Você está na página 1de 24

A. S.

PUYAN
H llun F d il ri ÖrgUtU
T ori y ni

IRAN'DA

IM®©LMID�Uıı�ıhro
1Prn©���
Silahlı MUcadelenin ereklifiği

- H y t K 1 bilme Teorisi'nin

ın Ön ö o
A. S. Puyan

iRAN'DA

MÜCADELENiN
TEORiSi

- Silahlı Mücadelenin Gerekliliği

- H ayatta Kalabilme Teorisi'nin

Çürütülmesi

- Georg H abbaş'ın Önsözü

KIRSAL YAYlNEVi

ANKARA - 1978
Halkın Fedaileri Gerilla Örgütü Üyesi A.P. Pujan tarafından 1970
irkbaharında yazılan bu eser Abdullah Polat tarafından dilimiza
aktarılarak Aralık- 1978'de ilk basımı yapılmıştır.

KIRSAL YA YINEVİ

ÖzgÜn adı iran'da SilAhlı MO ad J nin Gerekliliği ve Ha­


yatta Kalabilme Teorisinin Çürütülmesl.

Sorumlu Yönetmen: A. Kı.ııı�ıııuıı


Yazışma Adresi : P.K :�11'l !Jiıı ANKARA
ÜÇÜNCÜ FARSÇA BASIMA ÖNSÖZ :

"Silahlı mücadelenin zorunluluğu ve hayatta kalabilme teorisinin


çürütülmesi" '70 ilkbaharında yazıldı. Bu yapıt, İran'da "silah­
lı pratiğin" doğruluğunu teorik olarak ispat etmeye çalışan ilk
araştırmalardandır.

Bizim "silahlı pratik" hakkındaki tavnmız tartışmalarda ve


her şeyden önce pratikte ortaya çıktı. Bu nedenle yoldaş Pujan
eldeki metnin genişletilmesi ve hatta bazı noktaların değiştiril­
ınesi gerektiği görüşündeydi. Bizim "silahlı pratik" ile ilgili ye­
ni görüşlerimiz Ahmet Sade yoldaş tarafından kaleme alınan
"Silahlı Mücadele- hem strateji hem de taktik" ismiyle bir baş­
ka yazıda ortaya kondu. O nedenle burada yalnız düzeltilme::;i.
ve açıklanması gereken bir kaç noktaya değiniyoruz:

ı. Hakim gericiliğin proJ etaryayı kendi sınıf görüşüne yaban­


cılaştınnağa çalıştığı doğrudur. Fakat proletaryanın, ken­
.
disine zorla kabul ettirilen gericiliğin kültürünü büsbü­
tün kabullendiği abartılmıştır ve yanlıştır.

2. Proletarya içinde, kendiliğinden gelme mücadelelerde örgüt­


lü proletarya ile ilişkiye geçecek ilerici çevrelerin olma­
dığı, gerçeği, proletaryanın kitlesiyle ilişkiril n imlmnsız:-

3
lığını gösterir. Fakat bu, bizim tek tek ilerici işçilerle iliş­
kimiz olmadığı anlamına gelmez; saflarımızda bir çok sa­
vaşçı işçi vardır.

3. "Devrimci şiddetin öncü tarafından uygulanışı"nın nedeni,


gerçekte onun stratejik etkisi ve evrenselliğidir. Ve biz onu
kesinlikle taktik sorunlar arasına sokmuyoruz. Biz bu ge­
nel hedefle· bazı özel planların başarısızlığa uğraınasını
imkan dahilinde tutuyor ve abartılmış iyi niyetliliğe ka­
pılmıyoruz, yolmuz üzerindeki engelleri önceden görüyoruz.
"Saldırı", "ajitasyon" ve "devrimci şiddetin uygulanışı"nın
şimdi gidilebilecek tek doğru yol olduğunu belirtmek zorun­
dayız. Buna rağmen bu özel yol, belli bir zamanda bu ge­
nel çizgiye uyan belli bir gurubu yenilgiye götürebilir. Olası
olan bu durumu belirterek, kendi ideolojik pozisyonumuzu
oportünistlere karşı sağlamlaştınyoruz. Biz onlara baştan
itibaren, stratajimizi reddetmek için taktik yenilgilerimi­
zi bahane etme imkanını vermiyoruz. Oportünistler bunu
tarihte her zaman yapmışlardır.

4
Ö NS Ö Z

Pazartesi, 7 Haziran 1971

Terör ve baskı rejimi bugün kirli ellerini kurtuluş savaşçıları­


nın kanına bulaştırdı. O savaşçılar ki, bütün yaratıcı fevkala­
de becerilerini ve güçlerini, bütün k ahramanca cesaretlerini ve
büyük temiz duygularını, karşılarında gördükleri büyük tarihi
görevin yerine getirilmesi, yani halkın istemlerine cevap veri­
lebilmesi için tehlikeye atmışlardı.

Şehit düşen yoldaş Amir Parviz Pujan, bu savaşçı!ardan biri


idi. O, kararlı bir savaşçıydı, müeadeleye olan sevgi ve heye­
cam sımrsızdı, ve zafere olan inancı sarsılmazdı. Halkın dü<?­
manlarına tükennıez bir kinle saldırdıgı gibi, halkım da o den­
li seviyordu. En kötü koşuHar bile onun, devrimin zorunluluğu.
hakkındaki bilincini sürekli olarak yeniden üretmesine engel
alamıyordu. En kritik durumlar onu eskisinden daha kararlı
yapıyordu. O ve bir ikinci yoldaş, tamamen kuşatıldıklarında
saatlerce savaştılar, düşmamn eline geçmemesi gereken her
şeyi imha ettiler ve sonunda esir alınmamak için kendilerini
öldürdüler. *)
Onu tanıyan bizler, dudaklarında "devrim zafere ulaşacalüır"
ve "yaşasın komünizm" parolalarıyla öldügüne ve gerçekleşti­
rilmeleri katiyen şüphe götürmeyen geleceğin perspektiklerini
bu anda eskisinden daha berrak gördüğüne eminiz. Onun am­
sını. diğer bütün yoldaşlarmki gibi sürdürüyoruz. Başlattığım1.z
mücadeleyi, eskisinden daha kararlı ve zafere büyük bir inanç:­
la devam ettiriyoruz. Diğer bütün gurupları. her tüı-lü şüpheyı
aşarak, utanç verici askeri diktatörlüğe karşı silahlı mücade­
leye katılmaya çağırıyoruz.

Yoldaş Pujan'ın, yazdığı veya tercüme ettiği, zamanı gelince


yayınlayacağımız birçok yazısı var. Buradı.., 1970 1lkbaharınrla
kaleme aldığı yazılarından birini yayınlıyoruz.

