ?

Yel değirmenlerinde ve rüzgar jeneratörlerinde olduğu gibi, rüzgar gücü


kullanılarak enerji üretimi.

Geçmişte kullanımı su pompajı ile sınırlı olan rüzgar enerjisinin, günümüzde


elektrik üretim amacı ile kullanımı ön plana çıkmıştır. Rüzgar enerjisinden
elektrik üretimi, konvansiyonel enerji kaynaklarıyla ekonomik olarak yarışabilir
duruma gelmiştir. Türkiye’de son iki yıl içinde 26 rüzgar santralı kurma başvurusu
yapılmıştır. Bu da konunun Türkiye gündeminde yer aldığının bir göstergesidir.
Ülkemizde var olan rüzgar potansiyelinden yararlanarak elektrik enerjisi
üretilmesi için “Ulusal Rüzgar Enerjisi Programı” hazırlanarak uygulamaya
konulmalıdır. Bu programda 10 yıllık bir dönem için politikalar, hedefler,
yatırımlar, teşvikler ve Ar-Ge konuları yer almalıdır.

Öncelikli olarak, elektrik üretimine uygun rüzgar kaynakları potansiyelinin


tam olarak belirlenmesi için sürdürülen rüzgar ölçüm çalışmaları hızlandırılıp
sonuçlar bir veri tabanında toplanmalı ve Türkiye rüzgar atlası oluşturulmalıdır.
Ancak, bunların yanı sıra, yeterli teknolojik seviyeye kısa sürede ulaşabilmemiz
için gerekli yasal mevzuat da hızla tamamlanmalıdır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın hazırladığı "Yap-İşlet (BO) Modeli


ile Kurulacak ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları ile Çalışacak Elektrik Enerjisi
Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışının Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı"nın gerekli düzenlemeler yapılarak, en kısa zamanda
çıkarılması yararlı olacaktır.
Ülkemizde rüzgar enerjisi konusunda yeterli bilgi birikimi ve teknolojik alt
yapı henüz oluşmadığı için, en azından kısa vadede teknoloji ve ürün ithali
gerekecektir. Ancak, teknolojideki hızlı değişim sonucu eskimiş olan
teknolojilerin alınmaması için çok dikkatli olunmalı, ithal olunacak makinelerin en
son teknoloji ürünü olmalarına özen gösterilmeli, ilk kurulacak santrallarda bile
paket ithal projelerden kaçınılmalı ve ilk uygulamalardan itibaren Türkiye'de
yapılabilecek kısımların yerli teknoloji ile üretilmesi imkanları üzerinde
durulmalıdır. Kazanılacak teknolojik gelişim sonunda, bütünü ile yerli üretime
dayalı, Orta Doğu ve Orta Asya pazarına ürün satabilecek rüzgar türbin sanayi
oluşturulması hedeflenmelidir. Danimarka rüzgar sanayiinde 12000 kişinin
çalıştığı göz önüne alınırsa, rüzgar türbini sanayiinin Türkiye’nin enerji sektörüne
katkısı dışında yeni istihdam olanakları da sağlayacağı açıktır.

Milli Park alanları ile yerleşim yerleri içinde ve 2 km’den daha yakında rüzgar
santralı kurulmasına izin verilmemelidir. Alanlar seçilirken, aynı alanlarda
olabilecek diğer kullanım imkanları da belirlenerek bir ekonomik fayda
karşılaştırması ve çevre etki değerlendirmesi yapılmalıdır.

GÜNEŞ ENERJİSİ

Türkiye coğrafi konumu itibarıyla güneş kuşağı içerisinde yer almakta olup,
güneş enerjisinden yararlanma potansiyeli, Doğu Karadeniz Bölgesi dışında tüm
bölgelerimiz için önemle ele alınması gereken bir büyüklüktedir. Güneş
enerjisinden su ısıtma, konut ısıtma, pişirme, kurutma, soğutma gibi ısıl amaçlarla
yararlanılabileceği gibi, güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştürmek de
olanaklıdır. Ülkemiz sahip olduğu yüksek güneş enerjisi potansiyelini, beyin gücü
ve teknoloji geliştirmeye gereken önemi vererek değerlendirmeli ve yalnızca
gelişmiş ülkelerin bir pazarı olmamalıdır. Bunun için de güneş enerjisi
uygulamalarının yaygınlaşıp gelişmesini sağlayacak kurumsal altyapı oluşturulmalı
ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Uygulamaya yönelik verimli ve maliyet
etkin çözümler geliştirilmesi için, araştırmalara kaynak ayrılmalı, ilgili firma ve
kullanıcılar teşviklerle desteklenmelidir.

