Você está na página 1de 11

2002 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN ANALİZİ:

“ÜLKE İNSANI’NIN İHTİYAÇLARI” MI, “İKTİDAR PARTİSİ’NİN


AMAÇLARI” MI, “MÜSTAKBEL1 BAŞBAKAN’IN GELECEĞİ” Mİ?

Abdullah SEZER
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anayasa Hukuku Anabilim Dalı

Kaynak:
SEZER, Abdullah, “2002 Anayasa Değişikliklerinin Analizi: ‘Ülke İnsanının İhtiyaçları’ mı, ‘İktidar
Partisinin Amaçları’ mı, ‘Müstakbel Başbakanın Geleceği’ mi?”, Hukuk Araştırmaları Dergisi, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., 2007, C. XIII., S. 3-4, ss. 83-101

1982 T.C. Any., şimdiye değin 14 kez değişiklik geçirmiş bulunuyor2: 1987, 1993, 1995, 1999 (2 kez), 2001
(2 kez), 2002, 2004, 2005 (2 kez), 2006, 2007 (2 kez). İnceleme, 1982 Any’nda gerçekleştirilen 2002
değişikliklerinin ana hatlarıyla analizine özgülenmiştir.
Bu çerçevede, değişikliğin genel görünümü (I) ortaya konduktan sonra, maddeler bazında analize (II)
geçilecektir. İnceleme, elde edilen verilerin değerlendirildiği sonuç kısmıyla (III) noktalanacaktır3.

§ I - GENEL OLARAK DEĞİŞİKLİĞİN ANALİZİ


Maddeler bazında incelemeye geçmeden önce; ilkin, 2002 Anayasa
değişikliklerinin genel karakteri (A) ve genel gerekçesinin (B) yanı sıra, değişikliğin iç
ve dış dinamiklerine (C) kısaca değinmek, yerinde olur.

A) DEĞİŞİKLİĞİN GENEL KARAKTERİ


Anayasa değişikliğine ilişkin 4777 No.lu Yasa4’nın ilk 3 md. hükmü, Anayasa
normlarında değişiklik ve yeni bir ekleme öngörmektedir; son madde ise, yürürlük ve
halkoyuna sunuluşa ilişkindir. Yasa’nın bilançosu, ana hatlarıyla şu şekilde: md. 1:
değişiklik (md. 76/2); md. 2: değişiklik (md. 78/son); md. 3: Yürürlük maddesi5 (Any.

1 Bu analiz, 2002 Any. değişikliklerinin TBMM’de kabulünden birkaç gün sonra kaleme alınmış olup, o
dönem siyasal ortamının izlerini yansıtmaktadır. Dolayısıyla, çok büyük bir olasılıkla, yayınlandığı
sırada, başlıkta geçen “müstakbel” sözcüğü, yerini “mevcut” sözcüğüne bırakmış olacaktı; nitekim,
öyle de oldu. Yazı ise, henüz yeni yayınlanabildi. Bu açıdan bakıldığında, başlık, “2002 Anayasa
Değişiklikleri Üzerine Gecik(tiril)miş Bir Analiz” biçiminde anlaşılmalı. Yalnızca birkaç rakamsal
değeri -daha sonra yapılan Any. değişiklikleri nedeniyle- güncelleştirmemize karşın, ilk biçimiyle
tasarladığımız başlığa dokunmamayı tercih ettik. Aslında, 2007 Türkiye’sinin ortamı dikkate
alındığında, hem yazının ve hem de başlıktaki “müstakbel” nitelemesinin, güncelliğinden pek de
yitirmediği savunulabilir. Ancak, şu farkla ki; “müstakbel” sözcüğünden sonra bu kez, “Başbakan”
değil de, uzun süre “Cumhurbaşkanı” sözcüğü gelmek kaydıyla. Ta ki, Abdullah GÜL’ün adaylığı
açıklanıncaya dek).
2 Haziran 2007 itibariyle, genel bilanço: 1982 Any’nda, 14 değişiklik. Genel toplamda, 1921’den bu yana,

yürürlüğe konan 4 Anayasa ve bunlar üzerinde 34 değişiklik. Ancak, Osmanlı dönemine ilişkin 1876
Kanûn-ı Esâsî’nin yanı sıra; 1945 ve 1952 metinleri de ayrı birer Anayasa sayıldığı takdirde, Osmanlı-
Türkiye Anayasa Hukuku tarihinde bu sayı, 7’ye yükseliyor. Sözün özü, -deyim yerindeyse- “7 hasta
üzerinde, toplam 34 operasyon”.
3 Kullanılan başlıca kısaltmalar: Any: Anayasa(sı); AYM: Anayasa Mahkemesi; YSK: Yüksek Seçim

Kurulu; TMK: Terörle Mücadele Kanunu; TBMMTD: Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi;
TBMM-AK: Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu; CB: Cumhurbaşkanı; R.G: Resmî
Gazete; Mük: mükerrer; Yay: (yayın(lar)ı; Bs: bası; K.n: kanun no; K.t: kabul tarihi; bkz: bakınız; T:
tarih; S: sayı; C: cilt; s(s): sayfa(lar); md: madde; GM: geçici madde; f: fıkra; ... et.al.
4 K.n. 4777., K.t. 27.12.2002; R.G., T. 31.12.2002, S. 24980 - 3. Mükerrer.; Düstur: 5. Tertip, C. XLII.;

TBMMTD, Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C. II., (S.) Sayısı: 2. Ayrıca, 4777 no.lu Yasa’dan daha önce
kabul edilen ve yine Any’nın aynı md’lerinde değişiklik öngören 4774 no.lu Yasa’nın ise, CB Ahmet
Necdet SEZER tarafından TBMM’ye geri gönderilmiş olduğunu da eklemek gerekir.
5 “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halk oylamasına sunulması halinde tümüyle

oylanır”.

1
metnine dahil değil); GM. 1: ekleme (Yine Anayasa metninde bir GM olarak).
Bu verilerden ortaya çıkan tablo şu; Anayasa normlarına etkisinin kapsamı
açısından: Yasa’nın yürürlük maddesi bir yana bırakılırsa, toplam 2 değiştirme ve 1
ekleme (GM) işlemi söz konusudur. Değişikliklerin konusu (Anayasa sistematiğindeki
yeri) açısından ise; değişikliğin gerçekleştirildiği her iki md. (76 ve 78) hükmü de,
Anayasa’da “Cumhuriyetin Temel Organları” adlı III. Kısım’da yer alan “Yasama”
Bölümüne dahildir. Eklenen GM ise, Any’nın “orijinal” (ilk yapımı sırasında konan)
“Geçici Maddeler” kısmı olan “Altıncı Kısım”dan ve hattâ “Son Hükümler” başlıklı
“Yedinci Kısım”dan sonra gelecek biçimde sistematiğe dâhil edilmelidir. GM’lere
ilişkin bu duruma, tekrar değinilecektir.
B) DEĞİŞİKLİĞİN GENEL GEREKÇESİ
Maddeler bazında incelemeye geçmeden önce, 2002 Değişikliğinin genel
gerekçesini anımsa[t]makta yarar var (TBMM-AK):
“1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının; uygulamada olduğu dönem içinde ortaya çıkan
ihtiyaçlar, kamuoyunun beklentileri ve yeni siyasî açılımlar doğrultusunda yenilenmesi gereği
doğmuştur. Ayrıca Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde, siyasî kriterlerin karşılanmasının, bu
alanda gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasının ön şartı olarak Anayasada bazı değişikliklerin
yapılması da kaçınılmazdır. /6 Bu Teklif, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek çağdaş-demokratik
standartlara ve evrensel normlara uygun, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü ön plana çıkaran bir
Anayasa değişikliğini hedeflemektedir”7.