BLt yazı, askeri diktatörlükle bir çatışmayı provake etmeme'c


ve kendi yok oluşlarının önüne geçmek için sınırlı bir çerçev�
içi.a.de eylem yapılması gerel<tiğini iddia eden oportünist teori­
nin sıl1hatli ve çok yönlü bir reddini içeriyor. Yoldaş, bu opor­
tünist teoriyi hayatta kalabilme teorisi olarak adlandırıyor. Yol­
daş buna karşılık, teorik olarak doğruluğunu örgüti.'ın ilk yazı­
lanndan birinde ispat ettiği "silahlı eylem" teorisini savun­
maktadır. Bizim "silahlı eylem" teorisine karşı tavnm.ız, pratik
sayiJsinde gelişti. Bu nedenle yoldaş Pujan, bu yazının çoğaltıl­
masına çalışılmasını ve bazı noktalarda değiştirilmesi gerekti­
ğine inanıyordu. "Silahlı eylem" teorisine olan şimdiki tavn­
ınız, "Silahlı Mücadele-hem strateji hem de taktik" adlı yazıda
ele alınmıştır. Aşağıda yalnızca yorumu ve izahı gereken bir·
kaç soruna değiniyoruz:

ı. Proletarya içinde, kendiliğinden gelme mücadelelerde, ör­


gütlü proletarya ile ilişki içinde bulunabilecek ilerici çevrele­
ı in olmadığı gerçeği, proletaryanın kitlesiyle ilişkinin imkan­
sızlığını gösterir. Fakat bu, bizim tek tek ilerici işçilerle ili'j­
ldmiz olmadığı anlamına gelmez; saflarımızda bir çok savaşçı
işçi vardır.

*l Çevirenin notu: İran'daki işkence yöntemleri çağ dışı bir ni­


telikte olduğundan, Pujan ve yanındaki yol­
daşı, bu işkenceler altında konuştunılınamak
için kendilerini öldürmüşlerdir.

6
2. "Devrimci şiddetin öncü tarafından uygulanışı"nın nedeni,
gerçekte onun stratejik etkisi ve evrenselliğidir, ve biz onu
kesinlikle Eı-rasına. sokınuyoruz. Biz bu gene
taktik sorunlar
'
hedefle bazı özel planiann başansızlığa uğrayabileceğini im­
kan dahilinde görüyor ve abartılınış bir iyi niyetliliğe kapılmı­
yoruz. Yolumuz, üzerindeki engelleri önceden görüyoruz. "Saldırı
"ajitasyon" ve "devrimci şiddetin uygulanışı"nın şimdi seçile..
cek tek doğru yol olduğunu belirtmek zorundayız. Buna rağ­
men bu özel yol, belli bir zamanda, bu genel çizgiye uyan bel­
li bir gurubu yenilgiye götürebilir. Bu olası durumu belirterek
kendi ideolojik . pozisyonumuzu oportünistlere karşı sağlamlaş­
tırıyoruz. Biz onlara baştan beri, stratajimizi reddetmek içi.n
taktik yenilgilerimizi bahane etme imkanını vermiyoruz. Opor­
tünistler bunu tarihte her zaman yapmışlardır .

Halkın Fedaileri
Gerilla Örgütü

'J..
YOLDAŞ DR. GEORG HABAS'IN KİTABA ÖNSÖZÜ

İran ve Arap halklarının kurtuluş mücadeleleri arasında, sade­


ca gerici rejim ile emperyalizmin uşaklan olan bağımlı komp­
rador-burjuvaziye karşı devrimci mücadeleler ile dolu bir geç­
mişe sahiptir. Bunun yanında, milliyetçi ve ırkçı boyunduruğ ·

karşı mücadeleler de yer almaktadır. Milliyetçi ve ırkçı l:;o


yunduruk, kralcı şah-rejimi barbarlığı altında yaşayan bütün
uluslardan halk kitlelerine karşı milli baskı ve sınıf baskısı
demektir.

Sömürgeci gü_çlerin, İran'ın sayısız doğal zenginliklerine ve


stratejik pozisyonuna göz dikmeleri sonucu İran halkları, ulu­
sal mücadeleler ve sınıf savaşımıarı ile dolu uzun tarihlerinde
çek sayıda kurban vennişlerdir. Günümüzde !ran, özellik:
Amerikan emperyaliziminin dikkatini üzerinde toplamaktadır.
Gerici rejimin sağlamlaştırılması için emperyalist güçler hiçbi.;
yardımı esirgememektedirler; ;çünkü gerici rejim, emperyalist
tekellerin ülke zenginliklerini sömürebilmeleri için bekçilik gö­
revini üstlenmekte ve tüm Orta Doğu, Basra Körfezi ve diğer
Arap ülkelerindeki kurtuluş mücadelelerini bastırabilmek için
araç olarak vazife görmektedir. !ran halklarının mücadelesi bu
açıdan sadece vatan mücadelesi olmak kapsamını aşmıştir. Bu,
İran Halkları, sömürgecilik ve yabancı müdahalelere ve ayrı·
ce tarihi olmayan bağlar olduğunu gösterir. Bu mücadeleler

8
arasında bağlar kurmak, ulusal kurtuluş hareketlerinin enter­
nasyonal görevidir. Bu bağlar bölgede, ilerici demokrasi ve öz­
gür bir geleceğin sağlam temellerini, tek ortak düşman olan
Amerikan emperyalizmi ile onun gerici, siyonist ve ırkçı üsle­
rine karşı kurtuluş mücadelesi veren kardeş balk�arın birliğini
oluşturur.

İran halklannın -ve özellikle devrimci öncülerinin- müca­


delesi bu açıdan, geleceğimizi tayin edecek bu savaşın bütün­
leşmiş ve dayanışma içinde olan bir stratejisi düzeyine ulaii ­
mıştır. Şah rejiminin, ülkemiz Filistin'deki siyonist saldırganla­
rın sistemi ve gerici arap rejimleri ile kurduğu en gerici bir­
lik göz önüne alınırsa, bizim birliğimiz de en doğal bir şey­
dir . Fakat bizim devrimci ilişkilerimiz, emper yalizm ve gerici
birliğe karşı m.ücadelede halklarımız arasında. kurulan ilerici
lıir birliğin oluşturulması içindir.

Dayanışmamız genel olarak halkımızla İ ran halklan ara­


sında olmakla beraber, özelde dikkatlerimizi, tran halklarını!).
mücadelesinin bu dönemde gerektirdiği ve en açıkca farkedi­
lebilen devrimci öncü örgütlerden biri olan Halkın Fedaileri­
nin Gerilla Örgütü'ne çevirmiş durumdayız. Onun fedakarlık·
larla dolu yiğitçe mücadelesine, İran halklannın mücadelesi
ile genelde Arap halkının ve özelde Filistin halkının mücade­
lesi arasındaki dayanışmayı kuvvetlendiren rolüne hayranlı·
ğımızı belirtiriz.

