Você está na página 1de 80

i

T.C.
GEBZE YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ
MÜHENDİSLİK VE FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ANAEROBİK ARITMA SİSTEMİNİN


MODELLENMESİ VE KONTROLÜ

Abdullah Bora ÜLKÜ


YÜKSEK LİSANS TEZİ
ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ
ANABİLİM DALI

GEBZE
2006
ii

T.C.
GEBZE YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ
MÜHENDİSLİK VE FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ANAEROBİK ARITMA SİSTEMİNİN


MODELLENMESİ VE KONTROLÜ

Abdullah Bora ÜLKÜ


YÜKSEK LİSANS TEZİ
ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ
ANABİLİM DALI

DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Şeref Naci ENGİN

GEBZE
2006
iv

ÖZET

TEZ BAŞLIĞI: Anaerobik Arıtma Sisteminin Modellenmesi ve Kontrolü


YAZAR ADI : Abdullah Bora ÜLKÜ

Bu tezde, anaerobik atıksu arıtma sisteminin sürekliliğinin sağlanması


amaçlanmıştır. Bunu yapabilmek için de proses aşamaları ve parametreleri
tanımlanarak sistemin matematiksel modelinin elde edilmesine çalışılmıştır. Sistemin
sürekliliğinin sağlanması ancak kontrol edilerek sağlanabilir. Bu nedenle sistemin
doğrusal olmayan durum denklemleri verilen ilk koşullar çerçevesinde modellenmiş
ve sistem kontrol edilebilir hale getirilmiştir. Çalışmalar MatLab/Simulink (R2006a)
ortamında gerçekleştirilmiştir.

Anahtar kelimeler: Anaerobik, Atıksu, Arıtma, Monod Denklemi, Durum Uzay


Denklemleri.
v

SUMMARY

TITLE OF THE THESIS : Modelling and Control of Anaerobic Treatment

System

AUTHOR: Abdullah Bora ÜLKÜ

In this study, the continuity of the anaerobic wastewater treatment process is


investigated. In order to reach this continuity all the processes are mathematically
modeled and the essential process parameters are determined. The continuity of the
system depends on sustainable control procedure of the whole treatment process.
Since the system has nonlinear characteristics, the wastewater treatment process is
modeled by means of the nonlinear state space equations and the initial conditions.
Thus, the anaerobic wastewater treatment system has become controllable.
Programming and simulation in Matlab/Simulink (R2006a) environment.

Key words:Anaerobic, Wastewater, Treatment, Monod, State Space Equation.


vi

TEŞEKKÜR

Bu çalışmanın hazırlanmasında her zaman bana yardım eden, sorduğum


hiçbir soruyu geri çevirmeyen Danışman Hocam Yrd.Doç. Dr. Şeref Naci ENGİN’e,
Çevre Mühendisliği ile ilgili konularda yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. Güleda
ENGİN’e, çok teşekkür ederim.

Sabırlarından, maddi, manevi, her türlü desteklerinden dolayı canım annem


Ecz. Hatice ÜLKÜ ve canım babam Uzm.Dr. Mehmet Bahri ÜLKÜ’ye, tez
hazırlama aşamasında yardımlarından dolayı sevgili kardeşim Elektronik Müh.
Hüseyin Arda ÜLKÜ’ye ne kadar teşekkür etsem azdır.

Medicana Hastanesi Bilgi İşlem Müdürü sevgili dostum Elektrik Mühendisi


Murat EREN’e maddi, manevi, teknik ve her konuda yardımlarından dolayı teşekkür
ederim.
Artaş Arıtma End. ve Taah. A.Ş. Çalışanlarına ve Elk. Yük. Müh. Hakan
SAĞLAM’a teşekkür ederim.

Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi


Elk. Yüksek Müh. Bora ACARKAN’a her türlü yardımlarından dolayı teşekkür
ederim.

Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi


Doç.Dr. Osman KILIÇ’a desteklerinden dolayı teşekkür ederim.