BİYOKÜTLE ENERJİSİ

Ülkemizde klasik biyokütle kaynaklarından olan odun ile bitki ve hayvan


artıkları, uzun yıllardan beri, özellikle ısınma ve pişirme alanlarında
kullanılagelmektedir. Ancak bu kullanımın ilkel ve ekonomik olmayan biçimde
gerçekleştiği söylenebilir.

Modern biyokütle kaynakları ise, enerji ormancılığı ürünleri ile orman ve


ağaç endüstrisi atıkları, enerji (bitkileri) tarımı (bir yetiştirme sezonunda ürün
alınan enerji bitkileri), tarım kesimindeki bitkisel ve hayvansal atıklar, kentsel
atıklar, tarıma dayalı endüstri atıkları olarak sıralanır.

Türkiye’de atıklara dayalı biyokütle enerjisi (biyogaz ve çöp santralları)


için bazı çalışmalar yapılmıştır. Dünyada giderek yaygınlaşan bu çalışmalara önem
verilmeli ve hayvan çiftliği gübrelerinin ve şehir çöplerinin değerlendirilmesi için
araştırma ve demonstrasyon projeleri yürütülmelidir. Ormancılık potansiyeli ile
ilgili bilgiler bulunmakla birlikte, ormanlarımız biyokütle enerjisi üretim
potansiyeli açısından değerlendirilmiş değildir. Enerji plantasyonları biçimindeki
tarımsal üretim olanakları üzerinde durulmamış ve konu tarımsal üretim
planlarında ele alınmamıştır. Kısacası, Türkiye’nin biyokütle enerji potansiyeli tam
olarak bilinmemektedir.

Ülkemizin biyokütle enerji potansiyelinin saptanması konusu birinci


öncelikte ele alınmalı ve bu proje ile enerji ormancılığından, enerji tarımından,
çeşitli yan ürün, atık ve artıklardan elde edilebilecek biyokütle materyallerinin
çeşitleri ve coğrafi bölgelere göre yıllık miktarları belirlenmelidir. Ardından,
çeşitli biyokütle enerjisi üretim stratejileri, uygulama olanakları ve ekonomik
rekabet edebilirlikleri araştırılarak, ülkemiz için uzun dönemli Biyokütle Enerjisi
Anaplanı yapılmalıdır. Bu plan çerçevesinde, biyokütle üretimine yönelik orman
dışı ağaç plantasyonları ve enerji bitkileri için ülke genelinde bir tarımsal üretim
planlaması başlatılmalı ve konunun ekonomik boyutları ortaya konulmalıdır.

Biyokütle enerji uygulamaları ile ilgili bir araştırma merkezi oluşturulmalı,


modern biyokütle üretim yöntemleri ve çevrim teknolojileri üzerinde Ar-Ge
çalışmaları desteklenmeli, pilot uygulamalara ve gerekli teknoloji transferlerine
başlanmalıdır.

DENİZ KÖKENLİ YENİLENEBİLİR ENERJİ

Deniz kökenli yenilenebilir enerjilerden Türkiye için söz konusu olabilecek olan,
geliştirilmiş bir teknolojisi de bulunan deniz dalga enerjisidir. Ayrıca
denizlerimizde biyokütle yetiştiriciliği üzerinde de durulmalıdır. Türkiye'de
enerji alanındaki Ar-Ge çalışmalarında ve enerji planlamalarında henüz yer
almayan bu konu ilgili ön çalışmalar başlatılmalıdır.

HİDROJEN ENERJİSİ

Çevre kirliliğine yol açmadan çeşitli alanlarda kullanılabilecek esnek bir


yakıt olan hidrojen, 21. yüzyılın yakıtı olarak düşünülmekte; üretimi, taşınma ve
depolanması ve kullanılmasına ilişkin teknolojilerin geliştirilmesi için kapsamlı
programlar yürütülmektedir. Dünyadaki bu gelişmeler dikkate alınarak, hidrojen
enerjisi ile ilgili çalışmalar ülkemizde de öncelikli Ar-Ge alanları arasında yer
almalıdır. Hidrojen programları esas itibarıyla uzun döneme yönelik olmakla
birlikte, mevcut enerji altyapısıyla çalışılabilecek kısa dönemli uygulamalar
üzerinde de durulmalıdır. Ülkemizde hidrojen yakıtı üretiminde kullanılabilecek
olası kaynaklar arasında hidrolik enerji, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, deniz-
dalga enerjisi, jeotermal enerji ve nükleer enerji yer almaktadır. Türkiye gibi
gelişmekte ve teknolojik geçiş aşamasında olan ülkeler için fotovoltaik güneş-
hidrojen sistemleri önerilmektedir. Karadeniz'in tabanında kimyasal olarak
depolanmış hidrojenden yararlanılması konusunda da araştırmalar başlatılmalıdır.

