Escolar Documentos
Profissional Documentos
Cultura Documentos
INTERNATIONAL
CONFERENCE ON SAYF AL-DIN AL-AMIDI PAPERS
EDiTÖRLER
Doç. Dr. Ahmet ERKOL
Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman ADAK
Yrd. Doç. Dr. ıbrahim BOR
Istanbul 2009
o
'"
ensar
neşriyat
ISBN, 978-605-5623-02-9
Kitabın Adı
Editörler
Doç. Dr. Ahmet ERKOL
Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman ADAK
Yrd. Doç. Dr. ıbrahim BOR
Kapak Düzeni
Etik Ajans
Sayfa Düzeni
UtkuSÖNMEZ
Baskı-Cilt
Nesil Mathaacuık
1. Basım
Ekim 2009
İletişim
Kıztaşı Cad. No: 10 Fatih i İstanbul
Tel, (0212) 4911903-04 Faks, (0212) 49119 30
www.ensamesriyaLcomlr e-mail: ensar@ensamesriyat.com.tr
NOT:
TEBLİĞİN ASLI DİPNOTLU OLMASINA
RAĞMEN SEHVEN DİPNOTSUZ OLARAK
BASILMIŞTIR.
AYDIN TAŞ
AMIDI.NiN NESiH PROBLEMiNE YAKLAŞıMı
Aydın TAŞ*
ÖZET
Bu çalışmada önce usuld.ilerin nesih meselesine bakışları genel
olarak belirtilmiştir. Sonra Amidi'nin nesih meselesine yakla-
şımı, Caz511'ninkiyle karşılaştırmalı olarak verilip Amidi'nin
nesih anlayışı ortaya konmaya çalışılmıştır. Gazalı, Amidi'den
yaklaşık 130 yıl önce vefat etmiştirve onun gibi önemli bir müte-
kellimin usulcüsüı Şafiı fakihi ve Eş'arı kelaıncl5ldır. Gazali'nin
neshle ilgili görüşlerini tespit için el-1V1.ustnsfti adlı eserinden,
Amidl'nin neshle ilgili görüşlerini tespit için ise eı-jhknm adlı
eserinden yararlanılmıştır.
ABSTRACT
In this paper firstly the approach of the methodologists to the
subject ot naskh is given in general. Then the approach of Amidı
to the same matter is given in comparison with that of Gaziili,
thus an attempt was made to present Amidı's understanding of
naskh. Cazall died approximately 130 years before Amidi and he
is an important mutakallimun methodologist, Shafiite jurist and
Ash'arite theologian just as Amidi. To determine Gaz~i1i's opini-
ons about naskh his work a[~i\lfustnsJfil and to determine that of
Amidı his work a[-Ihkanı were utilized.
• Dr. Fırat Ü. ilahiral Fakültesi, İslam Hukuku Anabilim Dalı, E-posta: .itlas@fimt.cdu.tr
478 AYDINTAŞ
GiRiş
A. Tarifi
Nesh; sözlükte izale etmek, bertaraf etmek, jptal ve yok elmek, izale edi-
len şeyin yerine başka birinin konulması veya konulmaması, nakletm.ek, kal-
dırınak, hükümsüz kılmak, kitabı istinsah etmek (aynen başka bir yere yaz-
mak), değiştirmek, tahvil etmek anlamlarına gelen (n-s-h) fiilinin masıarıdır.
Nesh kelimesinin bu manalardan hangisinde hakikat, hangilerinde mecaz
olduğu konusu ihtilanıdır. Bazı ilim adamları "iznle ve iptal etme" manasında
hakikat, diğerlerinde mecaz olduğunu söylemektedirler. Gazali nesh kelime-
sinin "kaldırmak" ve "izale etmek" anlamları arasında müşterek olduğunu ve
nesh konusunda bizi ilgilendirenin kaldırma ve izale anlamındaki nesih oldu-
ğunu belirtmiştir.Amidı ise usulcülerden bu konudaki görüşleriniaktarıp de-
ğeriendirdikten sonra neshin, izaie etmek ve nakletmek için kullanılmasının
sıhhati ile beraber, ikisinden birisini tercih etmek teazzür edince (zor ve güç
süresinin sona erdiğinin açıklanınası", i' önceki hitapla sabit olan hükmün kaldırıl
dığına delalet eden hitap", "bir şer'z delilden sonra onun içerdiği hükmün aksini ge-
rektiren başka bir şer'i delilin gelmesi" gibi farklı tammlar vermişlerdir. Bunların
hepsinin şer'i bir hükmün daha sonra gelen başka bir şer'i delille kaldırılması
noktasında birleştiği söylenebilir.
Gazall neshi; "Önceki hitapla sabit olan hükmünı zammı bakunından daha SOıı
ra gelen ve bu hükmün kalktığına delalet eden hitap olııpı şnyet bu hitap olmnsaydz
hüküm ilk hitap ile sabit olarak kalacaktı" şeklinde tanımlar ve tanımda kullan-
dığı kelime ve ifadelerin izahını yapar. Ardından fakihlerin ve lVlutezilenin
nesih tanımlarını vererek çeşitli yönlerden değerlendirip eleştirir. Onların
Allah'ın sözünü kaldırmalarım pek makul görmeyerek neshi tanımlarken
kalktığına delalet
eden) bu hitap olmasaydı hüküm ilk hitap ile sabit olarak kalacaktılr
ziyadelerine ihtiyaç olmadığı için bunlardan kaçındığmı belirtmiştir.
Neticede tabii olarak herkes kendi nesih anlayışına uygun olarak efradmı
cami, ağyarını mani bir nesih tarifi yapmaya çalışmış ve başkalarının yaptık
ları tanımlan da kendi nokta-i nazarlarındandeğerlendiriptenkit etmişlerdir.
Bu tariflerin ortak noktasını; şer'i bir hükmün daha sonra gelen başka bir şer'i
delille kaldırılması oluşturduğu söylenebilir.
8. Bedfıdan Farkı
Beda; sözlükte, "Gizli bir şeyin sonradan ortaya çıkması, kişinin bir konuda be-
liren birkaç görüşten birini tercih etmesi" manalarına gelir. Terim olarak" Allah'm
belli bir şekilde vuku bl/lacağını haber verdiği bir olayın daha sonra başka bir şekilde
gerçekleşmesi" şeklinde tarif edilir. Beda görüşünü benimseyenlere Bedaiyye
denilmiştir. Beda telakkisi ilk olarak Şii çevrelerde ortaya çıkmıştır. Bir kısım
Şiiler beda fikrini Allah hakkında caiz görmezken bazıları bedaya neshe yakın
bir anlam vererek Allah'ın ilim ve iradesinde değişikliği mümkün görmüş
lerdir. Bir kısmı ise ilahi ilirnde eksikliğin bulunduğunu ifade edecek nitelik-
te bir bed§. fikrini caiz görmüştür. Beda, Allah'a bilgisizlik ve eksiklik nispet
etmeyi gerektirdiği için Ehl-i sünnet Mutezile ve Zeydiyye tarafından red-
dedilmiştir. Zira nesih, şer'ı delille sabit olmuş bir hükmü n yeni şer 'ı delille
yürürlükten kaldırılmasıdemek olup, kaldırılan hükmün müddeti ve bitiş za-
manı önceden Allah nezdinde malumdur. Nesihte değişiklikAllah'ın ilminde
değil, insanların bilgi ve uygulamalarında meydana gelmektedir.
dmı farkına Varması kastediliyorsa, bu imkansızdır. Nesihten böyle bİr anlam çıkmaz.
