Escolar Documentos
Profissional Documentos
Cultura Documentos
“ Bir olmak,
kendimi bulmak,
kulaklarımla etrafımı saran armoniyi duymak…
Ellerimle benden olana dokunmak ve
çekmek için içime bir nefes,
hayatın tüm güzelliklerini alıyor gibi
gözlerimle varoluşa şahit olup, deli divane olmuşum sanki.
Esinlenmek için yaşıyorum… “
Akretera dayanamayıp,
karşısında onun olduğundan istifade ederek
şu sözleri söyledi ;
“Ey kudret sahibi yılan,
affına sığınarak soruyorum ama
siz ne için yaşarsınız bu dünyada? ”
Rembrandt
portrait of an old man
Yalnızlığa öyle alışmıştı ki, adamın yanında kendi gibi
davranamıyor, ne konuşacağını dahi bilemiyordu. Acaba
konuşması mı lazımdı yoksa susması normal karşılanır
mıydı? Aklına bir şey gelmediği sürece ne diye konuşacaktı
ki? Yaşlı adamın da onun hakkında düşünüp düşünmediğini
merak etti. Göz ucuyla bakışlarını ona doğru yönelttiğinde,
aklının çok başka yerlerde olduğunu fark etti. Kaşlarını
çatmış, elleriyle iki yandan sakallarını tutup çekerek, derin
derin bir şeyler düşünüyordu. Aklına, onun gördüğü rüyay-
la ilgili söyledikleri geldi. Muhtemelen, sadece ölüm korku-
su yaşayan yaşlı bir adamdı işte…
Yürürlerken bir zeytinliğe vardılar. Akretera burada
kalabileceklerini ve bir ateş yakması gerektiğini anlattı.
İlerdeki saman balyalarından dört tanesini getirerek yan
yana koydu. Yaşlı adama oturması gerektiğini, dilerse uza-
nabileceğini söyledi. Etraftan bulduğu taşlarla balyaların
önünde bir çember oluşturdu ve yakacak toplamak için
patikanın öteki tarafındaki ormanlığa girdi.
Geri geldiğinde ihtiyar bıraktığı yerde yoktu. Nereye gitti
şimdi bu adam diye söylenirken uzaklardan gelen ani bir
sesle irkildi;
“ Ayna! Ayna gerekiyor bana, lütfen… “ Akretera, elindeki-
leri yere bırakarak cebinden gümüş varaklı aynasını çıkart-
tı ve üzerine doğru gelen ihtiyara uzattı. Adam aynayı alıp
tekrar uzaklaşarak, o, ateşi yaktığında geri geleceğini, sade-
ce biraz yalnız kalması gerektiğini söyledi.
Anlayışla karşılayan Akretera, hazırladığı alana odunları
yerleştirdi ve tutuşturdu. Balyalardan birini çekip oturarak
ateşi seyre daldı.
Ya gördüğü, gerçekten ona gösterilmiş bir rüyaysa diye
düşündü, eğer öyleyse bu ihtiyar onun yanındayken mi
ölecekti? Bu düşünceyle tüyleri ürperdi ve şayet doğruysa
onun son anlarını nasıl geçirmesi gerektiğini bilemedi…
Yarın öleceğini bilen bir adamla nasıl anlaşması gerekirdi?
Ne konuşacaktı? Nasıl davranacaktı? Hayatın güzelliklerin-
den bahsetse bu onun yarasına tuz basmaktan farklı ol-
mazdı, ölümün bilinmezliğinden konuşsa bu onu büyük bir
korkuya itmekten başka fark yaratmazdı... En iyisi onu
tanımaya yönelik konuşmak olurdu diye düşündü. Duygu-
larını, geçmişe yönelik pişmanlık ve gururlarını öğrenme-
liydi… Akılsız kahramanımız ona ismini bile sormamıştı
hâlbuki…