Ayrıca, Türkiye’de Birleşmiş Milletler UNIDO destekli Uluslararası Hidrojen


Enerjisi Teknolojileri Merkezi (ICHET) kurulması için başlatılmış olan
çalışmaların hızla olumlu sonuca götürülmesi gereklidir.

SONUÇ OLARAK

• Türkiye enerjisini etkin kullanmak zorundadır. Enerji teknolojileri


politikamızın birinci hedefi enerjinin etkin kullanılması teknolojilerine
egemen olmak olarak belirlenmelidir. Bunun için;
o "Enerji Verimliliği Yasası"nın bir an önce çıkarılması gereklidir.
o Enerji etkin kullanım teknolojilerinin ve tasarruf önlemlerinin ülke
düzeyinde tanıtılması, bu yöndeki çalışmaların koordine edilmesi ve
kuruluşların enerji tüketimlerinin izlenmesi ve denetlenmesi için
ulusal bir merkeze ihtiyaç vardır. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü bünyesindeki Ulusal Enerji Tasarruf Merkezi, bu amaca
uygun biçimde gerekli yetkilerle donatılarak yeniden
yapılandırılmalıdır.
o Sektörler bazında enerji verimliliği yüksek ve çevreye duyarlı
teknolojilerin belirlenmesi ve bunların tanıtımı ve yaygınlaştırılması
için, TÜBİTAK'ın koordinasyonunda, Ulusal Enerji Tasarruf
Merkezi'nin sekreterliğinde ve konu ile ilgili tüm kamu ve özel
sektör temsilcilerinin katılımıyla Enerji Verimliliği ve Tasarrufu
Teknolojileri Üst Kurulu oluşturulmalıdır.
• Türkiye enerji üretim ve kullanımında çevre-dostu teknolojilere
yönelmelidir. Bunun için enerji çevrim verimlerini yükselten, çevre
kirliliğini ve iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltan
çevre-dostu teknolojilerde yetkinlik kazanmalıdır.
• Yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma konusu, Türkiye için de
yaşamsal önemdedir. Bu kaynaklardan yararlanmaya yönelik teknolojiler
gelişme halindedir. Bizim de hiç zaman kaybetmeden bu alanlarda teknoloji
yeteneği kazanmamız gerekir. Bunların yeni çalışılmakta olan alanlar olması,
Türkiye gibi ülkelere bu teknoloji alanlarına baştan girme ve iddia sahibi
olabilme imkanını vermektedir. Bu olanak iyi değerlendirilerek;
o yeni ve yenilenebilir enerji alanlarında ulusal teknoloji oluşturmaya
yönelik Ar-Ge çalışmaları desteklenmeli,
o Genel Enerji Planlamasına bağlı olarak Yenilenebilir Enerji
Kaynakları Master Planı yapılmalı ve
o planda ortaya konulacak özendirmelerle yenilenebilir enerji
kaynaklarından yararlanmada saptanacak hedeflere ulaşılmaya
çalışılmalıdır.

Bu çerçevede, Türkiye'nin enerji alanında Ar-Ge çalışmaları yapmak,


özellikle de yaptırmak, araştırmalar arasında eşgüdüm sağlamak, istenildiği
takdirde enerji planlamalarına yönelik modelleme çalışmaları yapmak, enerji
teknoloji alternatifleri seçimi ile ilgili fizibilite ve proje çalışmaları
gerçekleştirmek, teknoloji transferlerine ilişkin değerlendirmeler yapmak, enerji
Ar-Ge'sine yönelik bilgi bankası oluşturmak, enerji-çevre-toplum ilişkilerini
iyileştirici önlemlere ilişkin araştırmalar yapmak, enerji teknolojileri ile ilgili
danışmanlık hizmetleri vermek gibi konularda görev yapmak üzere, kamu tüzel
kişiliğine sahip özerk bir Enstitü ya da Merkez'e mutlaka ihtiyacı vardır. Elektrik
İşleri Etüd İdaresi'nin tanımlanan bu işlevleri yerine getirebilecek bir merkez
haline dönüştürülmesi imkanları araştırılmalıdır.