Elimizdeki kitaba ve öldürülmüş olan yiğit yazarı yoldaş Amiı'


Parviz Pujan'a gelince, burada tüm ulusal kurtuluş savaşlar:­
nın çek önemli bir sorunu konu olarak alınmaktadır: En gad­
dar baskı ve diktatörlüğe karşı silahlı mücadele ile yoldaşırı
"hayatta kalabilme teorisi" diye adlandırdığı görüş arasında
yapılması gereken seçim.

Bu kitap, "hayatta· kalabilme teorisi"ni reddederken, ilerici


teorik, bilimsel ve deneysel bir düzeyden yola çıkarak, savaş�ıı
önoün,.m oluşmasının en esaslı temellerini hazırlamaktadır. . O,
halk kitlelerinin korku ve çekingenliğinden oluşan engelleri her­
taraf etmenin, kitleleri halkın devrimci örgütüne veya devrim­
ci partisine yani işçi sınıfının partisine doğru harekete geçir­
menin öncülüğünü yapmaktadır.

9
Dikkatleri "hayatta kalabilme teorisi"nin reddine ve bu koşul­
larda savaşçı öncünün tarihi gerekliliğine çeken bu kitap,
iı·an'daki ideolojik tartışmayı dile getirmektedir. Savaşçı önc·:i
örgütün gelişmesi ve devrimci partiye geçiş sorununa da aynı
ilgi ile eğilinmelidir.

Yoldaşın, devrimcilere has bir şekilde ölümü ile bu konudaki


tartışmaların duraklamaya uğradığı, şüphesiz bir gerçektir. İş­
te burada diğer yoldaşlara düşen görev, kanla yazılmış bu mi­
rasın ışığı altında yeni tecrübeler kazanmak, mücadeleyi İran
Jıaı.iı:larının, işçi sınıfının ve savaşçı öncülerinin kazandıkları
deneylerio temeli üzerinde Marksist-Leninist bilinçle sonumt
dek götürmektir.
Kitaba eklenen bu kısa önsözün sonunda kendi adıma, Filistin
Halk Kurtuluş Cephesi ve savaşan Filistin halkı adına, İran
halklarının gerici, şövenist rejimine ve bu rejimin sırtını da­
yadığı her emperyalist güce karşı muzaffer olacağına bütün
kalbirnizle inandığımızı söylemekten sevinç duyarız. Aynı, hal­
kımızın emperyalist, siyonist ve gerici düşmana karşı zaferin­
den emin olduğumuz gibi.
Bugün hepimiz, tüm Basra Körfezi Bölgesinin özgürlüğü, de­
mokratik ve ilerici bir gelecek, barış ve gerçek kardeşlik için
savaşıyoruz. Bu bölge, sömürü ve hegemonyanın ortadan kalk­
tığı özgür bir dünyanın bir parçası olacaktır. Adalet, barış ve
sosyalizmin egemen olduğu bir dünyanın.

Dr. Georg Habaş


Filistin Halk Kurtuluş
Cephesi ı. Sekreteri
Bu yazı, 1970 ilkbaharında yazıldı ve mümkün. olabilecek
herhangi tamamlama ve düzeltmelere bir daha fırsat kalmadı.
Biz şimdi onu herhangi bir değişiklik yapmadan, ilerde yol­
daşlar yardımıyla düzeltilip geliştirilmesi için yayınlıyoruz. Ku­
sursuz olduğu hiç bir şekilde söylenemez. Bence, geliştirilmesi
zorunludur. Bu yazının yazılışından beri geçen üç ayda silahlı
mücadelenin çeşitli yöntemlerini defalarca tartıştık ve tabii ki
tartışma ve deneylerimiz bize her kez yeni görüşler ka7aıidır­
dı. Bu nedenlerden dolayı yeni kazanılan bu görüşlerin bu ya­
zıya eldenınesi ve bunlar yazının belli bölümlerinin bazı de­
ğişikliklere uğratılmasını gerektiriyorsa, bu değişikiiiderin ya­
pılması gerekir.

10
Direniş savaşçıları, özellikle marksist olanları, kati surette gü­
venceli koşullar altında yaşamamaktadırlar. Polis, olan bütün
gücünü örgütlayerek gece gündüz illegal örgütleri ve üyeleri­
·
ni aramaktadı�. Düşman, militan güçleri yoketmek için uygun
taktikler ve yöntemler kullanmaktan bir saniye bile geri kal­
mamaktadır.

Anti-emperyalistmücadelenin 1953'te İran'da ba,şarısızıığa uğ­


ramasından ve emperyalizmin ajanlarının faşist yöntemİnin ye­
niden kurulmasından sonra ülkemiz öyle bir korku ve bask
idaresinin gölgesinde yaşıyor ki, p�lis çok sayıda korkak, çı.­
karcı ve hain unsurun yardımını kullanıyor. Devrimci aydın­
ların halkla hiç bir direkt ve sağlam ilişkilerinin oımadığı bu
durumlarda, �udaki balık gibi, kitlelerin desteği ile yaşamıyo·
ruz; aksjne timsah ve balıkçı! kuşlan tarafından kuşatılmış,
küçük ve birbirinden tecrit edilmiş balıklar gibiyiz. Demokrailk
hakların hiç olmaması, terör ve baskı, halkla olan ilişkileri son
derece zorlaştırmaktadır. En dalaylı yolların bile kullanılması
ve en etkisiz ilişki yöntemleri dahi kolay değildir. Düşmanın
tüm uğraşıları, şimdiki mevcut durumu kararlı kılınaya ve ko..
rumaya yöneliktir.

Halkla ilişkimiz olmadığı müddetçe, bizi bulmak ve yok etmek


kolay olacaktır. Öyleyse sağ kalabilmek, kendimizi geliştirme!{
ve proletaryanın örgütünü kurabilmek için zayıflıklarımızı yen­
mali, halkımızın kitleleriyle dolaysız ve sağlam ilişkiler kuı·­
malıyız.
Düşmanın bizi halktan uzak tutmak için kullandığı yöntemieri
iyi inceleyelim. Düşman bütün sanayi ve tarım merkezlerini
denetimi altına almıştır, ve askeri veya askeri olmayan meka­
nizmaları aracılığıyla şehirle kır arasındaki her tür ilişkileri
kontrol etmektedir. Ülkenin belli bölgelerinde köylüler, köylere
girip çıkan ve hükümetin göndennediği kişileri ilgili makam­
lara bildirmek zorundadırlar. Gizli polisin, yani SAVAK'ın alt
şubeleri, küçük ve de büyük fabrikalarda lıer an pusudadır­
lar. Her işçinin veya memurun işe alınması, onun geçmişinin
ve kişisel ilişkilerinin kontrolundan sonra olmaktadır. İşe alm­
dıktan sonra da, mevcut olanaklar çerçevesinde SAVAK ajanla­
rının tain kontrolu altındadır. Bu yüzden, savaşçıların fabrika­
lara girmesi zordur. Fakat daha da zor olanı, bu fabrikalarda
biUnçlendirme ve örgütsel çalışma yapmaktır. Şimdiki terör ve