İlkin, eklemek gerekir ki, özellikle son yıllarda, Any’da ve yasalarda her tür
değişikliği (hattâ kişisel politika malzemesi yapılanlar da dahil olmak üzere) AB’ye
bağlama çabası sezilmektedir. Bunların bir kısmında doğruluk/haklılık payı
bulunabilir. Oysa ki, TBMM-AK’ce kaleme alınan genel gerekçede ifade edildiğinin
aksine, söz konusu değişikliklerin, “Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde, siyasî
kriterlerin karşılanması” ile doğrudan bir ilgisi bulunmadığı kanısındayız. Zira, -
ilerleyen kısımlarda da görüleceği üzere- 2002 Any. değişikliği, bir kişiyi Başbakan
yapmaktan başka hiç ama hiçbir amaç taşımamaktadır. Ancak, Türkiye
Cumhuriyeti’nin yeni Başbakanı’nın o veya bu kişi olması konusunda AB’nin
zımnî/gayrıresmî bir talebi veya tercihi olmuşsa, tabiî ki o da bir başka konudur ve bu
yazının inceleme alanını aşar.
Diğer taraftan, yine aynı genel gerekçede yer alan, ve Any. değişikliğinde esas
alınan teklifin “toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek çağdaş-demokratik
standartlara ve evrensel normlara uygun, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü ön
plana çıkaran bir Anayasa değişikliğini hedeflemekte” olduğu savı ise, son derce
iddialı ve fakat gerçeği yansıtmaktan oldukça uzaktır.

C) DEĞİŞİKLİĞİN NEDEN VE ETKENLERİ (İÇ VE DIŞ DİNAMİKLER)


Türkiye’de, özellikle son yıllarda siyasal iktidarlar, supra-nasyonel bir
yapılanma niteliğindeki AB’ye entegre olabilmek için, hem Any’da, hem de anayasa-
altı mevzuatta reformlar yapmaya çalıştılar (ve, halen de çalışmaktadırlar). Bu
bağlamda, özellikle 2001 Anayasa Revizyonu’nun sonrasında, sayısı 10’u aşan
“Anayasa’ya uyum paketi”, nitelik (içerik) açısından herhangi bir “değer yargısı”
ortaya koymaksızın, nicelik (kapsam) açısından “kayda değer” sayılabilecek başlıca
yenilikler olarak göze çarpar. Örneğin, incelediğimiz değişikliklerden sonra
gerçekleştirilen son Anayasa değişiklikleri de (5170 no.lu Yasa), bu çerçevede, boyutu
2001 Revizyonu’na oranla çok daha küçük; ancak en üst norm olması dolayısıyla doğal

6 Alıntılanan metinlerde/hükümlerde yer alan paragraflar/fıkralar, “/” simgesi ile ayrılmıştır.


7 Bkz. TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C. II., (S.) Sayısı: 2.

2
olarak yasal reformlardan çok daha önemli bir “AB’ye uyum paketi” olarak
nitelenebilir.
Oysa ki, kanımızca, 2002 Anayasa değişikliklerinde, dış dinamiklerden çok
(daha doğrusu, yalnızca) iç etkenlerin, seçim “sath-ı mâil”(“eğimli/kaygan
zemin”)inin yarattığı konjonktürün etkisinden söz edilebilir.

§ II - DEĞİŞİKLİĞİN MADDELER BAZINDA ANALİZİ


Bu kısımda, Anayasa değişikliğine ilişkin söz konusu Yasa’nın maddelerinin
detaylı analizi yapılacaktır. Bu bağlamda, “teorik çerçeve”de genel değerlendirmeler
ortaya konmaya çalışılacak; ayrıca, AB’ye uyum hedefine ulaşmada edinilecek yararın
yanı sıra, “ulusal mevzuat” ve “pratik”te karşılaşılması olası sorunlar ve çözüm
önerilerine de yer verilecektir.

A) MADDE 76’DA YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN DEĞERLENDİRİLMESİ


1982 Any’nda “milletvekili seçilme yeterliliği” kenar başlıklı md. 76’da yer alan
ve olumsuz formülle (“yasaklayıcı anayasal norm”) kaleme alınan f. 2’nin değişiklik
sonrası metninin ilgili kısmı şöyledir:
“… terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş
olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler”.

Değişiklikten önce, metinde geçen “terör eylemlerine” ibaresinin yerinde,


“ideolojik ve anarşik eylemlere” ibaresi yer almaktaydı.
Md. 76’da gerçekleştirilen değişikliği değerlendirmeye geçmeden önce,
konuyla ilgili birkaç noktaya değinmek yararlı olur:
İlk değerlendirme, md’nin kenar başlığına ilişkindir. Her ne kadar, md. 76’nın
kenar başlığı “milletvekili seçilme yeterliliği” olarak düzenlenmiş ise de, söz konusu
md’nin içeriği milletvekili adaylık koşullarına ilişkin hükümler içermektedir. Oysa ki,
seçilme yeterliliği, “adaylık” aşamasının yanı sıra; doğaldır ki, yeterli oy elde ederek
“seçimi kazanma”yı ve hattâ ondan da önce “seçime katılma” ve TBMM üyeliği
sıfatının hukuken kazanılması işlemlerini de içine alan uzun bir süreci
gerektirmektedir. Ancak, “[m]adde kenar başlıkları, ... Anayasa metninden sayılmaz”
hükmünü öngören Any. md. 176/2 çerçevesinde, mevcut kenar başlığın hukuksal
açıdan herhangi bir sorun yaratmayacağı da düşünülebilir.
İkinci nokta, zorunlu temel eğitimin sekiz yıla çıkarılmasıyla, söz konusu
koşulda geçen “ilkokul” sözcüğünün, “ilköğretim okulu” veya kısaca “ilköğretim”
olarak anlaşılması gereğidir.
Diğer taraftan, md. 76’daki “affa uğramış olsalar bile” ibaresi, yoğun
tartışmalara konu olmuştur. İlkin, söz konusu ibarenin, metindeki “zimmet”le
başlayan suçlar kategorisine ilişkin olduğu kuşkusuzdur8. Ceza Hukukunu çok
yakından ilgilendiren ve uzmanlık alanımız dışına taşan söz konusu tartışmalara
girmeksizin, bir başka ayrıntıya daha dikkat çekmek gerekir. Daha önce söz konusu
ibare, md. metninde “fazlalık” olarak değerlendirilmekte ve buna gerekçe olarak şu
öne sürülmekteydi: Any. md. 87’de, TBMM’nin af yetkisinin kullanım alanı,
“Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler” açısından
kapatılmıştı. Md. 76’da ise, “ideolojik ve anarşik eylemlere katılma” durumunda
milletvekili seçilme yeterliliği yitirilmekteydi. Bu bağlamda, söz konusu ibarenin md.
76 metnine konması yersiz bulunmaktaydı9. Oysa, 2001’de md. 14 ve 76’da yapılan