Sabrından dolayı ve hayatımdaki her türlü desteğinden dolayı sevgili Seda


YILMAZ’a sonsuz teşekkür ederim.

Haziran 2006 A.Bora ÜLKÜ


vii

İÇİNDEKİLER DİZİNİ

Sayfa
ÖZET iv
SUMMARY v
TEŞEKKÜR vi
İÇİNDEKİLER DİZİNİ vii
SİMGELER VE KISALTMALAR ix
ŞEKİLLER DİZİNİ xi
ÇİZELGELER DİZİNİ xii

1. GİRİŞ 1
2. ANAEROBİK (HAVASIZ) ARITMA SİSTEMLERİ 4
2.1. Anaerobik (Havasız) Arıtmanın Genel Prensipleri 4
2.1.1. Atıksu Arıtma Sistemlerine Genel Bakış 4
2.1.1.1. Fiziksel Atıksu Sistemleri 4
2.1.1.2. Biyolojik Arıtma Sistemleri 5
2.1.1.3. Kimyasal Arıtma Sistemleri 7
2.1.1.4. İleri Arıtma Yöntemleri 8
2.1.2. Anaerobik (Havasız) Arıtmaya Giriş 9
2.1.3. Anaerobik Arıtmanın Aşamaları 14
2.1.3.1. Hidroliz 14
2.1.3.2. Asit Üretimi 15
2.1.3.3. Asetat Üretimi 17
2.1.3.4. Metan Üretimi 18
2.1.3.5. Mikroorganizmalar arasındaki İlişkiler ve Faz Ayırımı 19
2.1.4. Anaerobik Artımda Kullanılan Reaktör Tipleri ve Prosesler 22
2.1.4.1. Tam Karışımlı Anaerobik Proses 23
2.1.4.2. Anaerobik Temas (Kontakt) Prosesi 24
2.1.4.3. Anaerobik Filtre Sistemleri (Aşağı ve Yukarı Akışlı) 25
2.1.4.4. Akışkan Yataklı Anaerobik Arıtma Prosesi 25
2.1.4.5. Yukarı Akışlı Anaerobik Çamur Yatağı Prosesi 26
viii

2.1.4.6. Anaerobik Çamur Yataklı Filtre 26


2.1.4.7. Membranlı Anaerobik Arıtma Prosesi 27
2.1.4.8. İki Kademeli Anaerobik Arıtma Sistemleri 27
2.2. Anaerobik Arıtma Konusunda Yapılan Araştırmalar 29
3. ANAEROBİK SİSTEM PARAMETRELERİ 33
3.1. pH Değeri 33
3.1.1. Hidrojen Konsantrasyonu Ölçümü 33
3.1.2. pH Tanımı 34
3.1.3. PH Ölçümü 35
3.1.4. pH Verisinin Kullanımı ve Önemi 36
3.2. Asidite 37
3.3. Alkalinite 39
3.3.1. Alkalinitenin Önemi ve Ölçülmesi 40
3.3.2. Alkalinite Verisinin Kullanımı 41
3.4. Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı (BOİ) 42
3.5. Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ) 44
3.6. Uçucu Yağ Asitleri (UYA) 46
3.6.1. Genel Bilgiler 46
3.6.2. Uçucu Asitlerin Ölçülmesi 48
3.6.3. Uçucu Asit Verilerinin Kullanılması 49
3.7. Sıcaklık 50
4. SİSTEMİN MODELLENMESİ 51
4.1. Anaerobik Arıtma Sistemi Modellenmesi 51
4.2. Sistem Denklemleri 51
4.3. Sistem Denklemlerinin Çözümü 55
5. ANAEROBİK SİSTEMLERİN KONTROL EDİLMESİ 59
5.1. Sistem Giriş ve Çıkış Parametreleri 59
5.2. Sistemin Kontrolü 60
6 SONUÇLAR 64
KAYNAKLAR 66
ÖZGEÇMİŞ 69
ix

SİMGELER VE KISALTMALAR

Simgeler:
X1 : Asidojenik bakteri konsantrasyonu (g/l),

X :Mikroorganizma konsantrasyonu (g/l)


