Braudel, Febvre ve Bloch için “Halefi olmaya layık olamadığımız tarihçilerdir”
ifadelerini kullanmıştır. Annales Okulu tarihçiliğinin ikinci kuşak temsilcisi olan Braudel, okulun kurumsallaşmasında büyük öneme sahiptir. Braudel’in genel tarihçilik anlayışı olarak ortaya koyduğu en aşikar tavrı, tarih yazımında olaysal/kısa dönem tarihçiliktir. Olay tarihçiliği; on, yirmi, elli veya yüz yıl gibi kısa dönemleri ele alan tarihçilik anlayışıdır. Braudel’e göre olaylar tozludur ve tozlu olması kısa dönemli tarihçiliği değil doğrudan tarihin görüntüsünü bulandırmaktadır. Braudel’in tarihsel bir inceleme ya da çıkarım için olay tarihçiliğine karşı bir pozisyon alması, bu tür tarihçiliğinin tam anlamıyla yok sayılması da değildir. –Bu noktada, Braudel’in yaklaşımı oksimoron olarak algılanabilir.- Kısa zamanlı olaysal tarihçilik anlayışının tarih biliminin en büyük sorunlarından biri olduğunu dikkat çeken Braudel, tarih yazıcılığında esas alınması gereken noktanın uzun zaman tarihçiliği olduğunu söylemektedir. Uzun zaman tarihçiliği diye adlandırılan tarihçiliğin kapsamını “her bahar çiçek açar, imparatorluklar; doğar, gelişir, büyür ve yıkılır” gibi dayanaklarla açıklamaktadır. Uzun zamanı, tarihsel incelemenin en büyük sorunu olarak tanımladığı kısa zamanın tozlu görüntüsünden uzaklaştıracağına dikkat çekmiştir. Fakat, tüm bu tarih yazımı kavrayışlarının yanı sıra tarih yazıcılığında bir düstur olarak algılanması gereken yöntemsel yaklaşımın/modelin tüm sosyal bilimlerin gerekli alanlarda bir arada kullanılmasıdır. Sosyal bilimlerin, bu tür bir bütünsellik içerisinde yer almasının zahmetli, zor fakat bir o kadar da ehemmiyetli bir kavrayış olduğunu ifade etmektedir. SORU: sosyal bilimleri bir araya getirecek modelin kurgulanması gereklidir fakat imkansız değil midir? Thomas Khun’un bilim dünyasına damgasını vurgumuş “Bilimsel Devimlerin Yapısı” eserinde tarihe ayırdığı büyük bölümde, tarihi bilimlerin öncü rehberi olarak görmektedir. “Tarihe Düşen Rol” bölümünde Khun’un şu ifadeleri: “Tarih, yalnızca bir zamandizimî ve anlatı deposu olarak görülmediği takdirde, şu anda bize egemen olan bilim imgesinde esaslı bir dönüşüme yol açabilir. Bu imgenin bizzat bilim adamları için bile şimdiye kadar hemen hemen tek kaynağı olan tamamlanabilmiş bilimsel başarıların incelenmesi, ya klasik yapıtlarda yer aldıkları biçimde, ya da daha yakın bir zamandan beri, yeni kuşak bilim adamlarına mesleğin öğretildiği ders kitaplarında kaydedildikleri biçimde olasıdır” (Khun, T. 1991:46). Rehber niteliğindedir. Vekayinüvis de denilen bu kimseler; kendilerinden önce yazılan hadisleri toplayıp kitap haline getirmekle beraber esas olarak, hizmette bulundukları zamanın hadiselerini kaydetmekle vazifeliydiler. En genel anlamda olay yazıcılar olarak anılmaktadırlar. İkinci olarak ise Alman tarihçi, Leopold von Ranke (1795-1886)’nin kendi adı ile bütünleşen bu tarih yazıcılığı ve tarih anlayışı 19.yy’da büyük bir etki yaratmıştır. Rankeci tarih anlayışına göre herhangi bir olay ve sürecin tarih sayfalarında yer bulabilmesi için devlet kaynaklarında yer alması gerekmektedir ve bu anlayış modern tarihçiliğin temelini oluşturmaktadır. Basit