Böylesi bir merkez yanında; çok geniş bir alanı kapsayan enerji
teknolojilerinde farklı dallarda araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunacak
yeni kurumların kurulması ve mevcutlarının geliştirilmesi de zorunludur.

Enerji teknolojileri ile ilgili Ar-Ge alanlarının belirlenmesinde, en azından bu


Enstitü kuruluncaya - Elektrik İşleri Etüd İdaresi tanımlanan işlevleri yerine
getirebilecek bir merkez haline dönüştürülünceye kadar da, Elektrik İşleri Etüd
İdaresi ve TÜBİTAK'a düşen görevler vardır. Bu görevler şöyle tanımla-nabilir:

• Mevcut teknoloji alternatiflerinin ülkemizde uygulanabilirliği açısından


sınıflandırılmasında (kısa/orta dönemde uygulanabilir teknolojiler, uzun
dönemde uygulanabilir maliyeti yüksek teknolojiler gibi) yol gösterici
araştırmalar yapılmalıdır.
• Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, üniversiteler ve diğer araştırma
kurumları ile işbirliği içerisinde, bu alternatifler arasından Ar-Ge
faaliyetlerinin yoğunlaştırılacağı teknolojiler seçilmelidir.
• Ar-Ge faaliyetlerinin üniversiteler ve diğer araştırma kurumları arasında
dağılımında yinelenmeleri önlemek ve boşlukların giderilmesini sağlamak
için gerekli mekanizmalar gerçekleştirilmelidir.
• Enerji teknolojileri alanında, dünyada büyük bir atılım ve gelişme söz
konusudur. Bu gelişimlerin ülkemize transferi ve uygun teknolojilerin
adaptasyonu son derece önemlidir. Uluslararası Enerji Ajansı, Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı vb. uluslararası kuruluşların enerji teknolojileri
alanında yürüttükleri araştırma projelerinin TÜBİTAK liderliğinde ve böyle
bir koordinasyonda takibi, izlenmesi ve bu projelere katılım, büyük
yararlar sağlayacaktır.
• Araştırma projelerinin yanı sıra, ticarileştirilmiş teknoloji uygulamalarının
da takibi ve izlenmesi gerekmektedir. Bu teknolojilerin ülkemizde
uygulanabilirliği araştırılarak, transfer konusunda, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı, üniversiteler ve araştırma kuruluşlarının katılımıyla
bir "aksiyon planı"nın hazırlanması uygun olacaktır.

Yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve adaptasyonu çalışmalarında ülke


ihtiyaçlarının karşılanması esas alınmalı; bu arada, bu çalışmaların araştırmacı,
talep sahipleri ve finans potansiyelini buluşturacak bir yapıda olmasına ve enerji
sektöründe üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesine özen gösterilmelidir.

Belirlenen teknoloji alternatiflerinin uygulanmasına olanak sağlayacak (veya


uygulanmasındaki engelleri ortadan kaldıracak) yasal ve kurumsal düzenlemelerin
ivedilikle belirlenerek hayata geçirilmesi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından gerçekleştirilmelidir.

Enerji alanında çalışan yetişmiş insan gücünü ve özellikle araştırmacıları


sektörde tutabilmek için gerekli istihdam önlemleri alınmalıdır.

Enerji konusu ve Türkiye’nin konuya ilişkin teknoloji alanlarında yetkinleşmesi,


21.yüzyılda iddia sahibi olabilmemizin başlıca dönemeç noktalarından biridir.

