Você está na página 1de 9

Kazım ÇAPACI

ORTAÇAĞDA MÜZİK
476-1400
Orta Çağ, Antik Çağ ile Rönesans’ın arasındaki – ANTİK ÇAĞ –
dönemi kapsayan ve müziğin gelişimini etkileyen bir Orta Çağ müziğinin kökleri İlk Çağ’a dayanır.
dönemdir. Müzik, Antik Çağ ile Erken Orta Çağ arasında yer
alan dönemde tek seslidir.
Hristiyanlıkla birlikte kilise, en kutsal çalgı olarak
insan sesini kabul ederek çalgıların ve çalgısal
müziğin kiliseye girmesine izin vermemiştir.
Bunun sebebi İlk Çağ müziğinin dünya zevklerini
yansıtması ve putperestliği işlemesidir. Müzik
tamamen tek sesli dinî içerikli ilahilerden
oluşmaktadır. Sözel yapı Hristiyanlıkla birlikte
İncil’den alınmaya başlanmıştır.
Antik Yunan tiyatrosunda oyunlarda kullanılan
kitara ve lir çalgılarının seslerinden esinlenilerek
ortaya çıkan Yunan modları ve İbranilerin
kullandıkları ilahiler ilk yalın ezgilerin alt yapısını
Orta Çağ, Batı’da IV. yy’dan XV. yy’a kadar süren oluşturmuştur. Yunan modlarından esinlenilerek
zaman dilimini kapsar. Kilisenin insanlar üzerinde düzenlenen kilise modları ile ilgili çalışmalar bu
katı bir egemenlik kurması nedeniyle «Karanlık Çağ» dönemde yapılmıştır.
olarak da isimlendirilir. Bu dönemin karanlık çağ
olarak da anılmasının nedeni, kilisenin bağnaz
egemenliğinde dünyasal zevklerden yoksun
bırakılmış, araştırma, keşfetme, kendini ve çevresini
tanıma özgürlüğü elinden alınmış, insanın yalnız
ölümden sonrasına hazırlık yapması gereken kutsal
bir ortama güdülenmiş olmasıdır.
Ortaçağ, bin yıldan daha uzun bir süre içinde «Antik
Çağ» ile «Rönesans» arasına girmiş ve müziğin
sürekliliğini kesmiştir.

1
– ERKEN ÇAĞ – duaları kolay ezberletmeye yarayan, ayinlere tılsımlı
IX.yy’dan XII.yy sonuna kadar olan süreyi kapsayan bir ortam yaratan araçtır. Böylece, kendilerinden
bu dönemde seslerin isimlendirilmesi çalışmaları önceki müziği yasaklayıp, var olan nota benzeri
yapılarak nota yazısı geliştirilmiştir. Bu dönemde belgeleri de yok eden Ortaçağ papazları, yüzyıllar
uyumlu şarkı söyleme biçimleri ve benzeri türler boyunca müzik sanatını, kilise koroları ve tek sesli
ortaya çıkmış, böylelikle çok sesli müziğe doğru ilk ilahilerle kendi egemenlikleri altında tutmuşlardır.
adım atılmıştır.
XIII.yy’dan XV.yy’a kadar olan dönemde kilise
müziğinde çok sesliliğin başlamasıyla çok sesli vokal
biçimleri gelişerek yeni türler ortaya çıkmıştır.
Müziğin din dışı özellikler taşımaya başladığı bu
dönemde besteciler yeni müzik türleri, farklı ritimler
ve ses dizileri ile ilgili çalışmalar yaparak çok sesli
müziğin gelişimine katkıda bulunmuşlardır.