X2 : Metanojenik bakteri konsantrasyonu (g/l),

S1 : Substrat konsantrasyonu (KOİ) (g/l),

S2 : Uçucu yağ asileri konsantrasyonunu (UYA) (g/l)

S1in :Giriş substrat konsantrasyonunu (KOİ) (g/l),

S2in : Giriş uçucu yağ asileri konsantrasyonunu (UYA) (mmol/l),

D : Seyreltme (seyreltme) oranı (1/gün),


K1 : KOİ yıkım verimi katsayısı (gKOİ/g X1),
k2 : UYA üretimi verim katsayısı (mmolUYA/grX1),

µm1 : Maksimum asidojenik biyokütle büyüme oranı (1/gün),

µm 2 : Maksimum metanojenik biyokütle büyüme oranı (1/gün),

kS1 : S1 ile alakalı doyum parametresi (gKOİ/l),

kS 2 : S2 ile alakalı doyum parametresi(mmolUYA/l),

Q : Çıkıştaki spesifik biyogaz üretim oranı (litreCH4/litre.gün-1),


QR : Kontrol için referans biyogaz üretim oranı (litreCH4/litre.gün-1),
Y : Büyüme verimilik katsayısı,
µ : Spesifik mikroorganizma büyüme oranı (1/gün),
b : Spesifik mikroorganizma ölüm oranı,
So, S : Limitli büyüyen substratın giriş ve çıkış konsantrasyonu, (g/l)
Yg : Gaz üretim verim katsayısı,
q : Substrat kullanım hızı sabiti (1/gün),
K : Kinetik sabiti (1/gün),
qc : Karbondioksit gazı üretim oranı (litreCO2/litre.gün-1),
KLa : Sıvı gaz transfer katsayısı (1/gün),

KH : Henry sabiti(mol/(l.atm)),

PC : Karbondioksit basıncı (atm),


x

PT : Toplam basınç (atm),


Kb : Eğilim oranı,

Z : Toplam alkalinite konsantrasyonu (g/l),


C : Toplam inorganik karbon konsantrasyonu(g/l)
k4, k5, k6 : Verim katsayıları (mmol/g)

Kısaltmalar:
TOK: Toplam Organik Karbon. (kg)
KOİ: Kimyasal Oksijen İhtiyacı. (kg)
BOİ: Biyolojik Oksijen İhtiyacı. (kg)
∆G: Gibbs Serbest Enerjisi (kJ).
AKM: Askıda Katı Madde.
HRT: ( θ ) Hidrolik Bekleme Süresi (gün)
SRT: ( θC ) Çamur Bekleme Süresi (gün)
xi

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil Sayfa
2.1., Polimerik maddelerin anaerobik parçalanmasının reaksiyon şeması 16
2.2., Glikozun Parçalanması 20
2.3., Anaerobik Arıtma Sistemleri [Erşahin, 2005] 24
2.4., İki aşamalı anaerobik arıtma sistemi [Murnleitner, E., 2001] 28
3.1., Metanojenlerin reaktif aktivitelerinin (R) pH ile değişimi [Öztürk,
1999]. 35
3.2., Zayıf asitler için titrasyon eğrileri [Samsunlu, 2005]. 38
3.3, Kuvvetli bazlar ve asitler için titrasyon eğrileri [Samsunlu, 2005] 38
3.4., İçme suyu ve atıksu analizlerinde önemli asidite tipleri ve bunların
önemli olduğu pH sınırları [Samsunlu, 2005] 38
3.5., Sıcaklığın gaz üretimine etkisi 50
4.1., Besi Maddesinin (S) büyüme hızına etkisi [Öztürk, 1999]. 52
4.1., D=0.5 (1/gün) için spesifik gaz üretim oranı 56
4.2., D=0.3 (1/gün) iken Q değişimi 57
4.3., D=0.75 olduğunda gaz üretim oranının değişimi 57
4.4., D=0.5 (l/gün) için pH’ın zamanla değişimi 58
5.1., Genel bir kontrol sistemi blok şeması 60
5.2., Birim geri beslemeli kapalı çevrim sistemde gaz üretim oranı eğrisi. 61
5.3., Birim geri beslemeli kapalı çevrim sistemde X2 değişimi. 61
5.4., Birim geri beslemeli kapalı çevrim sistemde S2 değişimi 62
5.5., PID kontrollü sistemde Q değişimi [ K p = 10, K I = 7, K D = 3 için] 62