bir benzetme ile vakanüvislerin yaptığı saray içi ilişkileri ele almak gibi görülebilmektedir. Rankeci tarih anlayışı; milliyetçi, faşist ve fundamentalist ideolojilerin hammaddesini oluşturmuş ve bu tutumlarından kaynaklı devletlerin kendilerini meşru kılma eğilimlerine yardımcı olmuş ve tarihin ideolojik bir aygıt olarak kullanılmasına zemin hazırlamıştır. Hayden White, Rankeci tarih anlayışını ve genel olarak tarih tarih yazıcılığını bir “üretim süreci” olarak görmektedir. White’a göre Rankeci tarih anlayışının akademik alanda yer bulmasının en büyük sebeplerinden birisi ise bilimin empirik temeliyle örtüşmesidir. Çalışmanın odak noktası olan Braudel’in “ikinci kuşaktan işçisi” olduğu Anneles Okulu tarihçiliği, sıradaki ve büyük öneme sahip olan odak noktalarımızdandır. Okulun temel uğraş alanları içerisinde sosyoloji, ekonomi, sosyal psikoloji ve antropoloji bulunmaktadır. 1. Dönem (1929-1945): Bu dönemde, Marc Bloch’ un “Les Caractéres Originaux de l’Histoire Rurale Française” (Fransız Kırsal Tarihinin Orijinal Karakteri) adlı eser göze çarpmaktadır. Tarih yazıcılığında bir ilk olarak özgürlük ve kölelik gibi önemli kavramlar ele alınmıştır. Feodal toplumun duygu ve düşüncülerini anlamak için siyasetten uzak dar temalı tarihin temelleri atılmıştır Annales Okulu, zihniyet konuları üzerine çalışmış ve sorun odaklı bir tarihçilik izlemiştir özellikle de geçmişten farklı olarak dönemin şartlarını, izlerini incelemiş olması önemlidir. Okulun bu dönem içerisindeki genel tutumu ise kendisinden önce var olmuş ve var olan tarih yazıcılığı ekollerine karşı bir tavır geliştirme ve kendilerini ifade etmedir. Lucien Febvre ile birlikte kurumsallaşmıştır. 2.Dönem (1945-1968):
Bu dönemde yıkıcı eleştiriler bir kenara bırakılmış kendi metod ve yöntemlerini
yerleştirmeye başlamışlardır. Fernand Braudel’ in etkisi büyüktür. Braudel’ in “Akdeniz Dünyası” adlı eseri büyük bir öneme sahiptir. Eserde olaylardan çok bireysel ve ekonomik eğilimler ele alınmıştır. “Maddi Uygarlık” eserinde ise yine insanların yaşamları ve ekonomik eğilimleri ele alınmıştır.
3.Dönem (1968 ve sonrası):
Lider kişilikler yok olmuştur, monografiler yaygınlaşmaya başlamıştır. Çalışma
konuları mekansal ve zamansal açıdan daraltılıp mikro sosyolojik çalışmalar yapılmaya başlamıştır. Psikanalitik tarihe yönelmeye başlamışlardır. Örneğin, Korkunç İvan’ın oğlunu neden öldürdüğüne dair çalışmalar yapılmıştır.
Braudel, kitabında Akdeniz’ e ve coğrafyaya büyük bir önem vermiştir. Dolayısıyla
coğrafi mekânın sosyal hayatın örgütlenmesinde temel bir belirleyen olduğu fikri Annales okuluna beşeri coğrafyalarla kurdukları bağlantı yoluyla geçmiştir. Dolayısıyla sosyal insanı coğrafi mekân içerisinde görür. Coğrafi mekân Annales Okuluna karakterini veren bir bakış açısı kazandırmıştır. Emmanuel Le Roy Ladurie bir adım daha ileri giderek insansız doğanın tarihine gidiyor. İklimler tarihi, buradaki hamle son derece kritik, bizzat doğayı tarihselleştiriyorlar. "Sadece insanların değil doğanın da tarihi var" der. Coğrafi mekânın tarihçiliği bu tarihçilik anlayışı Braudel’e temel kavramını verir. Longue-Duree buradan çıkan temel kavram jeo-tarih kavramıdır.