8 TANÖR, Bülent & YÜZBAŞIOĞLU, Necmi, 1982 Anayasası’na Göre Türk Anayasa Hukuku (Son
Anayasa Değişikliklerine Göre), 3. Bs., Yapı Kredi Yay., İstanbul, Mart 2002, ss. 228-229.
9 Örn. bkz. DAL, Kemal, Türk Anayasa Hukuku, 3. Bs., Teknik Eğitim Fakültesi Basımevi, Ankara,

3
paralel değişikliklerle bu yol açılınca, “affa uğramış olsalar bile” ibaresinin
“gereksiz” olma niteliğinin de kendiliğinden ortadan kalktığı söylenebilir.
Ayrıca, söz konusu maddenin öncesine ilişkin süreci aktarmakta yarar var:
1961 Any. md. 68/2’nin son cümlesinde de yer alan aynı ibare, bu dönem içinde,
TBMM ile AYM arasında uzun bir “düello”nun yaşanmasına neden oldu. Gerçekten,
Anayasa Değişikliğine İlişkin 1188 sayılı Kanun’la md. metninden çıkarıldı. Bu
değişiklik, AYM’nin kararı ile şekil yönünden Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal
edildi10. Böylece, tartışma götürür biçimde, f. 2’nin önceki metninin yeniden geçerlilik
kazandığı düşünülmüş olacak ki, TBMM söz konusu ibareyi Anayasa metninden bir
kez daha uzaklaştırıldı. Dolayısıyla, bu ilginç mücadelede son raund TBMM’nin
üstünlüğüyle son bulmuş; Anayasa Değişikliğine İlişkin 1801 sayılı Kanun’la, yeniden
md. metninden çıkarılmıştır11.
Md. 76 hakkında, şimdiye değin 1993, 1995 ve 2001-I Anayasa Değişiklikleri
sırasında olmak üzere, toplam 3 kez daha değişiklik teklifi sunulduğu halde, hiçbiri
TBMM Genel Kurulu’nca kabul görmediğini anımsayalım. Özellikle, 2002
değişikliğinden önce, 2001 Anayasa Değişiklikleri sırasında, md. 76’ya eklenmesi
düşünülen bir fıkranın (TBMM-Anayasa Komisyonu metni, md. 27), gerekçesinin
benzeri, 2002 Anayasa değişiklikleri sırasında da öne sürülmüştü12.
Gerçekten, daha önce 2001 değişiklikleri sırasında TBMM’ye sunulan
değişiklik, aynı biçimiyle 2002’de yeniden önerilmiş ve bu kez değişiklik
gerçekleşmiştir. Bunun nedenini, TBMM üyelerinin farklılığının ötesinde aramak
gerekir. 2001’de de önerilen söz konusu değişikliğin o dönem siyasal iktidarının
dayandığı Parlâmento çoğunluğunca kabul görmemesinin asıl nedeni, başta R. T.
Erdoğan olmak üzere, bazı siyasîlerin bu değişikliğin olumlu sonuçlarından
yararlanmasının önüne geçme isteğidir. Gerçekten, bu tercihin nedeni, bazı kişilerin
milletvekili seçilmeleri yolunu kapamaktı; daha doğrusu, zaten var olan Anayasal
engelin devam etmesinin istenmesi yönündeki irade idi. Ancak, söz konusu siyasal
parti bu kez tek başına iktidarı ele geçirince -ve değişikliğin öncelikli muhatabı da
bizzat kendisi olunca-, aynı yöndeki değişiklik ışık hızıyla tekrar TBMM’ye getirildi ve
kabul edildi.
Şu halde, kabul edilen yeni değişikliğin sonuçları ne olabilir? Özgürlükler
Hukuku bağlamında konuya bakıldığında, değişikliğin, daha geniş bir kitleye seçilme
hakkı tanıdığı ve özgürlükçü bir bakış açısını yansıttığı söylenebilir. Zira, “ideolojik ve
anarşik eylemler”, “terör eylemleri”nden daha geniş bir kategoriyi içine almaktadır;
dolayısıyla, “milletvekili adayı olma” ve dolayısıyla “seçilme” yolundaki engeller
azalmıştır. Diğer taraftan, bu suçların kapsamı, zaten oldukça belirgindir. Nitekim,
2001 değişikliğinin gerekçesinde de vurgulandığı gibi, terör eylemleri, TCK ve TMK’da
tanımlanmış olan eylemlerdir.
Md. Değişikliğinde asıl tartışma ise, “kişiye özel düzenleme” sorunsalında
odaklanmakta. Nitekim, söz konusu Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun, CB’nca da,

1992, s. 233., dp. 9.


10 Bkz. AYM., K.T. 16.6.1970, E. 1970/1, K. 1970/31; R.G., T. 7.6.1971, S. 13858.; AYMKD., S. 8., ss. 313-
341.
11 Bkz. K.n. 1801., K.t. 16.4.1974; R.G., T. 22.4.1974, S. 14866.
12 Söz konusu değişikliğin madde gerekçesi (TBMM-AK): “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının

‘Milletvekili Seçilme Yeterliliği’ni düzenleyen 76 ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen ‘ideolojik
veya anarşik eylemlere’ ibaresi ‘terör eylemlerine’ şeklinde değiştirilmekte ve ‘affa uğramış olsalar
bile’ ibaresi metinden çıkartılmaktadır. Terör eylemleri Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza
Kanununda tanımlanmış eylemlerdir”. Bkz. TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C. II., (S.)
Sayısı: 2.