5.6., PID kontrollü sistemde Q değişimi [ K p = 50, K I = 30, K D = 3 için] 63


xii

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge Sayfa
2.1. Çevre dostu koruma teknolojilerinin seçim esasları. 11
2.2. Arıtma sistemlerinin seçim esasları 11
2.3. Aerobik ve Anaerobik arıtmanın arıtma kapasitesi bakımından
karşılaştırılması. 12
2.4. Aerobik ve Anaerobik arıtmanın işletme şartları bakımından
karşılaştırılması. 13
2.5. Anaerobik arıtmanın dezavantajları 13
2.6. Karbonhidratlardan ve Aminoasitlerden Uçucu Asitlerin Üretimi 17
2.7. Uçucu Asitlerden Asetat Üretimi 18
2.8. Çeşitli ürünler vasıtasıyla metan oluşumu. 19
2.9. Anaerobik mikroorganizmalar için optimum çevre şartları 22
2.10. Proses/Reaktörlerin organik yük ve verim bakımından
karşılaştırılması 23
2.11. Tek kademeli ve iki kademeli sistemlerin işletimlerinin
karşılaştırılması 28
2.12. Yaygın kullanılan anaerobik arıtma sistemlerinin karşılaştırılması 29
2.13. Yaygın kullanılan anaerobik arıtma sistemlerinin işletme sorunları. 29
1

1 GİRİŞ

Günümüzde, hızlı artan nüfus ve buna bağlı olarak artan ihtiyaçları


karşılamak üzere teknoloji, miktar ve tür olarak her geçen gün gelişmektedir.
Ürünlerin hammadde ihtiyacının karşılanmasından, üretimi, kullanımı ve ekonomik
ömürlerini doldurduktan sonra tüketici tarafından atılmaları sürecinde, katı, sıvı ve
hava kirlenmesi problemleri ortaya çıkmaktadır. Bu kirlenme başta insan sağlığını
olmak üzere, canlı ve cansız tüm varlıkları olumsuz etkilemektedir. Bazı doğal
kaynaklar ekonomik ömürlerini bitirmeden atılmaktadır. Kirlenmeye en çok maruz
kalan kaynakların başında insan ve diğer canlılar için vazgeçilmez olan su
gelmektedir. İçme, kullanma, sanayi, hayvancılık, sulama, su sporları gibi değişik
amaçlar için kullanılan su kaynakları, başta sanayi ve yerleşim yerlerinde su
atıklarının kontrolsüz olarak çevreye boşaltımı ile kirletilmektedir. Kirletici
kaynakların bu kontrolsüz boşaltımı ile su kaynaklarının kaliteleri düşmekte ve
kullanım amaçları yönünden kullanışsız bir hale gelmektedirler. Bu olumsuzlukların
giderilmesi için atıksuların alıcı ortamın durumuna ve kullanım maksadına göre
uygun olarak arıtıldıktan sonra boşaltımı esastır. Çevrenin bu kirlenmelerden en az
etkilenmesini sağlamak için çevre teknolojilerinde önemli gelişmeler
gözlenmektedir.

İnsan çevreden çok sayıda bitki, hayvan ve mineral kökenli malzemeleri alır,
bunları işleyerek daha çok sayıda ekonomik ürün elde eder. Bunların üretimi,
tüketimi ve sonuçta çöp halinde çevreye geri verilmeleri aşamalarında toprak, su ve
hava kirlenmesi gibi olumsuzluklar çıkar. İnsan ve hayvan atıklarıyla, bitki
faaliyetlerinin bir sonucu olarak hızlı bir şekilde parçalanmaya başlar ve belirli bir
süre sonunda inorganik maddelere dönüşerek kaybolur. Ancak doğal olarak meydana
gelen bu arıtma işlemi, atık miktarının fazla olması ya da içerisinde biyolojik olarak
parçalanması zor olan kirleticilerin bulunması durumunda yeterli olamamaktadır ve
bulunduğu çevredeki doğal hayatı yok etmektedir.