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARININ

GEREKLİLİĞİ VE KULLANIMI

Nükleer enerjinin mali, ekolojik, teknik ve toplumsal sonuçlarını gözümüzde


serdikten sonra "peki yerine ne konmalı da açılımını yapmak gerekiyor. Bu
noktada ilk fosil yakıtların daha rasyonel kullanımı akla gelir. Ancak her ne kadar
nükleer dayatmacılarının öne sürdüğü gibi on beş yıl değilse de, fosil yakıt
kaynaklarının da bir ömrü vardır. Bir gün tükenecektir de... Fakat bu süre bize
yenilenebilir, temiz enerji kaynakları kullanımını geliştirme yolunda önemli
mesafeler aldıracak kadar uzundur. Bu bağlamda nükleer enerjinin de kaynağının
sınırsız olmadığının, kısıtlı doğal kaynaklara dayalı bir enerji türü olduğunun da
altını çizmek gerekiyor. Zira nükleer enerjinin hammaddesi olan toryum ve
uranyum da dünyada sınırlı miktarda bulunuyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının açılımına geçmeden önce bir noktayı ısrarla
vurgulamak lazımdır: Gelişmiş ülkelerin nükleer enerji propogandası yapması
alternatif enerji kaynaklarını görmezden gelmesi anlamına gelmiyor. Özellikle
Avrupa ve uzak doğu ülkeleri tüm bilimsel olanaklarıyla bunun için çalışıyorlar.
Ancak bu devletlerin "küreselleşme" şarkısı eşliğinde "dünyanın geri kalanının
kendilerine bağımlı kılabilmek için nükleer enerjiyi üçüncü dünya ya transfer
etme çabasında olduklarını gözden kaçırmamak gerekiyor (Uluslararası Atom
Enerjisi Ajansı 1958-90 yılları arasında 3. Dünya da nükleer santral promosyonu
için 479 milyon dolar harcamıştır). Türkiye'nin de bu sürecin edilgen bir parçası
olduğunu göz önünde tutarak alternatif enerji konusuna motive olmak gerekli gibi
görünüyor.
En yalın anlatımla "doğal çevrede sürekli ve tekrarlanan enerji akımlarının nicelik
ve nitelik özelliklerini bozmayacak şekilde kullanımı" olarak tanımlanabilen
yenilenebilir enerji kaynakları, gerek konvansiyonel enerji kaynaklarının daha
düşük maliyetlerle yerini tutabilmeleri, gerekse üretim ve kullanım sırasında
çevreyi daha az kirletmeleri (ya da hiç kirletmemeleri) gibi iki önemli sebeple
hemen her ülkenin önem verdiği konular haline gelmiştir.
Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, biyo kütle enerjisi bu alternatif
kaynakların başlıcaları dır. Sualtı akıntılarından enerji elde etme fikri ise
özellikle son yıllarda kaydedilen teknik mesafelerle daha da ciddiye alınan önemli
bir seçenek durumuna gelmiştir.
Güneşle kol saati çalışır, peki ya fabrika?
Bugün üzerinde çalışılmakta olan yeni ve temiz enerji kaynakları arasında güneş
enerjisi sınırsız bir potansiyele sahip olması, tükenmez niteliği, çevre kirliliğine
yol açmaması, iletim ve dağıtım sorununun bulunmaması gibi sebeplerle büyük
önem kazanmış bulunmaktadır.
Gezegenimizin güneş enerjisi potansiyelini anlamak için birkaç rakam: Dünyamıza
her yıl 5.4 milyon exajüllük güneş enerjisi temas eder. Bunun atmosferde kalan
2.5 milyon exajüllük miktarı 1990 yılında tüm dünya üzerinde tüketilen enerjinin
6000 katıdır. Bir başka deyişle, tarihin başından beri insan kullanımına açık
petrol, kömür, doğal gaz gibi fosil yakıtların toplamı, dünyaya ulaşan güneş ısısının
30 günlük bölümüne eşdeğerdir.
70'lerden itibaren ısıl enerjisini kullandığımız güneş, son yıllarda gelişen
teknolojiyle bize elektrik enerjisi kaynağı olarak da hizmet verebilmektedir.
Tatil beldelerimizdeki çatılardan aşina olduğumuz güneş toplayıcıları, ısıtma
misyonlarını dünyada çoktan aşmışlardır. Güneş panelleri ve fotovoltaik pillerle