4
“kişiye özel” olduğu gerekçesiyle geri gönderilmiştir13. Ancak, TBMM-AK, bu sav
karşısında, “tek bir kişiye uygulanmama” ve “bir kere uygulanmakla tükenmeme”
biçiminde özetleyebileceğimiz gerekçeleri öne sürerek, CB’nın görüşlerine
katılmamıştır14.
“Gerekçe”de AB’ye dahi vurgu yapan cümlelere rastlanmasına karşın,
değişikliğin “asıl” amacının, Any. md. 76’da yer alan kriterler gereğince ve daha önce
kesinleşmiş bulunan cezası dolayısıyla genel seçimlere katılamayan R. T.
ERDOĞAN’ın seçilmesinin önünü açmak olduğu, son derece net. Any. md. 76’daki
değişikliğin ilk uygulandığı kişi de, şu anki Başbakan’dır; kaldı ki, değişikliğin asıl
nedeni, daha doğrusu yürürlüğe konuş amacı (“ratio legis”i) de, özellikle adı geçen
kişiyi önce TBMM üyesi, hemen ardından da Başbakan yapmaktan ibarettir. Söz
konusu değişiklik, yalnızca adı geçen kişi hakkında değil, o ve ondan sonra milletvekili
adayı olacak tüm kişilere uygulanacağı için, “kişiye özel” bir Anayasa değişikliği
olarak addedilmesinin yanlış olduğu da savunulabilir. Ancak, bu tür bir değişiklik
olabilmesi için, herhangi bir kişinin adının açıkça anılması da gerekmez; taşıdığı sıfat15
veya diğer herhangi bir özelliği ile -zımnen de olsa- yalnızca belli ve tek bir kişiyi
tanımlayan bir içeriğe sahip olması yeterlidir. Ayrıca, daha sonra başka kişiler için de
uygulanma olanağı tanınmaması, başka bir deyişle, “bir kez uygulanmakla tükenen”
bir norm olması koşulunun da aranması gerektiği savunulabilir. Ancak, altını çizmek
gerekir ki, konulan her hukuk normu veya yapılan her değişikliğin, eninde sonunda
belli başlı kişi veya kurumlara bazı olanaklar tanımak ya da sahip oldukları olanakları
elinden almak amacına varacağı da tartışmasızdır. Sonuç olarak, değişiklik “zımnen”
kişiye özgü bir karakter taşımaktadır.

B) MADDE 78’DE YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN DEĞERLENDİRİLMESİ


2002 Anayasa Değişikliklerinde ayrıca, “Türkiye Büyük Millet Meclisi
seçimlerinin geriye bırakılması ve ara seçimleri” kenar başlıklı Any. md. 78’e,
aşağıdaki son fıkra eklenmiştir:
“Yukarıda yazılı hallerden ayrı olarak, bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim
yapılır. Bu fıkra gereği yapılacak seçimlerde Anayasanın 127 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü
uygulanmaz”16.

13 Bkz. TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C. II., (S. Sayısı: 5), Birleşim: 14., T. 24.12.2002 Salı, ss.
1-2. Değişikliğin ikinci tur görüşmeleri için bkz. TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1, C. II.,
Birleşim: 16., T. 26.12.2002 Perşembe.
14 “Sayın Cumhurbaşkanı yapılmak istenilen Anayasa değişikliğinin öznel, somut ve kişisel amaçla

gerçekleştirildiğini belirtmektedir. ... Bir düzenlemenin kişisel olarak nitelenebilmesi için o kişiden
başka bir kişiye uygulanamaması, bir kere uygulanmakla tükenmesi gereğine dikkat
çekilmiştir. Anayasanın 76, 78 ve 67 nci maddelerinde getirilen düzenlemeler genellik ve süreklilik
arz etmekte; şu anda bile binlerce kişiye uygulanabilme kabiliyetini taşımaktadır. Ayrıca
Avrupa Birliği bağlamında düşünce ve ifade özgürlüğünün daha ileri seviyede tanınması böyle bir
düzenlemeyi gerekli kılmaktadır”. Bkz. TBMM-AK Raporu, E. 1/318., K. 6., T. 23.12.2002;
TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C. II., (S.) Sayısı: 5, Birleşim: 14., T. 24.12.2002 Salı, s. 3
(bold karakterli vurgular, tarafımıza aittir).
15 1982 Any., GM 1/1, örnek verilebilir: “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti

Anayasası olarak kabul edildiğinin usûlünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihinde Millî Güvenlik
Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için,
Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır”. Normdaki
çerçevede düşünüldüğünde, “halkoylaması tarihinde Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet
Başkanı” olan kişinin “yalnızca bir” kişiyi tanımladığını söylemeye gerek bile yoktur ve bu kişinin kim
olduğu da son derece açıktır: Org. Kenan EVREN. Diğer taraftan, 1982 Anayasası GM 2/3 ise,
“kuruma özgü” bir norm olarak değerlendirilebilir.
16 Md. 78’de yapılan değişikliğin gerekçesi ise, şu şekildedir (TBMM-AK): “Türkiye Cumhuriyeti

5
Md. 78’de yapılan değişikliğin, Türkiye Anayasa Hukuku’na yeni bir “ara
seçim” türü armağan ettiğini savunmak mümkün. Ancak diğer taraftan, söz konusu
Anayasa değişikliklerine ilişkin ilk adımlar atıldığında, YSK henüz, Siirt’te “seçimin
tekrarlanması”17na yönelik olarak herhangi bir karar almış değildi. Anayasa değişikliği
hakkındaki Komisyon Raporu ise, YSK kararının üzerinden sekiz gün ve Resmî
Gazete’de yayım tarihinden itibaren iki gün geçtikten sonra TBMM Başkanlığı’na
sunulmuştur18. Bu ayrıntı dikkate alınırsa, md. 78’de yapılan değişikliğin, YSK’nın adı
geçen kararına rağmen, Siirt’te seçim yapılmasını garantiye bağlama amacı taşıdığı
hemen fark edilecektir. Aynı şekilde, söz konusu Anayasa değişikliklerinin kabûlünün,
Siirt’te yapılan seçimlerin “tekrar”lanmasına ilişkin YSK kararının alındığı tarihten
(2.12.2002) daha sonraki bir tarihe (27.12.2002) rastladığını da eklemek gerekir.
YSK’nın söz konusu kararı uyarınca, Siirt’te seçimler 9.2.200319’te tekrarlanmıştır.

Anayasasının Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin geriye bırakılması ve ara seçimleri
düzenleyen 78 inci maddesinin üçüncü fıkrası değiştirilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliklerinde boşalma olması halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile ara seçime
gidilebileceği, ancak bir ilin veya seçim çevresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyesinin
kalmaması halinde, boşalmayı takip eden altmış günden sonraki ilk pazar günü ara seçim
yapılacağı hükme bağlanmaktadır”. Bkz. TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C. II., (S.) Sayısı:
2.
17 Bir noktaya dikkat çekmek gerekir: “seçimlerin tekrarlanması” olarak nitelendirdiğimiz karar, yapılan

seçimin türü ne olursa olsun (parlâmento/yerel, olağan/erken, genel/ara) yapılan seçimlerin geçersiz
olarak ilân edilip, yeniden gerçekleştirilmesidir. Ancak bu durum, 1982 Any’nda CB’nca “seçimlerin
yenilenmesi” (daha doğrusu, TBMM üyelerinin tümünün yenilenmesi) durumuyla (md. 116)
karıştırılmamalıdır. Ancak, YSK’nın Siirt’teki seçimlerin tekrarına ilişkin kararında da, “seçimlerin
yenilenmesi” ibaresi geçmektedir. Bkz. Karar no: 978., K.T. 2.12.2002; R.G., T. 8.12.2002, S. 24957,
ss. 19-22 (Her ne kadar, Resmî Gazete’de yayımlanan metinde, YSK kararının tarihi 2.11.2003 olarak
verilmişse de, tarafımızca 2.12.2002 olarak düzeltilmiştir. 22. Dönem TBMM Genel Seçimlerinin
3.11.2002 tarihinde yapılmış olduğu anımsanacak olursa, seçimler yapılmadan henüz bir gün önce,
sona eren seçimin iptal edilmesi kararı alınmasının olanaksızlığı anlaşılır). Dolayısıyla, ilk durumu
“seçimlerin tekrarlanması” olarak nitelendirmek, söz konusu karışıklığı önleyebilir kanısındayız.
18 Söz konusu Anayasa değişikliklerine ilişkin olarak, TBMM-AK’nca hazırlanan Rapor’un TBMM

Başkanlığı’na sunuluş tarihi, 10.12.2002’dir.