Çevre kirlenmesine neden olan sıvı atıklar, uygun teknoloji ile kurulmuş az
yer kaplayan atıksu arıtma tesislerinde, doğal arıtmaya göre daha hızlı ve emniyetli
2

bir şekilde gerçekleştirilebilmektedir. Sıvı atıklar, evsel veya endüstriyel kökenli


olabildikleri gibi, içerisindeki kirleticilik unsurları endüstrinin durumuna göre çok
farklılık gösterebilir. Bu atıksular; fiziksel, kimyasal ve biyolojik veya ileri atıksu
arıtma teknolojilerinden biri veya birkaçının birlikte kullanıldığı sistemlerden
geçirilerek çözünmüş, kolloidal veya askıda haldeki kirleticilik unsurları arıtma
çamuru halinde su ortamından uzaklaştırılır [Demir ve ark., 2000].

Biyolojik arıtma teknolojileri temelde, aerobik (havalı) ve anaerobik


(havasız), olmak üzere iki bölüme ayrılabilir. İleride bahsedileceği gibi aerobik
sistemler 1970’li yıllara kadar en çok kullanılan sistemlerdir. Aerobik arıtma
sistemlerinin maliyeti yüksek, hızı, verimi düşük olduğundan dolayı başka
sistemlerin arayışına gidilmiş ve anaerobik artıma sistemleri geliştirilmiştir.
Anaerobik arıtma, kirliliğin azaltılmasında, özellikle gıda üretimi yapan ve tarıma
dayalı endüstrilerin (şeker, maya, mısır, alkol, süt ürünleri, selüloz ve kağıt)
atıksularına bir asırdan fazla süredir uygulanmaktadır. Anaerobik arıtma
sistemlerinin az alan kaplaması, hızlı olması ve uygulanabilirliği sayesinde kullanımı
oldukça artmıştır. Yüksek yükleme hızları, proses stabilitesi ve düşük çamur üretimi
anaerobik proseslerin diğer biyolojik proseslere göre başlıca avantajları arasındadır.
Anaerobik proseslerin uygulanmalarındaki artışın en önemli sebeplerinden biri net
enerji üretimidir. Bu prosesler net enerji ürettiği gibi, aynı zamanda üretilen biyogaz,
fosil yakıtların yerine kullanılmaktadır. Bu sayede sera gazı etkisinin azaltılmasına
olumlu katkıda bulunmaktadır. Bu durum atık arıtımında anaerobik proseslerin
gelecekteki önemini arttırmaktadır.

Anaerobik mikrobiyal tabaka dönüşümü sürekli kültür teorisi ve bunula


birlikte bulunan proses kinetiğine dayanarak açıklanabilir. Ancak çevresel faktörlerin
etkisi ile birlikte reaksiyon mekanizmalarını etkileyen birçok parametrenin etkileri
eklendiğinde ifadeler karmaşık bir hale gelir. Bu tip ifadeler veya modeller öğretici
yararlılığı dışında, karmaşıklığı ve belirsizliği yüzünden kullanıma uygun değillerdir
ve parametrelerin seçimi ve giriş - çıkış parametrelerinin ölçümü, simülasyonların ve
tahminlerin doğruluğu açısından çok önemlidir. Bu sebepten modelleme çabası
bazen seçilen temel ilkelere dayandırılır ve tesislerin proses ve dizayn kontrolü
amacıyla genelleştirilir. Kullanıcının kapasitesine veya tercihine göre düzenlediği
parametre seçimleri ile kinetik ve sistematik modeller kurulabilir.
3