ll
baskı, daha az önemli ve işçiler ile küçük burjuva unsurların
toplanma merkezleri olan kahvelerin bile propaganda aracı
olarak kullanılmasını olanaksız kılmaktadır. Şehirlerde işçi ta­
bakaları arasına girmek kısaca, örgütsel değeri hiç olmayan
tesadüfi tanışmalarla sınırlıdır.
Bir işçiyi eğiten, onu devrimci ve disiplinli bir eleman haline
getiren süreç çok karışık, zor ve uzun vadelidir. Tecrübelerimiz
gösteriyor ki, işçiler, hatta genç olanları, yaşadıklan koşullara
karşı bütün memnuniyetsizliklerine rağmen, politik eğitime ye­
teri kadar ilgi göstermiyorlar. Bu durumun nedenlerini orta­
ya koyabiliriz. Hissedilebilir herhangi bir politik akımın ve po­
"litik bilincin olmaması, işçilerin belli bir dereceye kadar hakim
sınıf ideolojisi altına girmelerini sağlamıştır. Bilhassa genç iş­
çiler boş zamanlarını ve biriktirdikleri az parayı ucuz ve adi
küçük burjuva eğlencelere harcamaktadırlar. Büyük bir kesimi
de "lümpen niteliği" benimsemiştir. İş sırasında eğer sohbet
için azıcık zamanları olursa, onu da adi dedikodularla iş za­
manını kısaltmak için geçirmektedirler. Okuma bilen işçiler
ise, normal olarak şimdiki en gerici edebiyatın en dar içerildl
ve kirli yazılarının en iyi müşterileridirler. Düşmanımız, kitle
içindeki her hareketi politik baskı yaparak ve kalitesiz eğlen­
ceyi yaygınlaştırarak, işçilerimiz! küçük burjuva alışkanlıklara
uydurmakla ve bununla politik bilincin panzehirini yaymakla
meşguldur.
Polis, baskı ve terör yöntemini fabrikada, her yerdekinden da··
ha fazla uygulamaktadır. İşçileri, sürekli korku ve çekingenlik
içinde tutmak için her türlü metod kullanılmaktadır. Özellikle
büyük fa:brikalar, üreten askerlerin işe zorlandığı birer kışla
haline getirilmiştir. İşçilerin mümkün olduğu kadar az boş va­
kit geçirmeleri ve birbirleriyle ilişki kurma olanaklarını en az
dereceye indirmek için onlara zorla askeri bir disiplin kabul
ettirilınektedir. Grev veya barışçıl bir gösteri için en küçük bir
eği· lim, en vahşi tepkiyle karşılanmaktadır. Hapis, sürekli sorgu,
işten atma ve arasıra işkence gibi baskı tedbirlerinden her
biri, işçinin ilerideki yaşam koşulları üzerine sürekli olumsuz
etkisini bırakır. İşçinin ilerde başka bir fabrikada çalışahilmesi
böylece tehlikeye girer. Ve çok kez olduğu gibi işçi, işsizierin
dev yedek ordusu içinden başka biriyle yer değiştirir. İstenme­
yen geçmişi olmayan, çok sayıda zorlukla mücadele etmiş olan
ve çok sayLda hamisi ve arabulucusu olan, bazan iş gücünü

12
satabilmak için kayda değer bir para ödemek zorunda kalan
bir işçi bile işe alındıktan sonra en ufak bir "destekleme" faa­
liyetinde kendisinin işten atılması sonucunu görecektir. Böyle­
ce işçi, kendi isteklerine karşı olsa bile, iyi davranışlı b.ir safdil
olmayı ve politik sorunlara karşı kayıtsız kalmayı tercih eder.
Böylece fabrikalarda ve ister resmi; ister özel olsun. işgücünün
satıldığı her yerde sömürü en utanmaz bir şekilde· devam et­
mektedir. İşçiler her türlü sosyal güvenlikten yoksundurlar, ve
işgüçleri, üretim belli bir miktara gelene kadar, satın alına­
caktır. Onlar, 18. yüzyılında yaşıyor yanlız bir tek imyaz.lnr
var oda .20 ıncı yüz yılın polis egemenliğinden istifade edebiJi·
yorlar. Biz onların bu ezilmişliğini sözle anlatırken, onlar bunu
et ve kemiklerinde duymaktadırlar. Biz onlann bu ızdıraplarını
anlatırken, onlar bunu her gün yaşıyorlar ve büyük bir sabırla
katlanıyorlar. Adi ve küçük burjuva eğlencelere kaçıp dertleri­
ni çekilebilir hale getirrneğe çalışıyorlar.
Niçin ?

Bunun ç�tli nedenleri burada tek bir cümlede özetlenebilir.


Düşmanın gücü ve onun iktidarrından, kurtulma becerilisizliği
leesin veriler olarak kabul edilmektedir. Kendi zayıflıklarını ve
düşmanın gücünü sınırsız olarak kabul eden bir düşüneeye sa­
hip olanlar, kurtuluşu nasıl düşünebilirler. Böyle bir değerlen­
dirme vurdumduymazlığa, ve hatta bazı politik sorunlar karşı­
sında alaycı davranışlara götürür ki, bu, kendi zayıflıklarının
ve iktidarsızlıklarmın olumsuz bir tepkisinden başka bir şey
değildir.

Proletaryayı politik mücadele içine çekmek isteyen ilişkiler, an­


cak işçilerin bilincine yerleşmiş bu iki "kesin" görüşün yok
edilmesiyle kurulabilir. Bundan zorunlu olarak, proletarya ile
bağ kurmanın, onun politik bilincinin gelişiminin ve örgütlen­
mesinin demokratik yoldan imkansız olduğu şimctiki koşullar
altında, proleter aydınların halk kitleleriyle bağ kurmalarının.
yalnız devrimci şiddetle olacağı ortaya çıkar. Devrimci şidde­
tin uygulanışı önce, derinleştirildiğinde zorunlu olarak örgüt­
lenme bağlarına götüren, manevi bir dayanışma yaratır. Bu
noktada, bu manevi bağlarm nasıl oluştuklarını ve zamanla
nasıl örgütlü bağ haline geldiklerini izah etmemiz gerekir.
Onceki bölümlerde, düşmanın bizi proletaryadan ve proJetar­
yayı lizden uzak tutmak için kullandığı ,belli başlı yöntemler