giderek düşen maliyetlerle elektrik enerjisine sahip olmak olasıdır (70'li yıllarda
kws başına 30$ olan maliyet 90'lı yılların başında 13 cent'e kadar düşmüştür).
Bu alandaki en başarılı örneklerden birini Dominik Cumhuriyetinde görmekteyiz.
Son dokuz yıl içinde burada 2000 den fazla ev güneş enerjisiyle
elektriklendirilmektedir. Bu başarı, Richard Hansen tarafından kurulmuş ve kar
amacı gütmeyen Enersol Associates adlı ABD grubu ile Asociasion Para El
Desarrollo de Energia Solar adlı bir Dominik organizasyonunun ortaklaşa çabası
sonucu ortaya çıkmıştır.
Akdeniz’ i çevreleyen ülkeler de nükleer seçeneğe yönelmektense rüzgar ve
güneş potansiyellerini değerlendirmekteler. İsrail'de güneş enerjisi her yıl 300
000 ton petrole eşdeğer enerji sağlamaktadır ve bu, ülkenin birincil enerji
gereksinmesinin %3'üne eşittir.
Oysa ülkemiz coğrafyası bize güneş enerjisi hususunda daha geniş avantajlar
sunmaktadır. Tarım ya da otlak alanı olarak kullanılamayacak geniş yüzeylere
güneş panelleri konumlandırılabilir. Güneş ışığı açısından ne denli zengin
olduğumuzu da yaşayarak görmekteyiz. Ülkemizin elektrik enerjisi amaçlı teorik
güneş enerjisi potansiyeli 8.8 milyon TEP' dır. Bu potansiyelin yararlanılan kısmı
ne yazık ki henüz ar-ge niteliğindedir. Oysa ar-ge kuruluşlarımızda yapılan
araştırmalar, özellikle güneş pilleri konusunda seri üretime geçilebileceğini
göstermiştir.
Sonuçta, başlıkta sorulan sorunun yanıtı "henüz hayır"dır. Ancak bu yolda şimdiye
dek alınan mesafe önemlidir ve önümüz açıktır. Tek gereksinmemiz biraz ilgi ve
iyi niyet...
Enerjide yeni rüzgarlar
Dünyada kullanılan en eski enerji kaynaklarından biri de rüzgardır. Çıta ve bezden
yapılma geniş kanatlı yel değirmenleri, artan enerji talebi ve onu ivedilikle
karşılamaya çalışan konvansiyonel enerji modellerinin yaygınlaşmasıyla bir kenara
itilmiş, bulunduğu yörenin bir kültür dokusu olarak kalmaya mahkum bırakılmıştı.
Oysa bugün alternatif enerji kaynaklarındaki atılım rüzgarları yine yel
değirmenlerinden yana esmektedir. Özellikle ABD ve Danimarka bu gelişmelerin
lokomotifi olmuşlardır: Dünyanın ilk rüzgar türbini Danimarkalı mühendisler
tarafından 1890 yılında keşfedilmişti, ancak 20.yy'ın ortalarında çok daha ucuz
olan petrole geçilmesiyle geçici bir süre unutulmuştu. Bugün enerji politikasına
halkının insiyatifiyle yön veren Danimarka'da toplam kapasitesi 500 mwt'ı aşan
4000'e yakın rüzgar türbini çalışmaktadır. Kaliforniya'daki "rüzgar çiftlikleri"
ise 1993 yılında 3 miyar kws elektrik üretiyordu, ki bu da bütün San
Fransisco'nun tüm meskenlerinin ihtiyacının türbinlerle karşılanması anlamına
geliyordu.
Bu rakamlar dünyanın mevcut rüzgar enerjisi potansiyeline nispeten yine de
devede kulak kalıyor: Yapılan ölçümlere göre dünya üzerinde bir yılda elde
edilebilecek rüzgar enerjisinin 2 milyar 100 milyon ton petrole eşdeğer olduğu
tahmin edilmektedir. Bu potansiyelin farkına varan Avrupa Birliği'nin 2000 yılına
kadar rüzgar gücü ile üretilen 4000 mwt'lık bir kapasite geliştirmeyi ve 2005
yılına kadar bu kapasiteyi iki kat artırarak 8000 mwt'a ulaşmayı planladığı
görülmektedir.
Teknoloji geliştikçe sistemin maliyeti de düşmektedir: 80'li yılların başında bu
cihazların 3000$ yatırım maliyetleri ve kw/s başına 20 cent'lik üretim
maliyetleri vardı. 80'li yılların sonlarında daha gelişmiş cihazların yatırım
maliyetleri 1000$'a, üretim maliyetleri ise 7 cent'e kadar düşmüştür. Bu da
termik ya da doğalgazlı santrallerin 4-6 cent'lik maliyetleri ile