Matematiksel model parametreleri olarak kinetik ifadeler, oran sabitleri, kütle


dengesi ve dönüşüm katsayıları, proseslerin açıklanması için kullanılır. Kullanılan
modeller substratların büyüme sınırlanmasının, nutrient (besin) temellilerin ve
mikrobial büyüme üzerindeki çevresel şartların etkilerinin açıklanması için
geliştirilmiştir. İleride değinileceği gibi, karmaşık organik moleküllerin hidrolizi en
yaygın olarak, Monod Modeli olarak adlandırılan, birinci dereceden kinetikler ve bu
modelin türevleri ile tanımlanır. Ayrıca bu modeller çözülebilir substratların
büyümelerinin simülasyonunda yaygın olarak kullanılmaktadır. Grau, Contois ve
Chen ve Hashimoto modelleri Monod modelinin geliştirilmesi ve farklı metotlarla
elde edilen kullanışlı diğer modellerden bazılarıdır.

Bu modeller, substrat kullanım modeline bakılmaksızın, çoğunlukla tamamen


birleştirilmiş olarak ve durum uzayı şartları varsayılarak kullanılırlar.

Anlatılanlar doğrultusundan bu tezin amacı; karmaşık olan prosesin


modellenmesi ve anaerobik arıtmada önemli olan biyogazın (metan) çıkışının aynı
zamanda da sistemin sürekliliğinin devamı için uygun şekilde kontrolünün
yapılmasıdır. Bunun için ikinci bölümde anaerobik arıtmayla ilgili tanımlar irdelendi.
Üçüncü bölümde ise anaerobik arıtma için önem arz eden çeşitli tanımlar
anlatılmıştır. Dördüncü bölümle birlikte model ve denklemler anlatılarak beşinci
bölümde bu denklemlerden oluşan sistemin simulasyonla kontrolü yapılmaya
çalışılmıştır. Altıncı bölümde ise alınan sonuçlar değerlendirilmeye çalışılmıştır.
4

2 . ANAEROBİK (HAVASIZ) ARITMA


SİSTEMLERİ

2.1 Anaerobik (Havasız) Arıtmanın Genel Prensipleri

Bu bölümde atıksu arıtımını genel olarak inceledikten sonra anaerobik


arıtmanın temel konuları üzerinde durulmuştur. Arıtma sisteminden en iyi verimin
alınabilmesi için proseslerin çok iyi belirlenmesi gerekliliğinden hareketle bu
bölümde konularla ilgili detaylara biraz ağırlık verilmiştir. Yakın geçmişimizde bu
konu ile ilgili yapılan çalışmalarda da kısa bilgiler verilmeye çalışılmıştır.

2.1.1 Atıksu Arıtma Sistemlerine Genel Bakış

Dünyada yılda 40.000 km³ tatlı su okyanuslardan karalara transfer olmaktadır.


Bu suyun büyük bir kısmı taşkın vb. nedenlerle kaybolurken kullanılabilir su miktarı
yıllık olarak 9.000 km³ olmaktadır. Dünya nüfusunun yıllık su gereksinimi kişi
başına ortalama 350 m³ civarındadır. Ancak su kirlenmesi nedeni ile su gereksinim
kişi başına 700 m³ değerine ulaşmaktadır. Şu an dünya üzerindeki suyun ancak 13
milyar insana yeteceği düşünülmektedir. Dünya nüfusunun zaman içinde artışı ve su
kaynaklarının dünya üzerinde eşit olarak dağılmaması (Afrika ve Ortadoğu vb.) gibi
nedenlerle su kirliliği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Suyun kirlilik
derecesi ilerdeki konularda da anlatılacağı üzere ihtiva ettiği KOİ veya BOİ değerleri
ile ölçülmektedir. Bir atıksuyun KOİ veya BOİ derecesi ne kadar yüksekse kirliliği o
derece yüksektir. Arıtma sistemleri dört başlık altında toplanabilir [Demir ve ark.,
2000].