Aksine Allah, dulara mutlak bir emirle emrettiğjn;, tekliftn belirli bir zanıana kadar
devam edeceğini ve nesih sebebiyle bu teklifin Olılardan kalkacağıtl1 bilmekte ve söz
konusu bu vakit gelince hiikmii nesh etmektedir. Bunda, bir şeyi önceden bilmeyip
sonra farkına varma durumu söz konusu değildir".
Amidı, beda'nın manasının; cehilden sonra ilmi, gizlenmeden sonra Ztl-
huru gerektirdiğini, bunun ise, Aııah Teala hakkında muhal olduğunu, nes-
hin ise böyle olmadığım, çünkü neshin, Aııah Teala'nın ezelde, fiiııerden bir
fiili, muayyen bir vakitle maslahatı için emretmeyi gerektirdiğini ve başka bir
vakitte ise onun neshini gerektirdiğini bilmesini uzaklaştırmayacağlnJ, onun
için, bildiği bir vakitte bir şeyi nesh ettiği zaman, bundan, ona gizli olan bir
şeyin ona zahir olduğunun gerekmeyeceğini, ondaki bir mefsedelten dolayı
onu emretmiş olmayacağını, ondaki bir masIahattan dolayı nehyetmiş olma-
yacağını, bunun Ramazan'da gece yemeyi mubah kılması, gündüz ise haram
kılması gibi olduğunu söyler.
Yahudilere ve Rafızllere beda ile nesh arasındaki fark gizli kaldığı için
Yahudiler Aııah hakkında neshi men etmişler ve bu inanışlarına dayanarak
şeriatıann değişmesini inkar etmişlerdir.Rafızller ise, Allah hakkında bedaya
cevaz vermişler ve bu inançlarını Hz. Ali (40/661) ile Cafer es-Sadık'tan
(148/765) aktardıklan sözlere ve" Allah diledigini siler, dilediğini sabit kılal" aye-
tine dayandırmışlardır. Gazali ve Amidl, Rafız'ilerin beda inancını ispat için
aktardıkları nakillerin uydurma, Ra'd 13/39. ayetle ilgili yorumlarının ise yan-
lış olduğunu belirtmişler ve ayet le asıı murat edilenin; mensııhun silinip na-
sihin ispat edilmesi veya tövbe ve hasenat ile kötülüklerin silinmesi, klifür ve
riddet sebebiyle iyiliklerin imha edilmesi veya mubahların silinmesi, taatların
ispat edilmesi veya ecellerden veyahut ta rızklardan istediklerinin silinmesi
ve onlardan başkalarının ispat edilmesi olduğunu söylemişlerdir.
Neticede bazıları nesih ile beda arasındaki farkı anlayamadıkları için,
neshi kabul etmenin beda anlayışına götüreceğini ileri sürerek neshe karşı
çıkmışlardır. Hem Gazall hem Amidi benzer gerekçelerle bunun yanlışlığım
ortaya koyarak beda anlayışına karşı çıkarken, nesih anlayışını savunmuş
lardır. Neshi kabul edenlerin sahip oldukları nesh anlayışının, bed. inancına
götürmediği açıkça görülmektedir.
482 AYDINTAŞ
C. Tahsisten Farkı
benzeyebilir. Mesela ammın tahsisi ile ammın bazı fertlerinin neshi (kısmı ne-
sih) arasında benzerlik kurulabilir. Her ikisi, hükmün, ammın bazı fertleri ile
sınırlandırılmış olması itibariyle birbirine benzese de başka bir yönden fark-
lılık gösterirler. Şöyle ki: Nesihte genel hüküm, başta bütün fertleri ile ilgili-
dir; sonra nasih delilin gelmesiyle bazı fertlerine nispetle bu hüküm ortadan
kalkar ve ammın hükmü diğer fertlerle sınırlı olmak üzere kalır. Tahsiste ise,
hüküm baştan itibaren ammın bir kısım fertleri ile ilgili olup bütün fertleri ile
ilgili değildir. Nitelik ve etkileri bakımından aralarında ciddi benzerlikler bu-
lunan neshin, tahsisten ayırt edilmesi özel bir öneme sahiptiL Bazı usuleüler
bunları müşterek olarak nitelerken bazıları aralarında içlem-kaplam ilişkisi
bulunduğunu belirtmiştir. Bu kavramların farklı içerikte kullanılması sebe-
biyle muhtelif alimlere göre nesh edilmiş ayetlerin sayısı da farklılık göster-
miş, bazı ayetlerde nesih değil tahsisin söz konusu olduğunu ileri sürenler
mensuhlann sayısını azaltırken, karşı görüş sahipleri tahsis şekillerini neshe
dahil ederek bu sayıyı arttırmıştır.
Gazall ve Amidı, tahsis ve neshin; hükn1ü, afzın lügaten içine aldığı
şeylerden bir kısmına mahsus olmasını gerektirmesi yönündenmüşterek
olduklannı belirttikten sonra ikisi arasındaki temel farkı; tahsisin, sıyganın
umumundan çıkarılan şeyin, zaten lafzın delaleti alanına girmediğini açık
laması, neshin ise, lafızdan bu lafzın delalet alanına giren şeyleri çıkardığını
belirtmesi olarak ifade etmişlerdir. Ancak Amidı, nesh ile tahsis arasındaki
ayıIlcı sıfatlardan zikredilenler hakkındaki bazı görüş farklılıklarına değin
dikten sonra (Bu tartışmalar) ancak ıstılaha racidir; bazısında tahsis isminin, diğer
1/
A. Nakli Delilfer
1, Ayetler
kün değildir. Aksine bıımıııla kastedilcıı, illdimıediği bir ayet yerine, başka bir ayet
indirmek suretiyle ayetü1 yerini değiştirmektir. Böylece, indirilmeye1l indirilen ile
1
değiştirilmiş olur" itirazına şöyle cevap verir: "Bu düpedüz gibi bir zorlamadır.
tndirilmeyen şey nasıl değiştirilmiş olabilir? HalbI/ki bedel, bir mübdel'e gerek duyar.
Sonra, indirmenin başlangıcı hakkında tehdil ismi nasıl kullanılabilir! Bu, keyfilik ve
zayıf akıllılıktır" . A.midl ise bu ayete, bir sonraki ayetle (Nahl 16/102) birlikte
Kitab'ın
mütevatir sünnetle neshini kabul etmeyenlerin nakli delilleri bağIa
mmda temas etmiş ve şu değerlendirmedebulunmuştur: "Bl/nda, ayetin tebdi-
linin bir ayetle olacağına delalet eden bir şey yoktl/r. Bıı, bir kişinin başkasına,
aH cak
"Çarşıda yediysen adaletin düştü" demiş olması gibidir. Muhakkak ki bl/ söz, çarşıda
ycııilmeyeeeğille delalet etmez".