İlk kilise müziği, Antik Yunan müzisyenlerinin


Doğu’ya göçleri sırasında etkilendikleri İbrani
Sinagogları’ndan alınmıştır. Bunlardan en çarpıcı
örnek «Tanrı’yı övünüz» anlamı taşıyan «Alleuia»
sözcüğüdür. Bu sözcük, İbranice’dir. Kilise
tarafından kullanılmıştır ve sonraları bir müzik
türünün de adı olmuştur. Kilisenin ilk dönemlerinde
müzik uyumsuzdur ve genellikle sadece insan
seslerinden oluşur, aletler seyrek olarak kullanılırdı.
– KİLİSE VE MÜZİK –

Hristiyan katolik kilisesinin ilk papazları kilise içine


çalgısal müziğin girmesini yasaklamışlardır. Çünkü
ilk çağa ait müziğin putperestliği ve dünyasal
zevkleri çağrıştırdığı düşünülmüş ve putperestlikle
müzik arasında bir bağ olduğu ileri sürülmüştür.
Çalgılar, danslara eşlik amacıyla kullanılmıştır. Oysa
müzik, kilise tarafından ancak kilisenin amaçlarına
hizmet ederse kullanılabilirdi.
Kiliseye göre en kutsal çalgı insanın kendi sesi
olmalıydı. Müzik, tek sesli, kutsal, Tanrı’ya adanmış,

2
Kilise, diğer müzik türlerini bastırmaya çalışmış ve Kutsal müziğin sözleri üzerine müzik yapmanın ilk
yaygınlaşan Gregorian Ezgi, yerel biçimlerin hemen şekli «Psalmodie»’dir. Psalmodie, şarkıya benzer bir
hemen tümünü silmiş ya da kendine benzetmiştir. tarzda okumadır. Doğu’da, Yahudi mabedi
tapınmalarında bu tarz kullanılmaktaydı. Suriye
XVI.yy’a kadar tüm Batı Müziği’nin temel esin kaynağı
Kiliseleri ’ne de geçen bu tarz, Antakya kanalıyla
olan bu ezgiler, «Yalın Ezgi» adını da taşır. Ortaçağ’a
Roma’ya gelmiştir. Psalmodie’nin çeşitli tarzları
özgü vokal müzik biçimleri bu yalın ezgilerin çatısında
şunlardır :
kurulmuştur.
- Ayetin tek şarkıcı tarafından icrası
Gregorian Ezgiler, ölümden sonrasını düşünen nesnel
- Koro ve solonun yer aldığı cevaplı şarkı tarzı
bir tavırla ve ağır başlılıkla okunmalıdır. Sesin özelliğinde - İki koronun yer alıp nöbetleşe şarkı söylediği
dinginlik ve güven duygusu yatmalıdır. İçten, derin antifonik şarkı söyleme tarzı
duygular taşıyan ve huzurlu bir ortam oluşturmalıdır. – KATOLİK MÜZİK –
Manastır anlayışının özünü çok iyi anlatan «Media Vita» Katolik dini törenlerin içerdiği parçalar da şöyledir :
adlı bir şarkının bir dizesinde «Ölüm, her an yolumuzu o Cemaat toplanırken, din adamları yerlerini alana dek
gözler.» denmektedir. Bu inanç, Ortaçağ düşüncesinin söylenen «Itroit» yani antienmeler.
de temelidir. Bu bakımdan, Gregorian müziğinin başka o Bunlar, antifoni tarzında iki koro tarafından
duyguları ifade etmesi de beklenemez. nöbetleşe icra edilirdi. Sözler kitaptan
alınmaydı.
Gregorian (Yalın Ezgi) Şarkıların Genel o Litanie’ler : Tanra’ya ya da İsa’ya yakarı.
Özellikleri o Hymne’ler : Sözleri kutsal kitaba dayalı olmayan
sükür duası, barış ve selamet dileği.
- Tek sesli ve bir melodi çizgisindedir.
- Eşliksiz ve temel amacı sözleri vurgulamaktır. o Graduel : Cevaplı şarkıdır. Rahip tarafından söylenen
- Sözler Latince’dir. şarkıya, koro cevap verir.
- Bu ezgiler, erkek koroları içindir ve günümüz o Alleluia : «Tanrı’ya şükrederiz» anlamına gelir ve
major ve minör anlayışının aksine makamsaldır. İbranice’dir. Bazı cevaplı şarkıların sonunda okunan
- Parçalar eşliksiz ve ölçüsüzdür. gösterişli ve dinamik bir parçadır.
- Serbest ritim kullanılır.
- Neuma adı verilen özel bir müzik yazısı kullanılır. o Ofertorium : Şaraplı ekmek töreninden sonra iki
koronun nöbetleşe icrası şeklinde söylenir.
– MISSA – o Communion : Taktis töreninden sonra yer alan
Bu dönemde en önemli biçim Missa’dır. Missa bir antifonik bir seslendirmedir.
ayin biçimidir ve anlamı törenlerde en son okunan
duadır. Sözlük anlamı “tören sona erdi,
gidebilirsiniz”dir.
Missalarda ezgilendirme üç şekilde oluşur:
- Melizmatik (Tek heceye karşılık çok nota ile
ezgilendirme)
- Silabik (Her heceye karşılık bir nota ile
ezgilendirme)
- Neumatik (Neuma yazısına bağlı olarak
ezgilendirme) o
Kökeni İbranice olan Alleluia (Aleluya) sözcüğü, – DİN DIŞI MÜZİK –
missanın son bölümünde şükran anlamında X.yy sonlarına doğru Avrupa’nın hemen her yönden istila
kullanılır. tehdidi altında olması korunmayı kolaylaştıran yeni bir
– PSALMODIE –