13
kısaca anlatıldı. Bunları kısaca özetleyelim. Biz bu ayrılığın
nedenlerinin bir taraftan, işçilerin ve halk tabakalarının, po­
lisin ve faşist idarenin yarattığı korku ve baskı altında yaşa ·

malarında aranması gerektiği görüşündeyiz. Öte yandan da halk


tabakaları, kendilerine karşı-devrimi bütün yollardan telkin et.­
meğe çalışan bir ideolojinin hakimiyetini kabullenmektedirler.
Sözü geçen bu iki faktör arasında direkt .bir bağlantının ol­
duğu şüphesiz açıktır. Proletarya bu ideolojinin hakimiyetini
kabul etmektedir, çünkü ona karşı direniş için gerekli somut
koşullar elinden alınmıştır. Bu ideolojinin reddi, ancal{ prole­
taryanın burjuva üretim ilişkilerini devinneye başlamasıyla
mümkündür. Gerçekten proletaryanın sınıf bilinci, gelişmesi­
nin ve kendini beyan edebiilmesinin imkanını ancak politik
mücadele esnasında elde edebilir. Proletarya, düşmanın devril­
mesi için gerekli somut şiddeti elinde görmediği müddetçe, bu
hakim ideolojiyi reddetmek için hiç bir zalmıete sebatla girmez.
Proletarya, ekonomik ilişldlerin değiştirilmesi amacıyla üst ya­
pının belirli bölümlerini hizmetine alır ve kendi manevi ve kül·
türe! dünya görüş tarzını, yükselen, yeni ve eskisinden tama­
men ayrı bir düzen olarak tanır ve geliştirir. İşçilerin bilincin­
de kendi mutlak güçsüzlllideri olarak yansıyan düşmanin sü­
rekli haldmiyeti, işçileıi dalaylı olarak düşmanın ideolojisini ka­
bul etmeğe götürür. Bundan dolayı düşmanın üstünlüğünü gös­
teren terör ve baskı, düşmanın ideolojisini proJetaryaya kabul
ettiren etkenlerdir. Burada etken ·oıarak ortaya çıkan şey, hiç
durmadan tekrar nedene dönüşür ve proleta.cyanın devrimci bir
mücadeleden sakınınasma neden olan yeni engeller yarat1r.
ProJetaryayı hakim ideolojiden kurtarmak, düşüncesini ve ha­
-
reketini küçük burjuva zehirden temizlemek ve kendi öz sını­
fının dünya görüşüne karşı olan yabancılığını ortadan kaldır·
mak ve bunların yerine onu kurtuluş mücadelesinin ideoloiilt
silahıyla techiz etmek için, onun düşmana karşı olan güçsüzlül{
zannını yoketmek zorundayız. Devrimci şiddet, bu davanın biz-,
metindedir. Politik propagandayla geniş bir alanda elele giden
silahlı mücadelenin propagandacı tabiati bir tarafa, uygulanış:,
işçilerin kendilerinin hizmetinde onları bekleyen bir güç kay.
·
nağma, yani kendilerinin bir güç olduğuna dikkatlerini çeker.
İşçiler ilk önce düşmanın yenilebilir olduğunu tespit ederleı·.
Ve yeni uygulanan her esinti, düşmanın egemen hal{kını silip
süpürür. Bu "mutlakiyet", pratikte bir kere tehlikeye düştü mü

14
ve halkın kafasında şüphe uyandırdı mı, artık proletaryanın
bilincinde de varlığını sürdüremez. Bu andan itibaren proletar­
ya, kendisinin kurtuluşunu müjdeleyen gücü görür. Evvelce
öncüye karşı olan yabancılık, gittikçe dayanışmaya dönüşür.
Gerçi öncü hala ondan ayrıdır, fakat ona yabancı değildir. Pro­
letarya ilgisini öncüye çevirir, fakat bunu, o küçük gurupların
dişlerine kadar silahlı düşmanla kendisi için dövüştüğünü gör­
düğü için değil, aksine kendi geleceği ile o küçük guruplar ta­
rafından yürütülen bu mücadelenin geleceği arasındaki dolay­
sız ilişkinin farkına vardığı için yapar. Proleter öncü tarafın­
dan uygulanan devrimci şiddet, işçi sınıfı iktidarının bir bölü­
münün ifadesidir. Fakat bu sert esinti, mevcut düzeni yıkabiJ:
rnek için yok edici bir fırtınaya dönüşrnek zorundadır. O halde
geçerli olan, proletaryanın bir bölümünün iktidarını, bütün
sınıfın iktidarıyla tamamlamaktır. Devrimci şiddeti:r,ı. böyle bir
uygulaması iki görevi içerir: Bir taraftan proletaryaya sınıf
bilincini verir, diğer taraftan, işçilerin geleceklerini garanti al·
tma almak için patlayan mücadeleye aktif olarak katılmalarını
ve böylece bu mücadelenin zaferini garantilernelerini sağlar.
Bu yol, işçilerin devrimci mücadele ile pasif dayanışmalarıyla
başlar ve mücadeleyi gittikçe artan aktif destekleme s�ecine
dönüşür. CBkz. dipnotul
Bundan sonra herkesin ilgi ile öncüden bahsetmesi ve her iş­
çinin ona başarı dilemesi yetmez. Aksine, bu ilginin mücadele­
nin bilincine ve bu dileğin müca.delede aktif bir rol alınağa
çevrilmesi zorunludur. Devrimci şiddetin uygulanması, gelişme
sürecinde böyle bir dönüm noktasına vardı mıydı, düşmanın si·
lahları etkilerini kaybedecektir ve paslanacaktı.r. Ne korku,
baskı ve terör işçilerin devrimci şiddetin kaynağı olan öncüye
adım adım katılmalarını önleyebilir, ne de işçilerin hakimiye
tini kabul ettikleri yukarda izah edilen ideolojinin, devıimci
mücadeleyi reddetmelerine neden olan eski etkileri kalacaktır.
Sihir bozulacak ve düşman, yenilmiş bir cadı gibi or taya çıka­
caktır. Düşmanın mağlubiyeti, bizim proletarya ile direkt vrı
sürekli bağ kurabilme başarımızı simgeler. Bu bağın örgütlü
bağ haline dönüşümü artık bizzat proletaryanın yukarıda· izalı
edilen çekingenliği ile de engellenemez.
Marksist-Leninist örgütlerin prole�er öncülerinin birliği bundan
başlta bir yol talöp edemez. Devrimci şiddetin uygulanması,
polis yönetimini daha da saldırgan yapacaktır, fakat asla daha