karşılaştırılabilecek düzeye gelindiğini gösterir.
Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili ve engebeli olan coğrafi konumu özellikle
kıyılarda, tepelerde ve denize açılan vadi ağızlarında çok kanatlı türbin ya da
aerojeneratörlerin kullanımına olanak sağlamaktadır. Avrupa'nın iyi sayılan
bölgelerinin rüzgar potansiyelinin ülkemizin kıyı bölgelerinin potansiyeline yakın
olduğu ve Avrupa Birliği'nin gelecekte elektrik üretiminin %10'unu bu kaynaktan
karşılamayı amaçladığı düşünülerek, ülkemizin de bu hedefe yakın hedef ve
politikalar belirlemesi gerekmektedir. Nitekim Türkiye Mühendisler Odası İzmir
şubesinin hazırladığı raporda "Bozcaada, Çeşme, Bodrum, Datça, Sinop, Akhisar
ve Çanakkale'nin kesintisiz rüzgarlarına karşı rüzgar çiftlikleri kurulabilir"
deniyor.
E, daha ne bekleniyor?..
En "Yeşil" enerji
Yeşil enerji kaynakları arasında bu nitelemeyi en çok hak eden enerji kaynağı
biyo kütledir. Biyo kütle, yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentezle kimyasal
enerjiye dönüştürerek depolaması sonucu meydana gelen biyolojik kütle ve buna
bağlı organik madde kaynakları olarak tanımlanır. Bu sistem, organik madde
içeren atıkların mikrobiyolojik yönden değerlendirilmesi, çevre kirliliğine yol
açmaması, hem de temiz enerji üretimi sağlaması yönünden önem taşımaktadır.
Biyo kütle, genel olarak kolay elde edilen bir enerji kaynağıdır. Özellikle enerji
kaynakları sınırlı ve tarımın ağırlık taşıdığı gelişmekte olan ülkelerce tercih
edilmektedir. Ne var ki, en azından günümüz teknolojisiyle gelişkin bir sanayi
ülkesini güç yönünden beslemekten uzaktır. Yine de üzerinde durulmaya değer bir
enerji kaynağı olduğunu ispatlayan bazı rakamlar vardır: Ülkemizde, hayvansal
dışkı kaynaklı biyo kütleden 2.8-3.9 milyar metreküp biyo gaz üretilebileceği
anlaşılmıştır. Bu potansiyelin yıllık enerji cinsinden değeri 24.5 kvs’ dır. Bununla
da toplam ülke enerji tüketiminin yaklaşık %5'i karşılanabilecektir.
Dünya enerji konseyinin 1990 yılı verilerine göre dünya enerjisinin %15'i biyo
kütleden sağlanmaktadır. Ancak bazı teorik çalışmalara göre biyo kütle 2050
yılına kadar dünyanın katı ve sıvı yakıt gereksinmesinin %38'ini ve elektriğin
%18'ini sağlayabilecektir. Zira bu alanda özellikle ülkelerin özgün koşullarına göre
geliştirilen yeni modeller hem üretimde çeşitliliği sağlamakta hem de dışa
bağımlılık yerine yerel kaynakların kullanılmasını sağlamaktadır.
Yeraltına kulak verin
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında titizlikle incelenmesi gerekenlerden biri
de jeotermal enerjidir. Jeotermal enerji, yerkabuğunun işletilebilir
derinliklerinde olağandışı birikmiş olan ısının yarattığı enerjidir. Bu ısı yeryüzüne
çatlaklardan doğrudan doğruya sıcak su ya da buhar olarak ulaştığı gibi sondajla
da çıkartılabilir.
Dünya üzerindeki jeotermal enerji kapasitesi bugün 7000 m w t dır. Yüzyılın
sonunda dünya toplamının 15000 mw a ulaşacağı ve yaklaşık 40 ülkenin bundan
yararlanacağı düşünülmektedir, zira dünya jeotermal enerji kullanımı 1970-90
yılları arasında 10 kat artmıştır.
Yine de bu kaynağın çok az bir bölümünden yararlanılabildiği açıktır. Örneğin
bugün 270 mw'lık kapasiteye sahip olan Japonya'nın 69000 mw'lık bir
potansiyele sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bu da ülkenin halen sahip olduğu
nükleer kapasitenin iki katıdır.
Türkiye'nin görülebilir mevcut kapasitesi 2000mwt civarındadır. Bu kapasitenin
1400mwt'lık bölümü açılan sondajlarla sağlanmıştır. Bu potansiyelden