19 Önemle altını çizmek gerekir ki, YSK’nın saptadığı 9.2.2003 tarihi, aynı zamanda, 3.11.2002’yi izleyen

doksan günden sonraki ilk Pazar gününe de denk düşmektedir. İşte tam bu noktada, 2002’de Any.
md. 78’e eklenen son f’yı tekrar anımsayalım: “... bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk
Pazar günü ara seçim yapılır” (bold karakterli vurgulamalar, tarafımıza aittir). Dolayısıyla,
9.2.2003 tarihinde gerçekleştirilen Siirt seçimlerinin 3 Kasım 2002 seçimlerinin Siirt açısından bir
“tekrar”ı mı, yoksa Any. md. 78/son’da öngörülen yeni “ara” seçim türünün ilk uygulaması mı
olduğu da tartışılabilecektir. Kanımızca, yapılan seçim, 3.11.2003 tarihinde gerçekleştirilen TBMM
genel seçimlerinin Siirt ayağının tekrarıdır. Nitekim, ilgili seçimlerin sonuçlarının yayımına ilişkin
YSK kararında da, “Milletvekili Yenileme Seçimi” ifadesi yer almaktadır. Bu bağlamda, ayrıntıya
ilişkin bazı önemli noktalara da işaret etmek, yerinde olur kanısındayız: İlkin belirtmek gerekir ki,
seçimlerin yalnızca Siirt’le sınırlı olmak üzere tekrarlanması kararı açık ve net biçimde alınmış ve bu
kararın gereği olan tüm işlemler usûlüne uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Aksi halde, 3.11.2003
seçimleri, bir ilde seçim yapılmadığından (daha doğrusu, yapılmasına karşın iptal edildiğinden)
“genel seçim” olarak değerlendirilemez. Gerçi söz konusu durum çok açık değildir ancak, eğer 78/3’te
yer alan ve genel seçimlerden itibaren 30 ay geçmeden ara seçim yapılamayacağını öngören açık
koşulun yeni ara seçim türü için de geçerli olacağı kabul edilirse, bu seçimin ara seçimin olmadığı
daha iyi anlaşılabilir. Oysa, 3.11.2003 tarihi ile 9.2.2003 tarihleri arasında 30 ay değil, yaklaşık olarak
3 ay 6 günlük bir zaman dilimi vardır. Kaldı ki, seçim her iki varsayımın gereği olan seçim tarihlerinin
aynı güne rastlamış olması da, tereddüt yaratmamalıdır; çünkü, söz konusu simetrik durum,
tamamen kuralların paralelliğinden kaynaklanmaktadır. Varsayalım ki, genel seçimlerden 30 aylık
süre geçmeden nasıl ki TBMM’nin üye tamsayısının (550) % 5’i (27,5 = 28) boşalsa da (Any., md.
78/3) ara seçim yapılamıyorsa, 3 üyeyle TBMM’de temsil edilen bir ilde yeni kural (Any., md. 78/son)
gereği seçim yapılamaması da anormal bir durum olarak değerlendirilmemelidir. Küçük illerin üye

6
Md. 78/son’da geçen, “yukarıda yazılı haller”den kasıt, TBMM üye tam
sayısının % 5’inin boşalması durumunda ara seçime gidilmesi durumudur20. İlk
biçimiyle Any. md. 78’in gerekçesinde yer alan, “yüzde 5 oranında bir boşalmanın
iktidar değişikliklerine sebep olabilecek bir noksanlık olduğu görüşüne varılmıştır”
ifadesini anımsayalım. Sonuç olarak, Any. md. 78/3’e göre, TBMM genel seçimlerinin
yapıldığı tarihten başlayarak 30 ay içinde ara seçim yapılamaz. Ara seçimin
yapılabilmesi ise, TBMM’nin üye tamsayısının % 5’inin boşalması koşulunun
gerçekleşmesine bağlıdır. Bu durumda, TBMM’nin % 15’i boşalsa dahi, 30 aylık
Anayasal süre dolmadığı sürece, ara seçim yapılamayacaktır; bu sürenin dolmasını
beklemek, “emredici anayasal norm”un gereğidir. Diğer taraftan, benzer bir kural
olarak, genel seçimlere bir yıllık süre kaldığı takdirde, yine ara seçim yolu kapalıdır; bu
takdirde ise, matematiksel olarak 42 ay beklemek gerekecektir (hem genel seçimlerin
yapılmasına kadar geçecek olan 1 yıllık süre, hem de ondan sonraki 30 aylık süre);
ancak, doğaldır ki, buradaki hesaplama mantıklı değildir; çünkü, genel seçimlerden
sonra oluşan meclis, başka bir meclis olacaktır kuşkusuz.
Özetle, söz konusu Anayasa değişikliği ile, TBMM’nin % 5’inin boşalması
dışında, bir başka ara seçim nedeni daha yaratılmaktaydı. Açıkça görüldüğü üzere,
diğer nedenden farklı olarak bu, TBMM’nin total üye sayısının belirli bir oranının
yitirilmesine değil, belli bir ilin TBMM’de temsilcisiz kalmasına endeksli bir nedendir.
Bu değişiklik, temsilci sayısı 3 olan bir ille 15-20 olan bir seçim çevresi açısından
adaletsiz sonuçlar doğuracaktır. Çünkü, örneğin Siirt’te yeni bir ara seçim için 3
üyeliğin boşalması yeterli iken, İstanbul 1. bölgede 15 kişinin milletvekilliği sıfatının
sona ermesini beklemek gerekecektir. Gerçi “demokratik temsil” kavramı ekseninde
konuya bakıldığında, herhangi bir ilin veya seçim çevresinin TBMM’de temsil
edilememesinin doğuracağı sakıncaların giderilmesi açısından olumlu bir değişikliktir.
Ancak, söz konusu değişiklik, temsilî demokrasinin mantığının yanı sıra, 1982 Any’nda
benimsenen demokratik egemenlik kuramı olan “ulusal egemenlik” açısından da
tartışılmalıdır. Nitekim, 1982 Any. md. 80, şu hükmü öngörmektedir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti
temsil ederler”.