Nahl 16/1 02. ayette bir ayetin, ondan bedel getirilen altematif bir ayetle
değiştirildiği açıkça ifade edilerek neshin vuku bulduğu belirtilmiştir.
Ra'd 13/39: "Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar. Ana kitap O'lllm ya-
n",dadl1". Hem Gazill1, hem de Amidl, bu ayete -yukarıda neshin "Bedildan
Farkı" başlığında geçtiği üzere- bedil meselesi bağlamında değinmiş ve
Rafızllerin bed ii inancını ispat için ayetle ilgili yaptıkları yorumların yanlış
olduğunu belirterek, ayetle asıl murat edilenin; mensuhun silinip nasihin is-
AMiol'NiN NESi H PROBLEMiNE YAKLAŞıMı 485
pat edilmesi veya tövbe ve hasenat ile kötülüklerin silinmesi, küfür ve riddet
sebebiyle iyiliklerin imha edilmesi veya mubahların silinmesi, taatların ispat
edilmesi veya ecdlerden veyahut ta rızklardan istediklerinin silinmesi ve on-
lardan başkalarınm ispat edilmesi olduğunu söylemişlerdir.
Cazal1 ve Amidı'nin açıklamalarından da anlaşıldığı üzere Ra'd 13/39.
ayette ifade edilen silme" ve sabit kılma" ile münhasıran neshin kastedildiğini
1/ ii
nın sevabı bazısından daha çok olmuş olsaydı, neshin hamlinin, zikrettikleri
üzerine değil de ayetlerin hükümlerinin neshine olması gerekirdi.
Bakara 2/106. ayet sem' cihetinden neshin varlığını açıkça ifade etmekte-
dir. Bu açıdan yukarıda geçen Nahl 16/101 ve Ra'd 13/39. ayetlere göre neshi
ispata daha elverişlidir.
Cazall ve Amidı, nesih konusunu işlerken, neshin vuku bulduğu ayetler-
le ilgili bir liste vermemişlerse de, neshin vuku bulduğu çeşitli ayetleri örnek
vermişlerdir. Mesela:
Bakara 21144: "(Ey Muhammed l ) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip
dHrdugwıu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoş,tl~t olaca-
486 AYDINTAŞ
ğın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey
Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne
çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden (gelen) bir gerçek
olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir". Gazali,
"Yüzünü Mescid-i Haram'a çevir" ayetiyle, Beytu'l-Makdis'in kıble oluşu hük-
münün nesh edildiğini ve Kabe'nin kıble yapıldığını söyler. Sahabe ve selefin,
Beytu'l-Makdis'e yönelmenin vucubunun, Kabe'ye istikbal ile nesh edildiğine
icma ettiklerini söyleyen .Amidı ise, neshi kabul etmeyenlerin, işkal anında ve
özürle beraber Beytu'l-Makdis'e yönelmenin cevazından dolayı ona yönel-
menin vucubu kül1iyen zail olmadığı için bunun nesh değit tahsis olduğunu
söylediklerini aktarır ve onlara şöyle cevap verir: İhtilaf yoktur ki, İşkal ve öz-
rün olmaması halinde Kabe'ye yönelme vacip oldu, böylece Kudüs'e yönelme
külliyen zail oldu ve nesh oldu.
Bakara 21234: "İçinizden ölenlefin geride bıraktıkları hammları, kendi kendile-
rine (süslenmeden) dört ay on gün (iddet) beklerler. Bu müddeti doldurdukları zaman,
meşru surette kendi başlarına (evlenmek için) süslenmelerinde size bir günah yoktur.
Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır'. Bu ayet, "içinizden ölüp d,e geriye
dul eşler bırakan erkekle]~ eşleri için, evden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları
terekeden faydalanmalarını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa,
artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir
günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir" ayetinden
sonra nazil olmuş ve tam bir yılalan vefat iddetini iptal edip yerine dört ayan
günlük vefat iddetini vaz etmiştir. Nitekim Gazall, şer'de kocasının ölümü se-
bebiyle karının bir yılalan bekleme süresinin, dört ay on gün ile nesh edilmiş
olduğunu belirtir. A.mid'i ise, sahabe ve selefinı kocası ölen kadının tam bir
yıl (vefat iddeti) bekleme vucubunun nesh edildiğine icma ettikleriniı neshi
kabul etmeyenlerin ise tam bir yıl beklemenin vucubunun, onun hamilelik
müddetinin bir yılolmuş olması durumunda baki olmasından dolayı kül1i
olarak zail olmadığı için bunun da nesih babından değil tahsis babından ol-
duğunu söylediklerini belirtir ve onlara şöyle cevap verir: Hamilelik müddeti
ister bir sene olsun, isterse olmasını (önceden) bekleme (müddetinin) tam bir
sene vacip olduğu hususunda milel ehli arasında ihtilaf yoktur. Bu ise külli-
yen kaldırılanlardandır.
Enfa18/65-66: 1165- Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sa-
bırlı yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelir. Eğer sizden yüz kişi olursa, ka.firlerden
AMiDl'NiN NESiH PROBLEMiNE YAKLAŞıMı 487
bin kişiye
galip gelir. Çünkü o kafirler gerçeği ve akıbeti anlamayan bir kavimdirIer.
66- Şimdi ise Allah yiikünüzü hafifletti ve sizde (savaşma konusunda) bir zayıflık
olduğunu bildi. Eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa, onlardan iki yüz kafire galip gelir.
Eğer sizden (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'm izniyle onlardan iki bin kişiye galip gelir.
Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir'l . .Amidıı sahabe ve selefin, Allah Tea la' nın
Eğer sizden sabırlı yirrni kişi olursa (iki yüz kişiye galip gelirY' ve Şimdi ise Allah
1/ ii
yükünüzü hafifletti" kavlinden istifade ile bir kişinin on kişiye (karşı) sebatmın
vucubunun nesh edildiğine icma ettiklerini söyler.
~1ücadele 58/12-13: "12- Ey iman edenler! Peygamber ile baş başa konuşa
cağınız zaman, baş başa konuşmamzdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha
hayırlı ve daha temizdir. Şayet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 13- Baş başa konuşmmıızdan önce sadakalar
vermekten çekindiniz mi? Bunu yapnıadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre nrtık
namazı kılın, zekatı verin, Allah'n ve Resulüne itaat edin. Allah, bütün yaptıklannız
dan hakkıyla haberdardır". Gazalı, "Baş başa konuşmamzdan önce bir sadaka verinil
ayeti gereğince, Hz. Peygamberle ikili konuşma öncesi, takdim edilen sada-
kanın nesh edildiğini söylemiştir. Amidı iseı sahabe ve selefinı Nebi (sav) ile
baş başa konuşmadan önce sadaka verme vucubunun nesh edildiğine icma
ettikleriniı neshi kabul etmeyenlerin ise, bunun, sebebinin zail olması ile zai1
olduğunu, onun münafıklarınayırt edilmesi için konulduğunu çünkü onların
müminlere tasaddukta bulunmadıklarınısöyler ve onlara şöyle cevap verir:
Asıl (olan), sebebin bekasıdır. Sebepten zikrettikleri iseı sahabeden her tasad-
dukta bulunmamış olanın münafık olmuş olmasını gerektirmektedir. Ravi-
lerin naklettiklerine göre Hz. Ali (40/661) dışında sahabeden hiçbirisi tasad~
dukta bulunmamıştır. Bu ise (tasaddukta bulunmayan sahabilerin münafık
olması) imkansızdır.