3
yönetim sisteminin doğmasına neden oldu : Feodalite - Latin şarkıları dışında, metinler genellikle halk dili ile
rejimi ve onunla beraber ortaya çıkan Şövalyelik … yazılmıştır.

Bu kökü politik değişim, dünya görüşünde de değişiklik – TROUBADOUR –


yarattı. Doğal olarak da müzikte de köklü bir değişim Katı kuramcılık anlayışıyla yazılan kilise müziğinin
oldu. karşısında, halk müziğini XI.yy’dan başlayarak başlatan bu
şövalye, saz şairi ve gezgin şarkıcılara, buluşçu anlamında
«Troubadour» adı verilirdi.

Troubadourlar arasında prensler ve şövalyeler olduğu


gibi, şato şato dolaşarak müziğini dinleten gezgin
şarkıcılar da vardı.

Avrupa’da giderek yayılan gezgin şarkıcılar değişik adlarla


anıldılar :

- Orta Fransa’da – Troubadour


- Kuzey Fransa’da – Trouvere
Şövalyeler önceleri sadece savaşçı özellikleri olan - Almanya’da – Minnesinger
- İtalya’da – Travatore
soylulardı. Haçlı Seferleri, onların uzak bölgeleri ve yeni
bir yaşam biçimini tanımalarına neden oldu. Bunlar canlı tarih gibiydiler. Gördükleri her şeyi müzikle
anlatıyorlardı. Ortak konuları, ulaşamadıkları gizli bir aşkı
Bu yeni yaşam biçimi, günlük gerçekleri bütün şiddetiyle
müzik sözleriyle dile getirmektir. Hem çalarlar, hem
vurguluyordu: Savaşın gücü, uzak bölgelerdeki serüvenler,
söylerler, hem şiir okur, hem dans ederlerdi. Kimi
savaşta kurulan dostluklar, yaşamın değeri ve sevgi gibi
bedenine taktığı zillerle çalgısına bir boyut daha katar,
bireysel duygu ve düşünceler gibi kışkırtıcı temalar, din
kimi de müzik eşliğinde hokkabazlık, soytarılık yapıp, tek
adamlarının etkisini zayıflattı.
kişilik oyun dergilerdi.
Böylece, o zaman kadar etkin olan kilise müziğine hiç
benzemeyen bir tür oluştu. Savaşta kamp ateşinin başında
söylenen bu şarkılar, önce soyluların, sonra halkın
yaşamına taşındı. Savaş dönüşünde yolu bir şatoya düşen
ve orada gecelemek isteyen gezgin şövalye onuruna
yemek verilirdi. Küçük arpının ya da giguasının eşliğinde,
yarı konuşma, yarı şarkı söyleme tazındaki şiirini ya da
jestli şarkısını tamamlayan şövalyeye, şatonun genç kızı
değerli bir çiçek sunardı.