ı�
fazla değil.· Düşman bugün bütün bütün güçlerini örgütlediği
için, baskı ve egemenliği bugünkü ölçüsünden daha fazla ola·
maz. Devrimci şiddetin devam ettirilmesi onun teşhiri içindir.
Düşman maskesini indirir ve güçlü bir devrimci hareketin olma­
dığı anlarda örtülü tutabildiği hayyani özünü halka gpsterir.
Böylesi şartlar altında, başlannda Marksist-Leninistler bulunan
devrimci güçlerin, düşmanın darbelerine karşı koymak ve ha­
yatta kalabilmek için iş birliği yapmaları doğaldır. Bu durum­
da devrimciler, ya düşmana katılmak, yani kısaca düşmana
yardım anlamına gelen oportünistçe davranmaya, ya da arala­
rında birliğe gitrneğe mecburdurlar. Çünkü tecrit olmak, ken­
di kendini yok etmekten başka bir anlam taşımaz. Fakat işbir­
liği yapmak ve birbirine yaklaşmak birlik kurmak anlamına
gelmez. Proletaryanın politik örgütünün birliğini ortaya çıka­
racak Marksist-Leninist kadroların örgütlü bırliği ancak ve an­
cak devrimci şiddetin uygulanışının zaman içinde en yüksek
noktasına yardığı şartlar altında ortaya çıkabilir. Düşmana vu·
rulan her darbeyle onun devrimci kitlelerin bilincindeki "mut­
lak" haRimiyeti parçalanır ve kitleler aktif mücadelenin doğrul­
tusunda bir adım daha atmış olurlar. Bu a.ndan itibaren düş­
man, yaşayabilmek için devrimci düşmanlarını daha gaddarca bir
baskı altına alacak ve bununla her adımda kendi karakterini
daha açık göstermiş olacaktır. Devrimciler üzerine uygulanan
karşı-devrimci şiddetin artan baskısı ile bütün diğer ezilen ta­
baka ve sınıflar çıı,resiz daha ağır bir baskıya uğrayacaktırlat.
Böylece hakim iktidar, kendisiyle ezilen sınıflar arasındaki çe­
lişkiyi keskinleştirmiş olacak ve içine zorunlu olarak gireceği
böyle bir atmosferin yaratılıp, kitlelerin politik bilincinin bir­
denbire ileriye doğru bir sıçrama yapmasına neden olacaktır.
O, yaralanmış bir yabani hayvan gibi etrafına hedefsiz saldıra­
caktır. Kendi müttefikleri, yani kendi iktidarının temelini oluş­
turanlar haricinde herkese karşı şüpheci olacaktır. Memnuni­
yetsizliğin her ifadesi ve her dostane olmayan söz, onda vahşı
bir tepki yaratır. Kişileri hapse tıkar, işkence eder, öldürür
ve bütün bunları eski- asayiş ve düzeni bir daha geri getirmek
umuduyla yapar. Fakat kullandığı bütün metodlar. zorunlu
olarak ona karşı dönüşürler. Kitlenin mücadeleye katılmasını
önlemek ister fakat onları aksine gittikçe mücadeleye doğru
iter. Bununla, mücadeleyi halka zorla kabul ettirir.

16
İdaresinin uygulanması kendisine gittikçe daha zor gelmekte
olan düşman, şimdi gittikçe daha sert davranır ve hakimiyetini
halk için daha dayanılmaz hale getirir. Kitleler mücadeley�
katılır1ar, mücadele güçlerini öncünün hizmetine sokarlar ve
kendi aktif katılımlarıyla devrimci mücadelenjn stratejisinin
hayata geçirilmesini kolaylaştırırlar. Ezilen sınıfların somut mü­
cadelesinden kazanılan bu strateji, şüphesiz bütün sınıf ve ta­
bakalar arasında en dirençli ve devrimci sınıf olan proletarya­
mn liderliğinde, yani bütün Marksis-Leninist unsurların örgüt­
lü birliğinin liderliği altında uygulanabilir. Proletaryanın poli-·
tik örgütü, proleter unsurların başarılı mücadelesi için ön ko
şuldur Pro�etaryanın öncüsü, kendi sınıfının besleyici toprağ'
üstünde yetişir ve proleter kitleler, kendi politik örgütlerinin
desteğiyle bütün sınıfın . güçlerinin gerçek örgütlenme temelini
olu�tururlar. Proletaryanın partisi böyle ortaya çıltaı·.

Proletarya partisinin kuruluşunda her stratejinin lo l'lılliHII


Marlmlst-Leninist gurup ve örgütlerin korunmn ı VI HI lf•ııııı ııl
için seçilen yöntem ve yolların niteliğiyle ölçiılllı• llııyııllıı 11111
ma stratejisi, kendi'ni geliştirme becerlsiylo lılılı ııııı; 1, IC< mlııl
geliştiren bir bütünün sıralanışına glı•onıı '/. llııııılıııı dtılııyı, böy­
le gurupların varlığını emniyet. all.ııın ıılıııııyıı y iııı ltı , kondi ge­
lişme karakterini, lcoruyamıynn h r tılnılııjf ııpoı•l,ünlsL ve savaş­
tan kaçan bir straLejitllr. 1317 tıöylı lıtı· f.ı oroıılıı, aninde sonun­
da kendini yok o Lm o t rııiHi oltlıı :ıııııı clt �-töMtermeliyiz. Bun­
dan başka, "hayaLta 1 ıdabllt11 lt ı�·lıı ııtldırırııımH.'' l.ozlnin ger­
çekte "polise, bizi hiç engele raHiuınmlıın oı•tııd�ın kaldırma iz­
nini verin" demek anlamına geldiğini ispat Lmol!yiz. Eğer sa­
vaştan kaçma yok alınayla eş anlamlıysa, bi:liın hayatta kal­
ma zorunluluğumuz sorusu da gereksizdir. Bütün bunlara rağ­
men, bu sorunun ortaya atılması, bizim, hayatta kalma teorisi­
nin gerçek oportünist karakterini tanımamıza yardlm eder. Bu
tezdelti "saldırmama", devrimci güçlerin genışletilmesi için her
türlü yapıcı uğraşı reddetmekle aynı anlamdadır. Bu görüş
mücadeleyi düşmanın kontrol edemediği en dar imkanlar çar­
çevisine sığdırmaya, yani miktar, göze batmayan ve sayılar;.
iki elin parmaklarını aşmayan bir kaç elemanın basit bir araya
gelişi haline indirgerneye götürür. Sonra bu kişiler örgütlerini
gizli tutarak, tarihle ve Marksist metinlerle uğraşacalclardır.
Bu kişilerin faaliyet alanı en iyi ve genişletilmiş şekliyle, ezi­
len sınıflardan kişilerle birbirinden kopuk ilişkilerle sınırlıdır.