Verilen bu örneklerdeı önce vaz edilen hükmünı sonra vaz edilenle değiş
tirildiği görülmektedir. Bu da neshin şer/de vukuunu ortaya koymaktadırlar.
hakkak ki ona batıf gelmiş olurdu. Bu, mutlak olarak Kur'an'ın Hesfıin
caiz olması.na
nımlİ olanların Iıüccetidif' dediklerini aktaran Amidı, onlara şöyle cevap verir:
Bu ayette, neshin imkansızlığına delalet eden bir şey yoktur. Bu ancak neshin
Kur'an'] iptal etmesi (batıl kılması) durumunda olurdu. Halbuki böyle değil
dir (nesh, Kur'an'ı batıl kılmaz).
Amidl'nin belirttiği gibi, neshi kabul edenlerin sahip oldukları nesih
anlayışının, Kur'an'ı batıl kılan bir yönü yoktur. Dolayısıyla Fussilet 41/42.
ayetin nesbin reddi için delil gösterilmesi isabetli görünmemektedir. Onun
için islahiini'nin neshle ilgili görüşü tenkit edılmiş olmakla beraber son za-
manlarda bu doğrultuda görüş belirtenlerin sayısında bir artış görülmekte-
dir. Bu eğilimdekiler,
nasih ve mensuh olduğu belirtilen ayetlerde gerçekte
neshin bulunrnadığını ortaya koyabilmek için tahsis vb. yollarla ayetleri
uzlaştırmak yoluna gitmişlerdir. Bunu yaparken zorlama tevillere başvur
dukları da olmuştur.
2. icma
Gazall, nassla birlikte iemanın da neshin, sem'an vukuuna delalet etti-
ğini belirtir ve icmanın neshe delaletiyle ilgili şöyle der: "Ümrnet bütünüyle,
Hz. Muhammed/in şeriatmm daha önceki peygamberlerin şeriat/annı .IJa tamamen
ya da kendine aykırı olm ı hususlarda nesh ettiğinde ittifak etmiştİr. Bu komı ittifaklı
bir konu olduğu için, bunu inkar eden iemayı çiğnemiş olur. Müsliimanlar arasın
da neshi İnkar edenler de olmuştur. Fakat bıı icma, onların İHkarından önce mevcut
olduğu için, -her ne kadar Yahudilere karşı lıir Jıüccet değilse de-, onlara karşı bir
8. Akli Deliller
Neshin varlığını kabul eden alİmler, onun varlığını sem'i delillerin yanı
sıra akli delillerle de ispat etme yönüne gitmişlerdir. Onların neshin varlığının
AMiOl'NiN NESiH PROBLEMINE YAKLAŞıMı 489
Şeriat ehlinin, aklen neshin (evazma ve şer 'an vukuuna ittifak ettikleri-
ni, bu konuda İsfahani dışında muhalefet eden olmadığını, onun da bunu,
şer'an men edip aklen ise cevaz verdiğini belirten Amidı, neshi aklen caiz
görenlerin bir kısmı ise, şer'an caiz görmeyip neshin şer'i cevazma dair gös-
terilen delillere çeşitli yönlerden itiraz ettiklerini belirtI'niştir. O, neshin akli
cevazıy!a ilgili görüşlerini, buna karşı çıkanlara verdiği cevapta şu şekilde
ortaya koymuştur:
Muhalif, ya Allah Teala'nın, hikmet ve garazına bakmaksızın, istedikle~
rini, istediği gibi yapmasına muvafakat edenlerdendir, ya da Allah Teala'nın
fiillerinde hikmet ve garaza itibar edenlerdendir. Eğer birincisinden ise, Al-
lah Teala'nın, Ramazanın gündüzlerinde orucu emretmesi, bayram gününde
ise ondan nehyetmesinde olduğu gibi, bir vakitte bir fiili emretmesi, başka
bir vakitte ise ondan nehyetmesi, ona imkansız gelmez_ Eğer ikincilerden ise,
kelam kitaplarında(n)bildiğimiz gibi, (bu neshin) butlanına mani olur. Çün~
kü Allah'ın ilminin, belli bir vakitte masıahat için fiilin emrini gerektirmesi,
başka bir vakitte ise (yine) masıahat için nehyini gerektirmesi imkansız değil~
dir. Çünkü masıahatlar, şahısların ve hallerin değişmesiyle değişenlerdendir.
Bazı kişilerin maslahatı zenginlikte veya sıhhatte veya tekliftedir, bazı kişile
mükellef için maslahatı olduğunu bilmesinden dolayı bir fiili nehyetmesi im-
kansız değildir. Doktorun hastaya yaptığı gibi; hastanın mizacında değişme
meydan gelmesi durumunda/ maslahatınındeğişmesi sebebiyle/ bazı zaman-
larda belli bir ilacı kullanmasını emreder/ başka bir zaman ise ondan nehye-
der. Babanın çocuğunu tedip için yaptığı gibi; onun için masIahat görmesine
göre bir zaman onu döverek/ başka bİr zaman İse ona yumuşaklık ve rıfk ile
davranarak tedip eder. Zamanların değişmesi ile masIahatların değişmesinin
cevazı ile birlikte nesh imkansız olmaz. Bu/ akıl cihetinden (neshin varlığının)
ni kabul etmişlerdir. Nitekim Amidı, neshin cevazma kaH olanların, kendisi ile
elde edilen bilgide (bilginin kuvvetinde) ve amel edilmesinin vucubunda birbi-
rine müsavi oldukları için, Kur'an!m Kur/an ile neshinin caiz olduğunda ittifak
ettiklerini söylemiş ve buna şu örnekleri vermiştir: Bir yıl vefat iddeti bekleme-
nin dört ayan gün ile nesh edilmesi! Resul ile münacattan önce sadaka takdimi-
nin uçekineliniz mi? kavli ile nesh edilmesi! bir kişinin on kişiye sebatının/ Allah
Teala/nın /IŞimdi ise Allah yükiinüzii hafifletU' kavli ile nesh edilmesi.
delil, illet değil alamettir. Delil bir kere delalet ettikten sonra, yok olmasında
hiç bir zarar yoktur. Hükmü vacip kılan (mucibt Allah'ın kadim kelamıdır;
bu yok olmaz ve kaldırılması-nesh edilmesi tasavvur olunamaz. Bu itibarla
biz, 'şu ayet mensuhtur' dediğimizde, bununla, o ayetin kul ile olan ilişkisinin
kesildiğini ve onun medlulünün ve hükmünün kalktığını kastederiz; yoksa
ki, bizzat ayetin kalktığını değiL.