Dinleyenlere, bilinmedik bir dünyanın kapısını aralayan


Troubadourların dünyasını zenginleştiren olay, Haçlı
bu şarkılara pek çok öge karışmıştır. Gezgin şarkıcının
Seferleri ile Avrupa’ya taşınan Arap müziği ve çalgılarının
ülkesinin halk şarkıları ile doğuda olsun, batıda olsun,
etkisidir.
gördüğü, yaşadığı bütün ülkelerin ezgileri …
Adam de la Halle, 1250-290 arasında yaşamış, adını ve
Din dışı ezgilerde soylu ve seçkin bir zihniyet, dramatik
müziğini bildiğimiz en eski trobadourdur.
bir eylem ve çok incelmiş bir sanat zevki yansır. Bunların
genel özellikleri:
- Armonize edilmiş ve işliklidirler.
- Ölçülü ve Gregorian ezgilere oranla çok daha
kuvvetli bir ritme sahiptirler.
- Müzikte cümleler oldukça düzenlidir.
- Ses sınırları geniştir.
- Din dışı melodilerde milliyetçilik duyguları göze
çarpar.

4
– HALK ŞARKILARI –

Tek ya da çok sesli romans, pastaurel (çoban şarkıları),


tenses, chanson de geste (hareketin eşlik ettiği şarkılar), lai
(gülünç ya da acıklı olayları anlatan tasviri kasideler),
serven tois (hicivler), jeu parti (konuşmalı şarkılar),
berpette (kır şarkıları), reverdie (bahar şarkıları), triolet,
vrai, ballade, estempie (danslı şarkılar) gibi türlere
ayrılmıştır.

– ÇALGILAR –

Yedinci yüzyıldan sonra org çalgısının kiliseye girmesiyle


birlikte insan seslerine çalgı eşliği başlamıştır. Seslerin
birbirine uygunluğuna göre düzenlenmesi anlayışına
dayanan organum yöntemiyle birden fazla ses anlayışı
ortaya çıkmıştır. Çalgı ve insan seslerinin aynı ezgiyi
seslendirdiği heterophony’ de çoksesliliğe atılan bir adım
olmuştur.

Gezgin şarkıcıların sanatı, halk müziğinin ciddi müzikte


açtığı ilk gediktir ve Gregorian şarkılara karşı, Avrupa
müziğinin bundan sonra giderek artan bir hızla gelişmek
üzere doğuşudur.

– GOTİK ÇAĞ –

Ortaçağ’ı izleyerek Rönesans’a varan Gotik Dönem


içinde, çoksesliliğin gelişim süreci gerçekleşmiştir.
Mimaride yüksek kuleli yapıları, özgün üsluplu
katedralleri ve geniş meydanlarıyla anılan Gotik Çağ,
müzikte de aynı döneme adını verir.
Orta Çağ’da kilisede org dışındaki çalgılar yasaklanmıştır.
Kilise XII.yy’da çok sesli müziği ilk kez (koşullu olarak)
Kilise dışında halk tarafından kullanılan çalgılar:
kabul eder. Çok sesle gelen süslemeler, tapınma
törenindeki ciddiyeti incitmemelidir. Dinsel müzikte - İlk Çağ’da da kullanılan ve klavikordun atası olan
çokseslilik Paris’teki Notre-dame Katedrali’nde başlar. monochord adlı çalgı, VII.yy’da kitara yerine
geliştirilen yaylı çalgı crotta (krotta), IX.yy’da
Bu dönemde, uyumlu şarkı söyleme biçimi olan kullanılan rebab benzeri yayla çalınan psalterium
«Organum Tarzı» ortaya çıkmıştır. Müziğe derinlik (psalteriyum), gayda, arp, trompet, lavta, korno ve
çifte flütlerdir.
kazandıran iki ya da daha çok ezgi çizgisinin Organum
- Dönemin en önemli çalgısı olan fidel, keman gibi
yöntemiyle eşzamanlı olarak birleşmesi, müzik sanatının yayla çalınan bir halk çalgısıdır. Aynı zamanda viel
perspektif kazanmasına ilk adımlardır. (viyel) adıyla anılan bu çalgı Rönesans Döneminde
kullanılan viyol’un ön biçimi ve bugünkü viyolanın
XII.yy’dan XIII.yy’a doğru müziği ve sanatı filizlendiren atasıdır.
merkezler şato, kilise ve üniversite çevreleridir.

5
Çok eskilere dayanan «arp», Ortaçağ’da ana şeklini
korumuştur.