17
Böylesi faaliyetlerde her örgütlü kişi, her zamanki günli.ik y8,
şantısını sürdürür ve bu hayat şeklini değiştirmek için her
uğraş ona anlamsız görünür. Böyle biraraya gelişlerin, aktif
devrimci bir gurubun da amacı olan, hedefleri gerçekleştirme
temeli üzerinde kuruldukları şüphesizdir; yani komünrst par-
. tinin kuruluşu ve devrimci bir teorinin yaratılması için yollar
aramak. Fakat böylesi pasif ve ürkek tavırlarına rağmen, düi]­
mana karşı kendi varlığını garantilerneye uğraşan böyle örgüt­
lü bir gurup, partinin kuruluş sürecinde ve devrimci teorinin
yaratılmasında zorunlu olarak ancak mekanik bir kavrayışa
sahip olur. Böyle kişiler, işçi sınıfı partisinin "uygun bir anda".
düşmanın darbesinden zarar görmeyen bütün marksist gurup·
ların birleşmesiyle ortaya çıkacağı hakkında önceden kahinlik
ederler. Ve devrimci teori, bu guruplann Marksizm-Leniniznt
üzerine, başka halkların devrimci deneyleri ve kendi ülkeleri­
nin tarihi üzerine yapılan incelemelerinden oluşacaktır. Ve tek
tük kesi:ritili ilişkiler de herhalde bu teorinin pratik bölümünü
tamamlayacaktır. Bu teoriye göre tarihin zorunlu sürekliliği, bl·
zim tespit edemediğimiz bir sıra faktörün ortaklaşa etkisiyle
partinin kuruluşunu gerçekleştirir. Ayrıca. bir araya gelen
proleteryanın öncüsü, "uygun şartlar" altında kitleye mtıcade­
leyi kabul ettirir. "Uygun an" veya "uygun şartlar" kavramla­
rı, bu teorinin herhangi bir şey izah etmek için kullanılmayan
ve açıktır ki, bu teoirinin zayıflığını kapatmaya ve bu teori·
nin soyut analizleri �rasındaki eksik uzvun yeri:ni tutmaya ya­
rayan metafizik kavramlardır. Fakat eğer bağlantı uzvunun
kendisi biraz metafizik ise, bu bağ hiçbir zaman gerçek ve or­
gani:k bir bağ olmayacaktır. Objektif gerçeklerin ortaya at·
madığı bir teorinin, gerçekle bağ kurmaya gücünün olamıyaca­
ğı aşikardır.

Objektifliğini ve doğruluğunu ispat için, kendini büsbütün el·


deki inıkanlarla sınırlamaya uğraşan bir teo.ri, eninde sonunda
sübjektivizmi:n kucağına düşecektir. Elinde geleceğe varış yol­
lannın yardımı olmadan geleceği düşünen kimse, '·uygun an"­
ları ve metafizik bir şekilde �mut beklerneye ve bu beylayişten
yalnız diyalektik olmayan bir düşüncede yerini alabilecek bir
bağlantı kurmaya mecburdur. Kendini, matematiksel i:ncelik
hissini yaratmak için bir formül olarak gösterrneğe çalışan teo­
ri, devrim diyalektiğinden eskisinden daima daha fazla uzak-

18
laşır: Öğrenme+ kendini geliştirmek için hiç bir devrimci eyle­
me girmeksizin asgari örgütlenme+ uygun an = Proleter parti
Proleter parti + uygun koşullar = Devrim.

Şüphesiz bu formül, bizim proletaryanın ve devrimci kitlelerliı


örgütlenınesinde karşılaştığımız sorunlarm doğru çözümü ola­
maz; çünkü "uygun an" ve "uygun şartlar", devrimci unsur­
lar mücadelenin her anında her tarihi zorunluluğe. doğru ce ­
vabı vermedikleri müddetçe kendi kendilerine ortaya çıkmaya·­
caldardır. O halde bu formül kime hizmet ediyor? Bu formül,
d ü şmanın önünde hareketsiz kalma korkusunu, düşmanın ha·
kimiyetinin kırılma imkansızlığını bahane ederek haklı çıkar··
maya çalışan oportünizme hizmet eder. Bu teori devrimci gö.
revleriııi, polisle hiç bir çatışmanın olmayacağı alanlarla sınır­
lar ve bunun ! mücadelenin gelişimini, tarihin metafizik ve

mistik bir zaruri sürekliliğine terkeder.

Böyl ce biz. proletarya partisinin örgütlenmesini hedef alan,


fakat öylesine oportünist bir politikaya sahip bir teoriyle karşı
k arşıyayız ki, bu teori, kendini varoluşunun her anında temel
hedefini terketrneğe ve eskisinden daha fazla hayaLta kalmaya
adayaoakLır. Proleter hedeflerin hizmetinde olmak isteyen bu
teo ri ltonci i n i ıwnlı l.ıı. Lı ı l nl1 i lm k için, bu hedefi feda eder. Böy­
lesi b l ı· "lınyı lin lu ı l n l ı l l ı ıı ı h lı, ı n ıılı l 1 t ı ı ııınııı" ilıi\şil, pra.l.llrLP
" hayatLa. luı l ı dı l l ın ıılı ıı ı 1 t ıı ı ı hı, pı ı ılı l 1 ı ıı ıı l lıılıı lı ı ı ı 1 ı l ı ı i ı ı ı ı. ı ı ı
devrimci ugraşı lai'L ı.w lı ı ıd ı ı l l ı ı ı ı h l l nı l ııı l ııtlııı

İlkbüyük bildirgesini proleter pu.tLlrı l ı ı lı tl l l l l t t lıııl ı

de vrimci mücadelenin diyalektiği, bu !)ı.ı.yı t. t n l ıılıı l ı ı l ı ı ın ı ı l ı ı 1

zusunu olumlu cevaplandırmayacaktır. Bunun ı.ıl ı l ı ıt ı ıım nnı


bir ölüm kararıyla e n acıklı cevabı verecektir. Bu nolllı ttl n , ın

vaştan kaçmanın yok oluş olduğunu da kavrıyoruz. HayatLLL


kalmayı hedef atan ve bu hedefe doğru oportünist bir tavırla
her gelişme imkanını yok eden bir stratejinin üzerine tartış­
mak anlamsızdır. Ancak bu stratejinin o çok arzuladığı şeyi
pratikte reddettiğini tespit etmek gereklidir. O, eninde sonun
cla bir çıkmaz sol<ağa girecektir. Bu çıkmaz sokağın sadece iki
çıkışı v ardır: ya düşmana karşı aktif bir devrimci pozisyon alıp
kanelini kurtarmak, ya da ihanet edip bu şekilde hayatta kala­
bilmek için polisin sempatisini aramak.

19
Düşman, devrimcilere karşı davranışında kendine özgü ölçüt­
lere sahiptir. O, "benimle barış yap, benim öldürücü darbelerim­
den kurtulmak için benim hakimiyetimi kabul et" diyor. Dü�­
manın böylesi bir isteğini reddeden her devrimci gurup, eylenı­
lerinin derecesi ne olursa olsun, eğer düşmana kendi gelişme ·
sini kabul ettiremiyorsa, onun öldürücü darbesini beklemelidi r .
Düşmana en büyük sevinci kendi iyi niyetliliğimizin kurbanı
olduğumuz zaman hazırlarız. Düşman barikatlar arkasındaki
herkese ateş etmektedir; o halde ya düşmana karşı ateş açınalı
ya da barikatlan terkedip beyaz bayrağı çekmeli. Barikatlar
arkasında durup da düşmana ateş etmemekten daha kesin bir
intihar şekli yoktur.