Bu bağlamda, şu soru akla geliyor: “Madem ki, milletvekilleri seçildikleri


seçim çevresini veya kendi seçmenlerini değil, (kendilerine oy veren/vermeyen, kendi
bölgeleri içinde/dışında yaşayan) tüm ulusu temsil etmektedirler; o halde, neden bu
tür bir norma ihtiyaç duyulmuştur?”. Her ne kadar, Anayasal düzenlemede, bir
bölgeye özgü olası bir “demokratik temsil açığı”nın kapatılmasının önemli payı
bulunduğu yadsınamasa da; bu sorunun asıl yanıtı, konjonktürel gelişmelere paralel
olarak doğan “partisel opportünizm”de gizlidir. Zira, eğer “teşbihte hata olmaz”sa,

sayısı nisbî olarak az olduğundan, 3-5 üyenin boşalması önceki kural gereği ara seçim yapılmasına
yetemez; oysa, 2 üyeli bir il üyelerini yitirdiği takdirde, yeni kural gereği ara seçim yapılma yolu
açılmıştır. Ancak bu yol, çok sayıda ara seçime yola açabileceği için de eleştirilebilir niteliktedir. Diğer
taraftan asıl sorun çok sayıda üyeyle temsil edilen büyük metropoller açısından ortaya çıkabilir.
Örneğin, TBMM’de toplam 49 sandalye işgal eden İstanbul açısından yeni kural gereği ara seçim
yapılması için 49 üyeliğin tümünün boşalmasını beklemek gerekecektir ki, bu oldukça düşük bir
olasılıktır, deprem, toplu kaza vb. bir olay bunu doğurabilir ancak. Oysa, aynı ilde ilk kural gereği
seçim yapılabilmesi için, tüm yurt geneli için total sayı olan 28’in tamamlanması yeterli olacaktır.
20 Konuyla ilgili, Any. md. 78, f. 2 ve 3: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinde boşalma olması

halinde, ara seçime gidilir. Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır ve genel seçimden otuz
ay geçmedikçe ara seçime gidilemez. Ancak, boşalan üyeliklerin sayısı, üye tamsayısının yüzde
beşini bulduğu hallerde, ara seçimlerinin üç ay içinde yapılmasına karar verilir. / Genel seçimlere
bir yıl kala, ara seçimi yapılamaz”.

7
“sinekten yağ üretme” veya “şapkadan tavşan çıkarma” örneği, “küçük bir
ilden başbakan çıkarma”k için, Siirt seçimleri bulunmaz bir “fırsat” olmuştur. Bu
yönüyle, 2002 Anayasa değişiklikleri, kanımızca Türkiye Anayasa Hukuku tarihindeki
en “tuhaf” değişikliktir.
Ayrıca, 2002 Anayasa değişiklikleri ile md. 78’e eklenen f. son’da referans
yapılan, 1982 Any. md. 127/3’ün ilgili kısmını da (c. 1 ve 2) dikkate almak gerekir21.
Değişiklikten önce, olağan koşullarda md. 78/3 gereğince yapılacak ara seçimlerde,
md. 127/3 uyarınca genel ve yerel seçimlerin birleştirilmesi uygulaması söz konusu
iken; getirilen yeni nedenle ara seçim yapılması durumunda, birleştirme yoluna
gidil(e)meyecektir.
Teorik tartışmalar sürerken, bilindiği üzere, YSK, Siirt’te seçimlerin
yenilenmesini kararlaştırdı. Ancak, Anayasa değişikliğinde, buna yönelik normatif
temel de ihmal edilmemişti. Şimdi, bunu inceleyelim.

C) EKLENEN GEÇİCİ MADDENİN DEĞERLENDİRİLMESİ


Son olarak, Any. md. 67 ile ilgili olarak, bir GM eklenmiştir22. Söz konusu GM,
Any. md. 67’ye daha önce eklenen son fıkranın ilk ara seçimde uygulanamayacağını
öngörmektedir:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22
nci dönemi içinde yapılacak ilk ara seçimde uygulanmaz”23.

Burada geçen “ara seçim”den kasıt, Siirt seçimleri. Zira, hükümde geçen, “22

21 İlgili kurallar, şu şekilde: “Mahallî idarelerin seçimleri, 67 nci maddedeki esaslara göre beş yılda bir
yapılır. Ancak, milletvekili genel veya ara seçiminden önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması
gereken mahallî idareler organlarına veya bu organların üyelerine ilişkin genel veya ara seçimler
milletvekili genel veya ara seçimleriyle birlikte yapılır”.
22 Söz konusu GM, 1982 Any’nın ilk metninde yer alan GM’lerden farklı olarak, sonradan eklenen bir

GM niteliğindedir. İlk metinde yer alan GM’ler, Any’nın altıncı kısmında “Geçici Hükümler” başlığı
altında olup, toplamı 16’dır. Söz konusu hükümler, halkoyuna sunularak kabul edilen 1982 Any’nın ilk
metninde zaten yer almakta olup; ara rejim sonrasında Any’nın düzenli bir biçimde yürürlüğe girmesi
bakımından önemli bir işlev görmektedirler. Bu noktadan hareketle, ilk metinde yer alan geçici
nitelikteki maddelerin herhangi bir biçimde asıl metinden koparılmalarını önlemek için, “aslî kurucu
iktidar” tarafından, Any. md. 174 ve 175 arasında ayrı bir kısım oluşturacak biçimde eklenmişlerdir.
Any’nın yürürlüğe girmesinden sonra, 2001 ve 2002 Any. Değişiklikleri sırasında Any. metnine
eklenen GM’lerin ise, bu tür bir niteliği bulunmamakta olup; Any. değişikliklerinin uygulamaya
yansıtılmasında uyum sorununu aşma işlevini görmektedirler. Dolayısıyla söz konusu geçici
hükümler, GM’lerin hemen ardından madde no.su 17’den devam edecek biçimde değil, Any. metninin
en sonuna ve madde no.su 1’den başlanmak suretiyle yeniden numaralandırılarak eklenmeliydi. Bu
tür bir tercihin nedeni ise, Any. md. 67’de yapılan değişikliklerin uygulanmasına ilişkin olan geçici
hükme, Resmi Gazete metninde, Any’da “Son Hükümler” kısmından önce yer alan “Geçici Hükümler”
kısmına ekleneceği yolunda herhangi bir bilgi verilmemiş olmasıdır. Nitekim, tarafımızca yayınlanan
derlemede, Any’nın son hükmü olan md. 177’den hemen sonra, “7.11.1982 Tarih ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na Eklen[e]meyen Geçici Maddeler” başlığı altında, yine Any.
Değişikliğine ilişkin olan 4709 No.lu Kanun’la eklenen 2 GM’yi izlemek üzere, 3 No.lu GM sırasında
yer verilmiştir. Bkz. SEZER, Abdullah (Yayına Hazırlayan), Ulusal-üstü Belgeler ve Önceki
Anayasalarla Karşılaştırmalı & Gerekçeli & Açıklamalı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve
İlgili Mevzuat, 1. Bs. , Beta Yay., İstanbul, Şubat 2004, ss. 371-372.
23 Eklenen GM’nin gerekçesi (TBMM-AK): “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde

Değişiklik Yapılmasına Dair 4709 sayılı Kanunun Geçici Maddesinin (A) bendi ile Anayasanın 67
nci maddesinin son fıkrasında yapılan değişikliğin, yapılacak ilk Milletvekili Genel Seçimlerinde
uygulanmayacağı belirtildiğinden, bu genel seçimler neticesi oluşan TBMM üye tamsayısında
meydana gelebilecek eksilmelerin tamamlanmasına yönelik olarak yapılacak ara seçimlerinde de
sözkonusu maddenin uygulanmaması zorunlu olarak ortaya çıktığından bu geçici madde
hükmünün sevki hukuka ve amaca uygun olacaktır”. Bkz. TBMMTD., Dönem: 22., Yasama Yılı: 1., C.
II., (S.) Sayısı: 2.