«Santur» yani «psaltrion», Ortaçağ’ın en önemli


çalgılarından biridir. Ağaçtan yapılmış bir kadran üzerine
10-20 arasında tel germek ve bu tellere parmak ya da
çekiçle vurularak çalınan santurun önemi «Monicordion»,
«Virginal», «Epinette» gibi eski klavyeli çalgıların,
sonradan da «piyano»’nun atası olmasındandır.

Bizans İmparatorları’nın isteği ve dini otoritenin izniyle


VII.yy’da «org», koroyu desteklemek amacıyla kiliseye
girmiştir ve insan seslerine eşlik ederek müziğe derinlik
Ortaçağ flütleri, Antik dönem flütlerinden pek farklı
kazandırmıştır.
sayılmazlar.
İlkçağın yaygın çalgılarından olan «lüyre», VII.yy’a kadar
«Almanya flütü» de denen «yan flüt» bu dönemde ortaya
bazı yörelerde ortadan kalkmış, bazı yörelerde büyük
çıkmıştır. Çift kamışlı olbualar, Ortaçağ’ın en eski
değişiklikler geçirmiş olup, varlığını sürdürdüğü
çalgılarından biridir. X.yy’dan itibaren «org» sanatının
görülmektedir.
iyice geliştiği gözlemlenir. Org, büyük çaplı bir çalgı
XI.yy’da ortaya çıkan «viole» ve «luth» (lavta) bu döneme olduğundan, herkesin böyle bir çalgıya sahip olmasına
yeni bir görünüş katmıştır. Kemanın atası olan viole, olanak yoktu. Bu nedenle, orgların daha küçük olanları
Kuzey Fransa’da kullanıldığı bilinen üç telli bir çalgı olan «Regal» adı ile icat edildi. Ortaçağ’da çalgıların en az
«crowt»’dan doğmuştur. Viole, daha çok gezginci saz değişime uğrayanı, vurmalı çalgılar ailesidir. Trampet
şairlerinin kullandığı bir çalgıdır. grupları çok az değişikliğe uğramışlardır. Ziller,
çıngıraklar, çelik üçgenler eski çağlardan itibaren hemen
hemen hiç değişmemiş ve günümüze kadar gelmişlerdir.

XIII.yy’da yaygın şekilde kullanılan diğer bir çalgı ise


«organistrum»’dur.

6
Bu dönemde Avrupa’da ilk kez kullanılan «carillo»’lar çok a. Notre Dame Dönemi
sayıda çanlar topluluğuydu ve bir çekiç yardımıyla
b. Eski Sanat (Ars Antigua) Dönemi
çalınıyordu.
c. Yeni Sanat (Ars Nova) Dönemi
Ortaçağ’da henüz bir orkestra anlayışı yoktu. Bu
enstrümanlar, birçok Doğu Müziği icrasında olduğu gibi, – NOTRE DAME DÖNEMİ –
bol ses ve gösterişli bir görünüm elde etmek amacıyla, Dinî müzikte çok seslilik XII. yüzyılda Paris’teki Notre
herhangi bir araştırma ya da prensibe dayanmaksızın Dame Katedrali’nde başlamıştır. Notre Dame Kilisesi
karma şekilde kullanılıyordu. çevresindeki müzikçiler arasında olan ve organum ustası
olarak bilinen Leonin ve onun öğrencisi Perotin nota
değerleri üzerine ve çok seslilik adına önemli çalışmalar
yapmışlardır. Perotin, Büyük Organum Kitabını
tamamlamıştır.

– ESKİ SANAT (ARS ANTIQUE) DÖNEMİ –

Çok sesli ve a capella (akapella) biçim olan motetin


doğduğu dönemdir. Eski sanat dönemi XII.yy ortasından
XIII.yy ortasına kadar uzanır.

Müziğin din dışı özellikler taşımaya başladığı XI. ve


XIII.yy arasında Fransa, İngiltere ve Almanya’da farklı
isimlerle anılan gezgin ozanlara, şiir yazan ve aynı
zamanda ezgi yapan anlamında troubadour denilir.

Bilinen ilk troubadour Adam de la Hale (1250-1290) çok


sesliliğe öncülük ederek ilk motet örneklerini bu
– ÇOK SESLİLİK – dönemde sunmuştur.