Amidi de Gazali gibi, yukarıda geçen neshin üç çeşidinin cevazını kabul
etmiş ve bunların cevaz! hususunda, Mutezileden şaz bir taifenin dışında it-
tifak has11 olduğunu belirtip bunun akli ve nakli delillerini sıralamıştır. Akli
delilolarak, nesh edilen ayetin tilavetinin caiz olması ve icma ile bundan do-
layı sevap kazanılmasınızikretmiştir.
olan emzirme ile ilgili Hz. Aişe'den gelen bir rivayeti örnek verirler. Bu riva-
yete göre önce sütkardeşliğine ve evlenme engeli oluşturmasına sebep olan
on emzirme hakkında ayet, daha sonra ise bunu beş emzirmeye indiren ayet
nazil olmuştur. Mushaf'ta on emzirmeye dair ayetin nazmı bulunmadığı gibi
hükmü de yürürlükten kaldırılmıştır.
Lafız
ve hükmün birlikte nesh edilmesine dair örnek mütevatir değil de
ahad haber olduğu için tartışma ve incelemeye açıktır.
Neshin bu türü, nesihle ilgili eserlerin esas konusunu teşkil etmiş ve bil-
diğimiz kadarıyla neshi kabul eden alimler arasında buna itiraz eden olma-
mıştır. Gazalı ve Amidi, neshin bu çeşidine dair örnekler zikretmişlerdir.Me-
sela, Bakara 2/240. ayette vefat iddeti bir yılolarak belirtilmişkent daha sonra
nazil olan Bakara 2/234. ayette bu süre dört ay on güne indirilmiştir ve hükmü
nesh edilen Bakara 2/240. ayet Mushaf'ta mevcuttur.
Hükmün nesh edilip lafzm bırakılmasına dair örnekler Kur'an'da mevcut
olduğu için, bu nesh çeşidine itiraz edilmemiştir.
nesh edilmiştir. Aksi görüşü savunanlar ise bu örneği Kur'an'ın Yahudiliğe ait
hükümleri kaldırınası kapsamında değerlendirilmişlerdir.
masına mani olan nedir? Şayet onun sünnet ile sabit olduğunu teslim etsek
bile; neshin sünnet ile vaki olmuş olmasına mani yoktur. Ayetlerden zikret-
tiklerinizin kendi hükümlerine delaletinde, önceki hükümlerin sünnetle
kaldırılmasınınyokluğuna (sünnet ile kaldırılmadığına) delalet eden bir şey
yoktur. Muhakkak ki nasih ve mensuhu, Kur'an'ın hükümlerini en iyi bilen-
lerden olan Şafii'nin, Kurlanlın sünneti neshini inkar etmesi de, meselenin
zikrettiğimiz gibi olduğuna delalet etmektedir. Ayrıca sizin Kur'an'ın sünneti
neshine dair zikrettikleriniz, nassa ve makule muarızdır. Nassa gelince; Allah
Teala'nın "(Sana da bu Kur'mı'ı İndirdik ki) kendilerine indirileni insanlara açzkla-
yasın" kavIidir. Allah Teala bu ayette sünneti beyan olarak kıldı. Şayet sünnet
nesh edilirse elbette ki beyan olmaktan çıkar. Bu ise caiz değildir.
Amidı/nin buna cevabı şöyledir:
Mensuh hükümlerden zikrettiklerimiz, Nebi'nin (sav) fiillerine, kavilleri-
ne ve takrirlerine dayandığı için ispata uygundur. Böylece ispat ona müstenit
olmuş oldu. Sünnetin neshinin, nesh için uygun ayetlerden bulunanlara isnat
edilmesi (hakkındaki) söz de böyledir; onu nesh eden başka bir hitabın varlı
ğının takdiriı mezkur hükümlerin ispatının ona dayandırılması olur. Üzerine
muttali olunmadan sünnet için nasih bir sünnetin varlığının takdiri de böyle-
dir. (Bu d_urumda) zaruret olmaksızın sünnetin neshi için uygun ayetlerden
bulunanların sünnetin neshine isnadının imkanı imkansız olur. Şayet bu kapı
açılırsa hiçbir kimse ne nasihi, ne de mensuhu ispat edemez. Çünkü her nasih
ve mensuh için, nasih ve mensuhun onlardan başkası olması takdiri muhte-
meldir. Buı ümmetin, tam araştırılmadansonra elde edilememesinden dolayı
hükmün ve neshin zahir olandan başkasına izafe edilmesi muhtemelolsa bileı
hükmün neshi için bulunan uygun hitabın nasih olması, hükmün ispatı için
bulunan uygun delilin de müspit olması ile iktifa edilmesi hususundaki icma-
larının hilafınadır. Nassla itirazlarına cevabımız şu iki vecihtendir:
beyanı olduğunu teslim etsek bile, münhasıran sadece onun üzerine delaletini
teslim etmeyiz. Aksine beyana muhtaç olan başkasını açıklaması durumunda
da mübeyyin olması caizdir.
496 AYDINTAŞ
2. Akli Delil/er
Kur'an'ın sünneti neshine dair zikredilenler, şu iki yönden makule de
muarızdır:
a. Nisa 4/64
Kur'an'ın sünneti nesh etmesi, Allah Teala'nın, Resul'ün vazettiklerine
(ma senneh) razı olmadığı vehmine düşürmesindendolayı, insanları Nebi'den
(sav) ve ona itaattan uzaklaştırır. Bu ise Allah Teala'nm "Hiç bir peygamberi,
Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik'~ kavIinden dolayı,
peygamber göndermenin maksadına zıttır.
Amidi, bu itiraza şu üç yönden yanıt vermiştir:
i) Bu ancak, şayet sünnetin Resul indinden, kendi nefsinden olmuş ol-
ması durumunda sahih olurdu. Halbuki böyle değildir. Aksine sünnet, Allah
Teala'nm, "O heves ve arzuya göre konuşmaz. O kendisine bildirilen vahiyden başka
bir şey değildir" buyurduğu üzere vahiydendir.
ii) Şayet
Kur'an'm sünneti neshi, önce meşru kıldıklarının razı olunma-
yan olduğuna delalet etmesinden dolayı imkansız olsaydı, Kur'an'ın Kur'an'la
neshi de elbette imkansız olurdu. Bu ise, neshi(n caiz olduğunu) söyleyenlerin
icmasının hilafmadır.