8
nci dönem içinde yapılacak ilk ara seçim” ibaresi, bunun ipucu olarak algılanabilir.
Diğer taraftan, söz konusu hükümde gönderme yapılan kuralda (yani, Any. md. 67’ye
2001’de eklenen son fıkra24) geçen “seçimler” sözcüğünün, genel seçimlerin yanı sıra,
ara seçimleri de kapsamakta olduğu, maddede kullanılan genel ifade tarzından
anlaşılmaktadır. Adı geçen son fıkra, iktidar partisi veya partilerinin oluşturduğu
koalisyonların dayandığı TBMM çoğunluğunca seçim kanunlarında yapılan
değişikliklerin ilk genel seçimde uygulanamayacağını hükme bağlamaktadır. Bu haliyle
fıkra, siyasal iktidarların seçimlerde kendisi açısından avantaj sağlayabilecek nitelikte,
seçim mevzuatı üzerinde oynama yolunu kapayan bir düzenleme getiriyor. Sonuç
olarak, “demokrasi oyununun kuralları”nı kendi lehine sonuç doğuracak
biçimde değiştirmenin önüne geçmekle, düzenlemenin olumlu bir özellik taşıdığı
kuşkusuz. Ancak, ilk bakışta oldukça iyimser karşılanabilecek bu tablo, getirilen bir
başka hükümle olumsuz görünüm kazanıyor. Çünkü, söz konusu md. 67/son’un
yürürlük maddesi, şu şekilde idi:
“Bu Kanunun 24 üncü maddesi ile Anayasanın 67 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hüküm bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk genel seçimde uygulanmaz”.

Açıkça anlaşılacağı üzere, adı geçen yürürlük maddesi, md. 67/son’un daha
sonraki seçimlerde uygulanması yolunu kapamıyor; ancak, izleyen ilk seçimlerde
uygulanmasını rafa kaldıran niteliği ile, bir “istisna” hükmü. Demek oluyor ki, DSP-
ANAP-MHP’den oluşan üçlü koalisyon Hükûmeti, ilk seçimlerde kendi lehlerine
yapacakları düzenlemelerin uygulanması yolunda bir açık kapı bırakmayı da ihmal
etmemişler; tâbiri câizse, yaygın bir deyimle, “benden sonrası tufan” anlayışı.
Ancak, md. 67’ye eklenen bu olumlu hükmün istisnası bununla sınırlı değil.
Nitekim, aradan bir yıllık zaman dilimi geçtikten sonra, bu kez 2002’de
gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ile Any. metnine eklenen GM, Any. md. 67’ye
2001’de eklenen son f’nın, Siirt’te yapılacak ara seçimlerde uygulanmayacağını hükme
bağlamakta. Any. md. 67’ye eklenen son f ise, seçim kanunlarında yapılan
değişikliklerin bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanma yolunu kapatmaktaydı.
İşte, bu yolu Siirt ara seçimleri açısından açmak amacıyla, söz konusu GM yürürlüğe
konmuştur. Böylelikle, seçimde olası bir kazaya kurban gitmemek için gerekli önlem
alınmış ve müstakbel Başbakan adayı açısından bir “politika düzleminde
hesaplaşma” veya “hukukla politikanın rövanşı” havasına bürünen Siirt
seçimlerini riske atmamak için gerekli altyapı hazırlanmıştır. Her üç hükmün birlikte
ve gelişim çizgisi dikkate alınarak değerlendirilmesi, bizi şu sonuca götürmekte:
konulan kural, bundan sonraki her seçim öncesinde yapılabilecek bir anayasa
değişikliği ile istisnaî bir hüküm konularak, uygulanmayacak. Özetle, şu soru akla
gelmiyor değil: madem ki her seçimde rafa kaldırılacaktı, neden böyle bir güvence
hükmü yürürlüğe konuldu? Bu soruyu kendimize, okuyucuya ve ilgili kurumlara
yöneltmeden, değişikliğin sonuç ve etkilerini ortaya koymaya geçemeyeceğiz.

III – SONUÇ VE DEĞERLENDİRME


Yazının ilk biçiminde bu kısım, birtakım öngörüler içermekteydi (ve başlık da,
“değişikliğin olası sonuç ve etkileri” biçimindeydi). Gerçekten, diğer Anayasa
değişikliklerinin ortasında “sırıtan” bu düzenleme açısından öngörülen sonuç ve
etkilerin tümü gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, yapılan seçimlerde R.T. ERDOĞAN
TBMM Üyeliğine seçilerek T.C.’nin yeni Başbakan’ı olarak Hükûmeti kurmuş olup,

24 Hüküm, şu şekilde: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz”.

9
hâlihazırda25 söz konusu konjönktür devam etmektedir.
1982 Any’nda yapılan 2002 değişiklikleri genel olarak değerlendirildiğinde,
karşımıza çıkan tablo şu: 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sonucu TBMM’de 363
sandalye elde eden iktidar partisi AKP, YSK tarafından Siirt seçimlerinin iptali ve
yenilenmesi kararından hemen sonra, Anayasa’da gerçekleştirdiği değişikliklerle, ilkin
Anayasa’da yer almayan yeni bir ara seçim türü yaratmış26 (md. 78), Genel Başkanı’na
vefa borcunu ödeyerek Başbakan yapmak için gerekli altyapıyı hazırlamış (md. 76) ve
seçimi olabildiğince garantiye almak için son hamleyi de yapmıştır (GM). Ve,
değişikliklerin “uygulama alanı” Siirt’teki satranç oyununun sonucu: AKP, TBMM’deki
üye sayısını artırarak, “mutlu son”a ulaşıyordu27.
Dolayısıyla, seçimler öncesinde seçim kanunlarında gerçekleştirilen
değişikliklerin avantaj yaratacak biçimde uygulanmamasına ilişkin güvence
hükmünün by-pass edilmesinin somut sonucu bir yana bırakılacak olursa, söz konusu
Anayasa değişikliklerinin nedeni, tamamen konjonktüreldir. 9.2.2003’te yapılan
seçimlerin Siirt seçimlerinin tekrarı olduğu kabul edilse dahi; değişikliğin asıl
amacının (ve bu yolla yaratılan yeni “ara seçim” türünün) Siirt’te seçim yapılmasını
her olasılığa karşın (YSK’nın iptal kararı vermeme olasılığı, vs.) garanti altına almak
olduğu açıktır. En özlü anlatımla, Anayasa değişikliğinin nihai hedefine varmak için
çizilen yol haritasının kilometre taşları, böylelikle konmuş oldu: “3 Anayasal
norm”da yapılan değişiklikler, yakın vadeli “3 politik hedef”i, “R. T. Erdoğan’ın
Başbakanlık koltuğunu”nu (md. 76/2), “Siirt’te seçimlerin yapılması”nı (md. 78/son)
ve “yapılacak seçimin sonuçları”nı (geçici md.) garanti altına almaya yönelikti.
Değişiklikler, “ülke insanının ihtiyaçları” değil, “iktidar partisinin
amaçları”na dayanan; bir kişiyi “Başbakanlık koltuğu”na oturtmak ve Siirt
seçimlerini firesiz atlatmak amaçlarına özgülendi. Gerçi, Parlâmento’da 360’lar28
civarında seyreden üyeye sahip bir siyasal partinin “türev kurucu iktidar” yetkisini
istediği konuda kullanması son derece doğaldır; ancak, eleştirilmesi gereken konu, çok
daha yaşamsal konularda Anayasal revizyon gereksinimi “gün gibi” ortada dururken,
değişikliklerin tümünün iç politikada hedeflenen günlük başarılara kilitlenmesidir.
Geleceğe yönelik bir karaktere sahip olmaktan çok, özellikle “seçime özgü” kaygılar
taşıyan; açıkçası, “geçici” amaçları elde etmeye odaklanan “pragmatist” bir anlayış söz
konusudur. Her ne kadar, söz konusu değişikliklerin “kişiye özel/özgü” olmadığı öne
sürülse de, “topluma ve kamu yararına yönelik” olmadıkları konusunda kuşku
bulunmamakta.
Ancak, ilginç olan husus, AKP ağırlıklı Parlâmento’nun “kişiye özgü” Anayasa