XIV. yüzyılda din dışı müzik çeşitlerinde kullanılan – YENİ SANAT (ARS NOVA) DÖNEMİ –
çokseslilik yöntemi olan kanon tekniği yaygınlık Müziğin din dışı özellikler taşımaya başladığı on
kazanmıştır. dördüncü yüzyılda besteciler, geçimlerini sağlamak için
Kanon, iki ya da daha fazla sesin farklı zamanlarda saraya sığınmaya başladılar.
başlayarak aynı ezgiyi tekrar etmesiyle basit bir Bu sanat akımının öncüsü olan bestecilerden Philippe de
çoksesliliğin oluştuğu şarkı söyleme tekniğidir. Vitry (1291-1361) isorithmic (izoritmik; eş ritimli) adı
Fransızlar daha sonra chace (şas) adını verdikleri sesdeş verilen yeni ritmik anlayışın gelişmesini sağlamıştır.
kanon yöntemini bulmuşlardır. Bu yöntemde sesler Gulliam de Machaut günümüze çok sayıda örneği kalan
birbirini eşit ses yüksekliği ve eşit tonda izler. ballade (balad), rondeau (rondo), chanson (şanson),
virelai (virelay) formunda eserlerinin yanında dört sesli
Geç Orta Çağ’ın yenilikçi buluşlarından biri olan missa besteleyerek missanın senfoni, concerto(konçerto)
İtalyanların şarkı söyleme tekniği caccia ( kaça) da benzer gibi bir biçim olmasını sağlamıştır.
bir yapıdadır.
İngiliz besteci John Dunstable (1390-1453), kilise
Genellikle aşk temasının işlendiği madrigale (madrigal) müziklerine çalgıyı getiren ve Gregor Ezgilerini özgürce
iki ya da üç sesli yazılır, iki eşlik partisi bir uygu, bir süsleyen ilk besteci olmuştur. Gulliam Dufay (1397-1474)
armoni anlayışı içinde çalgılarla seslendirilen bu ilk ise din dışı eserlerinin yanında halk müziği biçimlerinde
madrigal VI.yy madrigalinden farklı özellikler taşır. önemli eserler vermiştir.
Çok sesliliğin gelişme süreci Orta Çağ’ı izleyen ve
Rönesans’a varan Gotik Dönem içinde üç aşamada
gerçekleşmiştir. Bu aşamalar:

7
– ORTAÇAĞ MÜZİSYENLERİ –

Sait Ambrise (340-397). Milano piskoposu. Batıda dni


müziği oluşturan ilk kişi olarak tanınır.

Boethius (340-397). Milano piskoposu. Batıda dni


müziği oluşturan ilk kişi olarak tanınır.

Saint Gregorian (540-604). Papa. Bugünkü Batı müzik


yazısı ve sisteminin temellerini atmıştır.

Saint Isidorus (570-636). İspanyol rahip. Armoni


hakkında bilgiler vermiştir.

Bede (672-732). İngiliz rahip.

Remigius Altisiodorensis. Fransız din adamı. IX.yy


sonları ile X.yy başlarında yaşamıştır.

Reginnon (840-915). Alman din adamı.

Odon (öl.942). Fransız din adamı. Günümüz şifreli


müzik yazısının kurucusudur.

Guido d’arezzo (995-105). Fransız din adamı. Günümüz


- UT gueant laxis
müzik yazısında kullanılan porte kavramının kısmen de - REsonare fibris
olsa yaratıcısıdır. - Mİra gestorum
- FAmuli tuorum
Berno Augiensis (öl.1048). Reichenau rahibi. Aralık - SOLve polluti
kavramları ile ilgili çalışmalarıyla tanınır. - LAbiireatum
- Sancte Iaonnes
Hermannus Contrctus (1013-1054). İtalyan din adamı.
Roma’nın kurtuluşunda 1054 yılına kadar geçen olayları İlahinin ilk hecesi olan Ut, ilahinin sessiz harfle başlayan
anlatan kitabında müzik tarihi ve teorisi hakkında değerli diğer hecelerine uyumlu olması için önce tu, sonra to, en
bilgiler vardır. son olarak da do şeklinde kullanılmıştır. Bu gelişmeyi
sağlayan kişi yine bir İtalyan müzik araştırmacısı Giovanni
Johannes Cottonlus. XI.yy sonları – XII.yy başlarında Maria Bononcini (Covanni Maria Bononçini,1642-1678)’
yaşamış İngiliz müzik yazarı. dir.
– SESLERİN ADLANDIRILMASI –