ısıtmacılıkta yararlanıldığında 280000 kadar konutun ısıtılabilmesi gündeme
gelmektedir. Halbuki ülkemizde işletilmekte olan merkezi ısıtma sistemlerinin
kapasitesi henüz 202mw kadar olup bu değer 3000 konuta karşılık gelmektedir.
Rüzgar ve güneş enerjisinde olduğu gibi, üretim maliyetleri düştükçe jeotermal
enerjiye olan ilgi de yükselecektir. Halen bir jeotermik santralin tesis süresi ile
maliyeti kömür ve su kaynaklı santrallere göre daha düşüktür. Jeotermal enerji
kullanımı 2025 yılında 5 exajüle ve 2050'de belki de 10 exajüle yükselerek 21.yy
da mütevazi ama önemli bir rol oynayacaktır.
Görüldüğü üzere, enerji elde etmek için doğal yapıları mahvetmekten başka
seçenek göremeyenleri yine doğanın kendisi utandırıyor. Güneşi, suyu, rüzgarı,
hatta gübresiyle bize görmezden gelinemeyecek bir seçenekler serisi sunuyor. Bu
dosyayı hazırlarken elimize geçen bir gazete kupürü İstanbul ve Çanakkale
boğazlarının çift yönlü akıntılarından elektrik elde etmenin mümkün olduğunu,
ancak bu yönde hazırlanan projelerin pek ciddiye alınmadığını yazıyordu. İşte bu
gibi durumlar iki gerçeği ortaya çıkarıyor: Birincisi, enerji kaynağı olarak öne
sürülebilecek tek seçenek atom değil. İkincisi de sistemin derdi insanlara ucuz,
sürekli ve temiz enerji sunmak hiç değil.
Birinci gerçek amatör bir araştırma dosyasıyla bile ortaya konabildi sanırız.
İkinci gerçeği ise egemen yapı duyarsızlığı, sorumsuzluğu ve yalancılığıyla kendi
kendine ele vermektedir. Halkın duruşunu manipüle etmeye yönelik uyduruk
elektrik kesintilerinden, parayla kiralanan "nükleer övücü" profesörlerin
çığırtkanlığına kadar sistem elindeki tüm kozları oynamakta, yakalamaya çalıştığı
meşruluk zeminini de iyiden iyiye yitirmektedir.
Sonuç olarak sistem, enerjiden çok enerjinin rantına ihtiyaç duyuyor. Bu bir
enerji açığının varolmadığı anlamına da gelmiyor elbette, ancak her ne kadar
tartışmamızın ekseni enerji ihtiyacı olgusu olsa da bu ihtiyacın nelerden
kaynaklandığı da temelden sorgulanmalı, "bu kadar enerji ne/kim için sorusunu
herkes kendi kendine sormalıdır. Son yıllarda endüstrileşmenin global düzlemde
dizginlerinden boşalması, pompalanan tüketim çılgınlığı, üretim ilişkilerinde
kuralsızlığın kurallaşması ve kurumsallaşması...vs burjuvaziyi her şeye muktedir
ulus-aşırı bir güç haline getirirken, ihtiyaca göre değil artık değerin artırımına
yönelik bir endüstriyel yapılanma politikasını da beraberinde getiriyor.
Tüm bunlar toplumsal özgürleşmenin önüne dikilen engellerdir. Her türlü kitlesel
denetimden uzak bu tahakkümcü yapının bir uzvu da nükleer enerjidir. Bu bilinçle
çevresel duyarlılığımızı motive edip bulunduğumuz her kulvarda bu nükleer
cinnete karşı durmalıyız.
GÜZELSÖZLER
Üretimde süreklilik enerjide tutumla
Enerji savurganlığı bütçemizi eritir. olur.
Tutumlu olan muhtaç olmaz. En ucuz enerji, tasarruf edilen
Giderimi gelirine göre ayarla. enerjidir.

Enerji tasarrufunda yarın geç Enerji, daha güçlü atılımlar için


olabilir. birikimdir.

Gereksiz harcanan akaryakıt, yurt Enerji tasarrufu, enerjiyi verimli


ekonomisine vurulan en büyük kullanmaktır.
darbedir. Enerjide tasarruf, gelecekte
Allah, israf edenleri sevmez. güvencedir.

Enerjide tutumluluk, parada Enerji israfı döviz israfıdır.


tutumluluktur. Enerji, uygarlık demektir.
Güvenme varlığa, düşersin darlığa. Enerji tasarrufu, para tasarrufudur.

KAYNAKLAR

1. GOOGLE.COM
2. ARAMA.COM
3. ANSİKLOPEDİ

www.kimyaokulu.com

Você também pode gostar