Bu tür neshe örnek gösterilen kimi rivayetlcr, tahsis ve takyit yoluyla çö-
züme kavuşturularak nesih kapsamından çıkarılmış, kimisine ise çeşitli iti-
razlar vaki olmuştur. Mesela:
Ana-babaya ve yakınlara vasiyet ayetinin, Hz. Peygamberin, "Artık mi-
rasçı lehine vasiyet yaktıır" hadisiyle nesh edildiği, vasiyeti nesh edenin, miras
ayeti olmadığı çünkü miras ayetinin, ana-babaya ve yakınlara vasiyete mani
olmadığı ve yabancılara vasiyet delili ile aralarını cem etmenin mümkün ol-
duğu söylenmiştir. Bu örneği aktaran CazaH, "Ancak bıı kanıı ince/emeı)e ve
tartışmaya açıktır. Çünkü Hz. Peygamber, "Artık mirasçılehiııe vasiyet yoktur" sö-
züyle, miras ayetinin vasiyet ayetini nesh ettiğini ve onu nesh edenin bizzat kendisi
olmadığım açıklamıştır" sözüyle, Amidi ise, "Bu, kendisinde mütevatir Kur'au'm
hiikmünıı alıad haber ile ncsh olduğU içiıı zayıftır, mirasm varis için vasiyele mmıi
olmasmdan, varis oinUlymzıı vıısiyete malı; olması gerekmediği için ise imkansızdır"
diyerek itirazlannı dile getirmişlerdir.
Hz. Peygamberin zina eden kadınlar hakkındaki, "Allah, o kadıular içiıı bir
çöziim getirdi; bekar erkek bekar kad", ile zina ederse yüz cdd (sapa) ve bir yıl sürgün;
498 AYDINTAŞ
dul dul ile zina ederse yüz ceId ve recm" sözünün, J/(Dört şahitle zina ettikleri sabit
olan kadınları) ölüm kendilerini alıp götürünceye kadar evlerde hapsedinI! ayetini
nesh ettiği söylenmiştir. Gazali bu örnekle ilgili, J/Ancak bu konu incelemeye ve
tartışmaya açıktır. Çünkü Hz. Peygambe1~ Allah TeaIa'nm "veya Allah kendilerine
(başka) bir yol (çözüm) gösterinceye kadar" sözüyle vaat ettiği çözümü getirdiğini
açıklamıştır" diyerek muhalefetini dile getirmiştir. Allah Teala'nın "Zina eden
kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun" kavli ile sabit zaninin celdi, sün-
netle sabit recimle nesh edildiği söylenmiştir diyen Amidı, bu örnekle ilgili
olarak şunları söylemiştir:
fi O, kendisinde Kur'an'm ahad sünnetle neshi olduğu için zayıftır. 0, geleceği
üzere imkansızdır. Şeyh ve şeyha hakkında bir cihetten şöyle denilmesi nıümkündür:
Muhakkak ki celdin reem ile neshi, ancak resmi (yazısı) nesh edilen bir Kur'an ile
olmuştur. Ona delalet eden de, Hz. Ömer'in şu sözüdür: "Nazil olan ayetler arasında
şu da vardı: İhtiyar ve evli erkek ve kadın (şeyh ve şeyha) eğer zina edecek olurlarsa,
bunları, Allah'tan ve Resulünden bir cezil olarak, nıutlaka recmedin". Şöyle denilmesi
ise mümkün değildir: Hz. Ömer'in "Şayet ben, "Ömer Kur'an 'da olmayanı ilmıe etti"
demelerinden korkmamış olsaydım mutlaka "~j L~! ~is ~II! ibaresini lvfushaf'ın
haşiyesine (kenarına) yazardım" dediğinin nakledilmesinden dolayı 0/ Kur'an değildi.
Buna şöyle cevap veririz: Ömer/in kavlinin gayesi, Wavetinin neshinden dolayı, onu
M ushaf'tan ve Kur'an'dan çıkarmaya (çıkarıldığına) delalet etmekti. (Yoksa) onda,
onun Kur/an olmadığına bir delalet yoktur. Denirse ki: /l4..>...~-,.~_n9 ~Lf' kevatürle sa-
bit olmamış, aksine Ömer/in kavli ile sabit olmuştur. İster bu Kur'an olsun, isterse
sünnet olsun (birdir), mütevatirin ahadIa neshi imkansızdır. Deriz ki: Sünnet yani
Nebi'nin (sav) zani için recmi teveıtürle sabit olmamıştır. Aksine ahat tarikle sabit
olmuştur ve onun gayesi, muhakkak ki ümmetin recm üzere birleştiğidir (iema etti-
ğidir). İmza nesh edici değildir, aksine mütevatir nesh edicinin varlığının delilidir.
Bize zahir olmamış mütevatir bir sünnet üzerine onun muhal kılınması, Wavetinin
neshi sebebiyle tevatiirliiğü bize zahir olmamış bir mütevatir Kur/an üzerine muhal
kılınmasından daha evla değildir'.
olmakla vasıflanamaz. Aksine, burada kastedilenı bu amelden daha hayırlı bir ameli
getirmektir. Bir amel de ya daha kolayolduğu için veya daha çok sevaplı olduğu için
hayırlı olabilir".
iii) Ayette, hükmü nesh edilen ayet ile onu nesh edenin aynı cinsten ol-
ması lüzumuna delalet yoktur. Çünkü Allah Teala onu, daha hayırlı olmakla
vasfetti. Geçtiği üzere Kur'an'ın kendi içinde hayırlılık açısından bir farklılık
yoktur. Böylece hayırlılık (muHidale) ve aynı cinsten olmanın (murnasele) an-
cak mensuh ve nasih hükme raci olduğu bilinmiş oldu.
iv) Ayetin zahiri, ayetin resminin (yazısının) neshini de içermektedir.
Çünkü asılolan, (ayetin) lafZin hakikati üzere indirilmesidir. Onun için aye-
tin, hükmün neshine hamledilmesi, mecaz cihetine sarf edilmesi demektir. Bu
ise aslm hilafıdır. Zira niza ancak yazının (resm) değil, hiikmün neshi hakkın
da vaki olmuştur.
b. Yunus 10/15
Allah Teala'mn, "(Ayetlerimiz onlara apaçık deliller olarnk okunduğu zanıan)
Bize kavuşmayı ummayanlar, IIYa bize bundan başka bir Kur'an getir yahut onu de-
ğiştir dediler. De ki: IIOnu kendiliğimden değiştirrnem benim için olmayacak şeydir.
ll
Ben, bana vahyoluna gelenden başkasına tfibi olmam" kavIi, Kur'an'm, Kur'an'dan
başkası ile nesh edilmediğine! dolayısıyla da Kur'an'ın sünnetle nesh edilme-
diğine delildir.
münün (ayet veya ayetten başka bir şey ile) değiştirilmesinin imkansızlığına
delalet eden bir şey yoktur.
ii) Geçtiği
üzere sünnet de vahiyden olduğu için, nesh, sünnet ile oldu-
ğunda da, Hz. Peygamber kendisine vahyedilene tabi olmuş olur.
c. Nahl16/44
Allah Teala'nın "(Sana da bu Kur'an'ı indirdik ki) kendilerine indirileni insan-
lara açıklayasın" kavIi, Hz. Peygamberi mübeyyin olarak vasıflandırmaktadır,
nasih kaldırandır, kaldıran ise beyan(da bulunan)dan başka bir şeydir.