Fakat "hayatta kalabilme" teorisinin, bütün ayaklarının yıkıl­


ma.mış olduğu şe]:{linde bir görüntüsü var. Çünkü bu teori doğ­
ruluğunu, "saldırmama" prensibinin yardımıyla "gizli ka.Jma"
prensibinden çıkartmaktadır. Onlar kendilerini, yalnız herhan­
gi bir saldında geri kalınakla değil, aksine herhangi bir ha­
reketimizi düşmandan gizli tutmakla düşmanın darbelerinden
kurtuluruz, şeklinde savunmaktadırlar.

Gizli tutma başarısının ne garantisi olduğu sorulabilir. Bize


verilecek cevap belki de doğrusu olacaktır; yani çalışmalara
katılmaya çağrılacak kişilerin eksiksiz bilgileri ve örgütlü dav­
ranınaları için sürekli eğitim. İllegal bir hücrenin si!rekliliği
için zorunlu bu şartın cevap olarak kabul edilınesi h alinde ,

bunlar çürütülemez, fakat çürütülebilecek şey, bu şartın yeter­


li olmasıdır. Bu koşulun yeterli olmadığını anlamak için, tarihi
deneyiere bakmaya bile gerek yoktur. Bizim şimdiki koşulları­
mıza bir bakış dahi yeterlidir. Kısa tecrübemiz bize, hsr yol­
daşın örgütsel zorunluluğa' abartılan bir şekilde bağımlılığının
yanlış olduğunu göstermektedir. Gerçekte, bizim hiç birimiz,
ne kadar dikkatli olursak olalım, bu alanda hatasız olamayız.
Hata.şızlığımızı yüzde yüz garanti edebilecek şey ancak kesin
olarak, pratiktir. Biz, eylem içinde olduğumuz zaman, Mark­
sizm-Leninizmi öğrenir ve kavrarız; böylece diğerleriyle bir çe­
şit ilişkiye de -ne kadar sınırlı olursa olsun- girebiliriz. İşte
hata yapmanın olasalığı buradadır. Yalnız bizim hatalarımız
tehlike yaratmaz, aksine başkalannın hataları da yeni tehlike­
ler oluşturmaktadır. Eylem anmda, pratikte kendi lerinin ve
başkalannın emniyetine çok az saygılan olan kişi ve çevrelerc

20
raslıyoruz. Başlangıçta ne onları tanıyacak, ne de eğitecek im-·
kanmuz var. -Bu iddianın denenmiş örneklerle ispatına lüzum
görmüyorum, çünkü her yoldaşın bu durumla ilgili çok olayı
sayabileceğini biliyorum. Genelde, tehlikenin tek tek her kişi­
den gelebileceğini söylemek zorundayız. Tek tek kişilere ve
deneylerine, bunların e�Himi ne kadar başarılı olursa olsun,
tam güven, tehlikenin önüne geçemez. Fakat sorun, tehlikenin
bir kişiyle sınırlı olmamasıdır. Tehlike orada başlar ve sonun­
da bütün örgütü tehdit eder. Bizim, örgütün bu tehlikelerden
nasıl sakınacağını düşünmemiz lazundır. Bizim, örgütü bir bü­
tün olarak, önlenemez olan tek tek hatalardan nasıl koruya­
cağıınız üzerine düşünmemiz lazundır. Gerekli fakat kesinlik­
le yetersiz olan gizli tutma presibinin, dinamik hayatta kalma
şartlarını bir bütün olarak yaratmak için neyle tamamlo.n m ıu ı ı
gerektiğini orLaya koymamız gerekir. Gizli tutma b i r ıınv ı ı n ı ı ı ı
yönt mi dir. Fakat böylesi, savunmanın pasif lıiı• ın l c ıı l ı ı ı l ı ı ı
ateş gücüyle desteklenmediği müddeLço ı l ı ı l ıo y l o t ın ı r 1 n l n ı ıı h
Lır. Eğer biz, devrimci şiddet u y,ll' ı ı lı ı ı ı ı ı t ı c ı l ı ı ı n ı l ıu ı ı l ı ı ı ı ı ı ı ı ıı
nın pasif ve emniyetsiz bir . ı ı v ı ı ıı n m t ı ı lı ı ı ı ı l t l ı ıA ı ı ıııı t ıı l l ı l l ı .
gizli tutmanlll d v rtnwl ı;ıc lı lı ıl l ı ı ı 1 hı 11 1 1 ı n ı ı wıı ı lı t lı-ıl �ı<ı ı ı ıı

l ı, l ı ı lll l d ı ı ıı ı ı ıl

Dipnotu :

"Devrimci şiddet"in uygulanışı sayesinde, o •ttı ı l ı v l ı lı ıı d l l u l ı ı


lir bir gerçek haline dönüştüğü zaman, kitleler, özelli! 1 g ııı,:
işçiler, aydınlar ve öğrenciler, ilginç girişimlerde bulunurlar.
Biz bu girişimlerin somut örneklerini önceden tespit edemeyiz.
Fakat kitlelerde devrimci şiddet şartlarında ortaya çıkacak zih­
niyetierin tahlillerini yapmakla, onun temel ilkelerini önceden
görebiliriz. Halk, en basit eylemlerle memnuniyetsizliğini gös­
termeye ve devrimci şiddete destek olmağa başlar. Duvarlar
mevcut duruma karşı sert sloganlada doldurulur. Alanlarda,
işletmelerde ve düşmana -bürokrat ve kampradar burjuvaziye­
ve genel olarak zenginlere ait herşeye karşı yapılara k üçük
tahribatlar, eylemlerin genişletilmesini sağlarlar. Bu tah­
ribat ve devamı, düşmamn çok korktuğu bir şeyi tehlikeye

21
düşürür. Genç işçiler, arkalarında hiç bir iz bırakmadan, üre­
timde ustaca düzensizlik yaratırlar. Makinaları durdururlar.
işlerine bilinçli olarale önem vermezler veya alet çalarlar. Bun­
lar bütünde, kitlenin mücadeleye katılma ve devrimci şiddeti
destekleme eğilimini gösterir. Bundan başka, her eylem onları
daha büyük bir eylem koymağa hazırlayan bir deney olur
Gerçekte, ldtle bu şekilde kendi devrimci kapasitesini ve tec­
rübelerini arttırır ve kendi gerçek rolünü ustlenmeye doğru
bir adım daha atar.

22
Devrimci şiddet bir taraftan proleteryaya sınıf
bilinci verir, diğer taraftan, işçilerin geleceklerini ga·
ranti altına almak için patlayan mücadeleye aktif
olarak katılmalanın sağlar. Böylece bu durum, devrim
mücadelesinin zaferini müj deler ve hızlandınr.

A.S. Puyan

Você também pode gostar