25 Ancak, bir kayıtla “halihazırda”; yazının yayınlanmasının gecikmeyeceği varsayımından yola


çıkarak...
26 Hazır Genel Başkanlık-Başbakanlık ilişkisi gündeme gelmişken, öteden beri tasarladığımız -basit,

ancak somut ve işlevsel- bir öneriyi paylaşmakta yarar görüyoruz. Önerimiz, seçimler sonucu siyasal
iktidarı ele geçiren parti liderlerinin parti genel başkanlığının otomatik olarak düşmesi ve bu işlevi
yerine getirmek üzere parti içinde yeni bir seçime gidilmesidir. Böylelikle, Türkiye siyasal yaşamında
“parti içi demokrasi”nin oturtulması yönünde somut bir adım atılmış olacaktır. Ayrıca, pratikte
düşünüldüğünde devlet-parti işleri birbirinden ayrılacak; kutlama, açılış, vs. parti etkinliklerinden
tasarruf edilen zaman, ülke sorunlarının çözümüne özgülenecektir. Söz konusu ayrışmanın saptanan
yararlarına, parti içi kısır çekişmeleri azaltmaya yönelik olumlu işlevini de ekleyebiliriz.
27 Bkz. “Siirt İli Seçim Çevresinde 09.03.2003 Günü Yapılan XXII. Dönem Milletvekili Yenileme Seçimi

Kesin Sonuçlarına Dair Yüksek Seçim Kurulu Kararı” (R.G., T. 11.3.2003, S. 26045 - Mük.).
28 Anımsa[t]mak gerekir ki, Ocak 2004’lerde AKP çoğunluğu, “zorunlu referandum”a başvurma gereği

dahi oluşmayacak şekilde, “ihtiyarî referandum”la Any’da değişiklik yapma olanağını sağlayan
Parlâmento çoğunluğunu (367) aşmıştır. Ancak daha sonra, -Türkiye’de gelenekselleşen ve artık iyice
kanıksanan biçimde, her yasama döneminin ortalarında olduğu gibi, yeni siyasal partilerin kurulması
ya da “politik bonservis”lere dayanan “ara transfer”lerle- bu sayı azalma eğilimine girmiştir.

10
değişikliği alışkanlığının, giderayak -hem de erken seçim kararı almış Meclis sıfatına
karşın- tekrar nüksetmiş olmasıdır29.
Son bir not: 2002 Anayasa değişikliğinin gerekçesini okuduğumuzda,
ülkemizde, Anayasa değişikliği gibi çok önemli hukuksal revizyonların gerekçelerinin
bile, “iş olsun diye” veya “yazmamış olmamak için”, eski deyimle “dostlar alışverişte
görsün diye” kaleme alındığı sonucuna ulaşmak, “abartı” veya “önyargı” olmasa
gerek30.

29 Gerçekten, Prof. KABOĞLU’nun da haklı olarak saptadığı üzere, “3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda
TBMM’ye yansıyan iki partili oluşum, ilk iş olarak Anayasa’yı değiştirdi; amaç, sayın Erdoğan’ın
milletvekili seçilmesini sağlamaktı. Amaca ulaşıldı: İstanbul’da mukim olup, seçilme yeterliliğine
kavuşan yurttaş sıfatıyla, Siirt aktarmalı da olsa, Ankara’ya ulaştı. … / … Ve yeni sayfa: CB
seçimindeki başarısızlık, erken seçim kararı ve sonrasında CB’yi halka seçtirme yönünde Anayasa
değişikliği. Demokrasi adına başlatılan sürecin amacı belli: göreve başlayınca ilk işi, bir kişiyi
bünyesine almak için Anayasa değişikliği yapmak olan TBMM’nin giderayak son işi,
kendi bünyesindeki bir başka kişiyi devletin başına oturtmaya yönelik bir başka
Anayasa değişikliği oldu. Üstelik, Anayasal ve siyasal zorlamalarla, alelacele, telâş ve
panikle…”. (Bold karakterli vurgular, tarafımıza aittir). (KABOĞLU, İbrahim Özden, “ ‘Hain’
Politikacı, ‘Düşman’ Yurttaş”, BirGün, 09.05.’07).
30 Hattâ, bu açıdan en çarpıcı örnek, (yazının ilk kısmında da aktardığımız üzere) 2002 Any.

değişikliğinin genel gerekçesinin, Any’nın 30’u aşkın maddesini ilgilendiren 2001 Any. değişiklikleri
(Bkz. K.n. 4709., K.t. 3.10.2001; R.G., T. 17.10.2001, S. 24556-Mük.) için kaleme alınan genel gerekçe
ile (son cümlesi hariç) sözcüğü sözcüğüne aynı olmasıdır. [Bkz. TBMMTD., Dönem: 21., Yasama Yılı:
3., (S.) Sayısı: 737., Birleşim: 131-135 (Olağanüstü), C. LXX., ss. 5-8]. Dolayısıyla, 2002 Any.
değişikliğinin genel gerekçesinin kaleme alınması sürecinde, değişikliklerin genel karakterini dikkate
alarak özgün birkaç cümle kurma gibi “irrasyonel” (!) ve “külfetli” bir iş yerine, 2001’de yapılan ilk
değişikliğin genel gerekçesini “kes - kopyala - yapıştır” yöntemiyle alıntılama gibi “pratik” bir
yöntemin tercih edildiği de, son derece açıktır.

11

Você também pode gostar