Amidi, buna şu üç yönden cevap vermiştir:
i) Allah Teala'nın "(kendilerine
indirileni) insanlara açıklayasın" kaviini, in-
sanlara mücmelin beyanından daha umumi olduğunu göstermek manasına
hamletmek vacip olur. Çünkü umum, her şeyin açıklanmasını;hatta mensuhu
bile içine alır.
ii) Bir ayetin hükmünün neshi, onun için bir beyandır ve Allah Teala'mn
"(kendilerine indirileni) insanlara açıklayasın" kaviine girer.
iii) Şayet nesh beyan olmazsa (bile), Hz. Peygamberin mübeyyin olarak
vasfedilmesi, onu, nasih olarak vasıflanmaktançıkarmaz.
d. Nahl161101-102
Müşrikler, bir ayet başkası
ile değiştirilince Hz. Peygambere, "Sen ancak
bir rniifterisin" demişlerdir. Bunun üzerine Allah Teala onların bu vehimlerini
şu kavli ile izale etmiştir: "Söyle onlara: Kur'an'ı, Rabbin tarafindan gerçek olarak
getiren, Ruhu'l-kudüs'tür". Bu, muhakkak ki tebdiIin ancak Ruhu'l-kudüs'un
indirdiği ile olduğuna delalet etmektedir.
iii) Ayette, "Söyle onlara: Kur'an'ı, (Rabbin tarafindan gerçek olarak) getiren,
Ruhu'l-kudüs'tür" buyuruluyor. Muhakkak ki bu ayet, Kur'an'm sünnetle nes-
hinin imkansızlığına delalet etmez. Çünkü takriri geçtiği üzere, (namazda
502 AYDINTAŞ
ibadet olarak) okunmasa da, (Hz. Peygamberin şahsi içtihadı olmayan) sün-
net vahiydendir.
2. Akli Deliller
Amidı, Kitab'ın, mütevatir sünnet ile neshini kabul etmeyenlerin akli de-
lillerini şu iki maddede ifade edip değerlendirmiştir.
mü, sünnet için bir asıl değildir. O halde kaldırılan asıl değildir. Asılolan
kal dınlmaz.
b. Kur'an'm, sünnetten daha kuvvetli olması
san?" diye sordu. Hz. Muaz, "Res-ulullahınsünneti ile" diye cevap verdi". Muaz
(ra), kendisi ile amelde Kur'an'ı, sünnet üzerine takdim etti ve Nebi (sav) de,
bunu ikrar etti. Bu, Kur'an'm kuvvetinin (sünnetten daha kuvvetli olduğu
nun) delilidir.
ii. Kur'an, lafzı cihetinden de sünnetten daha kuvvetlidir. Çünkü mucİze
dir, sünnet ise mucize değildir.
AMiol'NiN NESiH PROBLEMiNE YAKLAşıMı 503
Neticede Kur'an ile sabit olan bir hükmün sünnetle nesh edilip-
edilenieyeceğine dair ortaya çıkan ihtilaflar, Kur'an ile sünnetin delilolma
açısından aynı güce sahip olup-olmadığı meselesindeki tartışmalara dayan-
maktadır. Sünnetin Kur'an gibi vahye dayandığını kabul edenler sünnetin
Kur'an hükmünü nesh edebileceğinisöylemişlerdir.
Teorik olarak Hz. Peygamberin şahsi içtihadına dayanmayan mütevatir
sünnet ile Kur'an'm nesh edilmesi mümkündür. Çünkü dini konulara dair
olan ve Allah Teala tarafından değiştirilmemiş olan sünnet. de vahye daya-
nır, en azından Allah Teala tarafından onaylanmış kabul edilir. Ayrıca ikisi de
mütevatir oldukları için ifade ettikleri bilgi değerleri açısından aralarında fark
yoktur. Pratikte bunun vuku bulup-bulmadığıhususu ise ayrı bir tartışma ve
araştırma konusudur.
Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz" buyurarak buna izin vermiş, şarap içen hak-
504 AYDINTAŞ
ru döndüler. Böylece onlar bir kişi kanalıyla gelen haberle önceki hükmün
neshini kabul etmişlerdir. Bu, kesin bir yolla sabit olmuştur. Kubalıların bir
kişinin haberini şaşkınlıkla karşılamamaları ve Nebi'nin (sav) de onların bu
tutumlarını reddetmemesi, bir kişinin haberi ile amel etmenin cevaZına dela-
let etmektedir.
Gazali, kendilerine yöneltilmesi muhtemel, "Kuba hndisi, tek bnş"'n delnlet
etmeyip, belki de bu Ila ilim ifnde edecek birtnkım kariııeler ek/ell/ııiş/ir" şeklindeki
AMiDI'NiN NESIH PRDBLEMiNE YAKLAŞıMı 505
itiraza şöyle cevap verrniştir: Destekleyici karİneler varsayımı, alıad haberlerin ip-
II
i2, Hz, Peygamberin tebliğ için uzak beldelere birer kişi göndermesi
Nebi (sav), nasih ve mensuhu tebliğ için uzak beldelere birer kişi gön-
deriyordu, Onlar hem nasihi, hem de mensuhu tebliğ ediyorlardı. Şayet bu
konuda bir kişinin haberi kabul edilmemiş olsaydı, tek kişinin bu konuda ver-
diği haberin kabulü elbette ki vacip olmazdı.
Nesih, iki beyandan birisidir. Bunun için tahsis gibi haber-İ vahidle (ne-
sih) caizdir.
Amidı, bu akli talilin hasılmm, neshin tahsis üzerine kıyas edilmesine
raci olduğunu, bunun ancak zanni işlerde olacağım, neshin ise, tahsisin hilafı
na sabit Dıanların kaldırılması olduğunu (tahsiste, hüküm tamamen kaldırıl
maz, alanı daraltıhr) belirtir.
506 AYDINTAŞ
(evlenmiş ve kocası zifafa girmeden önce ölmüş kadına) mihr-i misil gerek-
tiğine dair rivayet hakkındaki, IITopukları üzerine bevl eden bir bedevinin kavli
ile Rabbimizin Kitabtını ve Peygamberimizin sünnetini terk etrneyiz" sözüdür. Hz.
Ömer ve Hz. Ali, Kur/an aleyhine hüküm verme hususunda haber-i vahidle
amel etmediler. O ikisinin bu tavrı, sahabe arasında meşhurdu ve onlardan
hiçbirisi bunu inkar etmedi. Böylece bu hususta icrna hasıl olmuş oldu.
ii. Akli delil: j\1ütevatirin ahaddan daha kuvvetli olması
Gazall ve Amidı, mensuh hadislerin sayısı ile ilgili bilgi vermedikleri gibi
bu hususta genel bir değerlendirmedede bulunmamışlardır.Ancak nesih ko-
nusunu işlerken mensuh hadislerle ilgili verdikleri örneklerin sınırlı sayıda
olması bu konuda bir fikir vermektedir.