Müzik tarihinde seslerin isimlendirilmesi, gerçekleştirilen


en önemli gelişmelerden biridir. Bu konudaki temel
çalışmayı yapan din adamı müzik araştırmacısı Arezzo’lu
Guido (990-1050)’dur. Kuzey İtalya’da Pompasa
Manastırı’nda rahiplik ve şan öğretmenliği yapmıştır.
Çalışmalarını Arezzo’da sürdürerek iki önemli kitap
yazmıştır. Guido, seslerin isimlendirilmesi çalışmasını
yaparken yazdığı dua kitabındaki Aziz Yuhanna ilahisinin
birinci dörtlüğünden yararlanmıştır. Bu dörtlüğün her
mısrasının ilk sözcüğünün ilk hecesi Guido’nun dikkatini
çekmiş ve seslerin bu hecelerle isimlendirilebileceğini
düşünmüştür.

8
– GOIDO’NUN ELİ – Hucbald de Saint-Amand (840-930), dokuzuncu yüzyıl
sonlarında yazdığı müzik kuramı kitabında, diziyi la yerine
Guido, elinin parmaklarındaki girinti ve çıkıntılara metnin
do sesinden başlatmış ve sonraki çağlarda do sesinden
ilk hecelerini yazar. Böylece bir gam dizisinin sekiz
başlayan dizinin anadizi olarak kabul edilmesini
notasını birden sergilemiş olur. Bu yöntem müzik
sağlamıştır. Ancak Hucbald'dan sonraki Batı Harf
tarihinde Guido’nun eli olarak anılır.
yazılarında Boethius yazısındaki geleneğin sürdürülmesi
Guido’nun müzikte gerçekleştirdiği yenilikler şunlardır: sonucu "A" harfi daima la sesini göstermek üzere
- Seslerin isimlendirilmesi kullanılmıştır.
- Fa anahtarının müziğe kazandırılması
Onuncu yüzyıl müzik kuramcılarından Odo (897-942)
- Dört çizgili portenin beş çizgiye çıkarılması
- Portede çizgi arası ve çizgi üstü nota yazım 'nun adıyla anılan Odo yazısında, Boethius yazısından
sisteminin geliştirilmesi kalma perde harfleri temel alınmıştır. Boethius yazısında
kullanılan on beş harften ilk yedi tanesi kullanılmıştır.

İlk yedi perde, A’dan G’ye kadar olan ilk yedi harfle,
oktav sesler de aynı harflerin küçükleriyle gösterilmiştir(
A B C…, a b c d …). Odo yazısının bu özelliği oktav
bilincini vurgulaması bakımından önemli olmuştur.

- Gregorian Chant: Monastic Choir of the


Abbey of St. Pierre de Solesmes, 1930.
http://www.youtube.com/watch?v=sKm54i
Müzikte her sesin, her tonun, alfabedeki harflerle
Q1i-M.
eşleştirilerek ifade edilmesi anlayışına dayanan birbirinden
farklı çok sayıda harf yazısı, müzik tarihi boyunca farklı
kuramcılar tarafından geliştirilip kullanılmıştır.

İlk harf yazısı olarak bilinen Grek harf yazısı (MÖ 3.


yüzyıl), vokal ve çalgısal olarak iki ayrı türden oluşmuştur.

Grek alfabesinden alınma harfler sistematik bir biçimde


kullanılmıştır. Vokal ve çalgısal sesler, harflerin olağan
yazılışları, ters çevrilmiş şekilleri, kesme işareti eklenmiş
biçimleriyle gösterilmiş, ayrıca her ses için üç harf ve aynı
harfin çevrimleri kullanılmıştır.

Bugün İngiltere ve Almanya'da seslerin la, si, do... gibi


heceler yerine A,B,C… gibi harflerle adlandırılması
geleneğinin kökleri Boethius yazısına uzanmaktadır. Latin
alfabesinin A’dan P’ye kadar on beş harfinin kullanıldığı

Boethius yazısında, Grek yazısının aksine sesler kalından


inceye doğru gösterilmiştir.

Você também pode gostar