SONUÇ
Nesh konusunu ayrıntılı olarak işlemiş olan Amidi, bu hususta kendin-
den önceki birikimi ve teorik tartışmaları ortaya koymuş ve bunlan hem ken-
di mantıklan içinde, hem de kendi bakış açısına göre açıklayıp değerlendir
miştir. Bunu yaparken Gazali gibi hem nakli, hem de aklı kullanmıştır.
Amidı, genellikle Gazaırye göre meseleleri daha ayrıntılı olarak ele al-
mıştır.
Gazali'den daha sonra yaşadığı için bunu normal karşılamak gerekir.
Çünkü istifade ettiği birikim artmıştır.
Fırtınalı fikir dünyası olan ve iki defa idama mahkum edilmiş olan Am: idı,
nesih konusunda GazaJi gibi genel kabulün dışına çıkmamış, klasik nesih
anlayışını savunmuştur. Onun için Gazall ve Amid'tnin ehl-i sünnet olarak
ifade edilen ana yapının içerisinde kalarak mevcut birikimi tahkiki olarak de-
ğerlendirip kendilerine ait renk tonunu ortaya koymaya çalışmış olduklarını
söyleyebiliriz.
Amidı'nin nesh konusunda Gazall'den ayrıldığı fazla nokta yoktur. Her
ikisinin de fıkıhta Şafil,
usulde mütekellimin, itikatta ise Eş'arı olması, yani
aynı fıkhı, usul1 ve kelami gelenekten gelmiş olmaları dikkate alındığında
bunu normal karşılamak gerekir.
AMiDI'NiN NESiH PROBLEMiNE YAKLAŞıMı 509
KAYNAKÇA
217-378.
.......... ...., H. Yunus, IIÖnsöz" (el-Mustasfô çevirisine yazdığı)ı el-Mustasfa İslam Hu-
kukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi I-II, çev. H. Yunus Apaydm, Rey Yayın
cılık, Kayseri 1994, ss. ııı-XVııı'
BİRIŞIK Abdülhamİt IJNESİHI! (Literatür), DİA, İstanbul 2006, XXXII, ss. 584-586.
BUHAR! (256/870), Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih ı-vııı (Mevsüatu's-
Sünne el-Kutubu's-Sitte ve Şuruhuhfı ı-xxııı içİnde: I-III)1 Çağrı-Oaru's-Sehnün, 3.
Baskı ı İstanbul 1413/1992.
ÇACRICI, Mustafaı IIGAZZALİ", DİA, İstanbu11996, XIlt ss. 489-505.
ÇETİN, Abdurrahman, IINESİH", DİA, İstanbul 2006, )G'(XlI ı ss. 579-581.
ÇETİNER, Bedreddin, "NESH", Şamil İA, Dergah üfsetı İstanbul 2000, Vt ss. 215-
217.
DARİMı (2551868)1 Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b. Fazt Sünen I-II
(Mevsı1atu's-Sümıeel-Kutubu's-Sitte ve Şımilıuhii ı-xxııı içinde: XIX), Çağrı-Daruls
SehnCm, 3. Baskı, İstanbul 1413/1992.
DİHLEVI (1176/1762)1 Şah Veliyyullah, el-Fevzu'l-Kebir fi Usuli't~Tefsir, Tre. Meh-
med Sofuoğluı çağrı Yayınları, İstanbul 198ü. (el-Fevzu'l-Kebir)
DUMAN, Zekiı IIKuran-ı Kerim'de Neshe Delil Gösterilen ve Mensuh Addedilen
Ayetlerin Mana Yönünden Yeniden Gözden Geçirilip Değerlendirilmesi", Ta-
rihte ve Günümüzde Kurlan İlimleri ve Tefsır Usü1ü (Tebliğ Kitapçığı), Kurlan ve
Tefsir Araştırmaları Yaz Akademisi, İstanbul 18-23 Ağustos 2008 ss. 19-46. ("Nes- 1
EBU YUSUF (182/798), Yakub b. İbrahim, el-Asar, Thk. Ebu'l-Vefa el-Afganı, Daru'l-
Kutubi'l-İlmiyye,Beyrlıt 1355/1936.
EFENDİGGLD, Mehmet, IINESİH" (Hadis), DiAı XXXII, ss. 581-582.
GAZALI (505/1111)1 Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed ı el-Mustasfamin İlmi'I
Dsftl I-II (Ensarı'nin Fevatihu'r-Rahamı1t'u ile beraber)ı Daru'l-Pikrı yy., ty, . Çevi-
risi: el-lVlustasfa İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi I-II, çev. H.
Yunus Apaydın, Rey Yayıncılık, Kayseri 1994. (Mustasfa)
HAKİM (405/1014), EbuAbdullah Muhammed b.Abdul1ahen-Nisaburi, eI-Müstedrek
ale's-Sahihayn ı-vı (6. cilt fihristtİr), 1. Baskı, Daru'l-Marife, Beyrut 1417/1998.
(Müstedrek)
İBN EBU ŞEYBE (235/849), Ebu Bekr Abdullah b. Muhammed ı el-Kitabü'l-Musannef
fi'l-Ahadis ve'l-Asar ı-xvı 1. Baskı, Thk. Muhtar Ahmed en-Nedvi, de-Daru's-
Selefiyye, Bombay 1402/1982.
İBN KESIR (774/1373), Ebü'l-Fida İmadüddin İsmail b. Ömerı İhtisam Ulilınİ/I-Hadis
(Ahmed Muhammed Şakirı el-Biiisu'l-Haszs Şerhu İhtisnri Ulümi'l-Hadzs içİnde), 3.
Baskı, Mektebetü Dari't-Turas, Kahire 1399/1979.
İBN MAcE (273/887), Ebü Abdullah Muhammed b. Yezid er-Rebeı el-Kazvinı, Sünen
I-II (Jvlevsaatu's-Sünne el-Kutubu's-Sitte ve Şuruhuhfi ı-xxııı içinde: XVII-XVIII)1
çağrı-Oaru's-Sehnun, 3. Baskı, İstanbul 1413/1992.
İBNÜ'N-NEDİM (385/995), Ebü'l-Ferec Muhammed b. İshak, Kitabu'l~Fihrist, thko
Rıza Teceddüd, yy., ty. .
İLHAN, Avniı "BEDAlı, DİA, İstanbul 1992 Vi ss. 290-191.
1
...... ....., cl-İtk<1.n fi Ulumi'l-Kur'an I-IL, 3. Bnskı, Takdim ve talik: Mustafa Dıb el-
Buga, Oaru İbn Kesır, Oınvışk-Beyrut1416/J996. (İtkan)
ŞNBAN, Zekiyüddin, İslam Hukuk ilminin Esaslan (Usulü'I-Fıkh), çev. İbrahim
Kafi Dönme?., TDV Yayınları, 1. B(lskı, Ankara 1990.
ŞAFiI (204/819), Muhammed b. İdris, er-RisaJe, Tahkik ve şerh: Ahmed Mlihakkmed
Şakir, Daru'l-Kı.ıtubi'l-iImiyye,Beyrut ty.. Çevirisi: er Risale (İsHim Hukukunun
M