2.1.1.1 Fiziksel Atıksu Sistemleri


Atıksu içerisindeki kirletici maddelerin fiziksel işlemlerle atıksudan alınması
amacı ile kullanılan proseslerdir. Uygulamaları; ızgaralar, elekler, kum tutucular,
yüzdürme sistemleri, çöktürme havuzları, dengeleme havuzlarıdır [Demir ve ark.,
2000]. Belirtilen uygulamalar kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilir:
5

Izgaralar, büyük hacimli maddelerin atıksudan ayrılarak pompa ve diğer


teçhizata zarar vermelerini önlemek ve diğer arıtma ünitelerine gelecek yükü
hafifletmek amacı ile kullanılan arıtım üniteleridir. İnce ve kaba ızgaralar olmak
üzere aralık miktarlarına bağlı çeşitleri bulunmakta ve manuel veya otomatik
temizlemeli olarak tasarlanabilmektedirler.

Elekler, atıksu içerisindeki katı maddelerin tutulması ve arıtma sistemine giren


kirlilik yüklerinin azaltılması amacı ile kullanılırlar.

Dengeleme Havuzları, atıksuyun debi ve kirlilik yüklerinin dengelenmesi


amacı ile kullanılırlar.

Kum Tutucular, atıksu içerisinde bulunan kum, çakıl vb. ayrışmayan maddeleri
sudan ayırarak makine ve teçhizatın aşınmasını önlemek, çöktürme havuzlarında
kum ve çakıl birikiminin önüne geçmek amacı ile kullanılırlar.

Yüzdürme Sistemleri, yüzdürme işlemi, çökeltme işleminin tersidir ve sudan


daha düşük özgül ağırlığa sahip taneciklerin yükselmesi esasına dayanır. Yüzdürme
sistemleri, atıksu içerisinde bulunan yağ, sabun, gres, ahşap parçaları gibi sudan hafif
maddeleri tutmak için kullanılırlar.

Çöktürme Havuzları, sudan daha fazla yoğunluğa sahip katı maddelerin


durağan koşullarda yer çekimi etkisi ile çöktürülerek uzaklaştırılması amacı ile
kullanılırlar. Çöktürme havuzları, ön çöktürme veya biyolojik ve kimyasal arıtım
işlemi ardından son çöktürme amacı ile kullanılabilirler.

2.1.1.2 Biyolojik Arıtma Sistemleri

Biyolojik arıtma, atıksu içerisindeki çözünmüş organik maddelerin


bakteriyolojik faaliyetlerle ayrıştırılarak giderilmesi işlemidir. Bakterilerin arıtma
işlemini gerçekleştirebilmeleri için pH, sıcaklık, çözünmüş oksijen, toksik maddeler
gibi parametrelerin kontrol altında tutulması gerekmektedir. Uygulamaları; aktif
çamur sistemleri, biyofilm sistemleri, stabilizasyon havuzları, havalandırmalı
lagünlerdir [Demir ve ark., 2000]. Bunlardan bazıları aşağıda özetlenmiştir.
6

Aktif çamur: Aktif çamur sistemi dengeleme, havalandırma, çöktürme ve


dezenfeksiyon ünitelerinden oluşmaktadır. Aktif çamur tekniğine göre çalışan
sistemler uygulamada en çok kullanılan sistemlerdir. Aktif çamur, kolloidal
çözünmüş maddelerin mikroorganizmalar ile çökebilir biyolojik floklara
dönüştürüldüğü bir proses olup bu proseste havalandırma havuzu içindeki
mikroorganizmaların askıda tutulması esastır. Biyolojik arıtma ünitesi havalandırma
sonucu, organik maddelerin askıda büyüyen mikroorganizmalar tarafından
parçalanması prensibiyle çalışır. Askıda büyüyen mikroorganizmalar suyun
içerisinde bulunan organik maddeleri parçalayarak H2O ve CO2’e ve diğer ürünlere
çevirirler. Mikroorganizmaların organik maddeleri oksitlemesi sonucu organik
maddeler ya okside olur, ya da biyokütleye dönüşür. Havalandırma havuzunda
gereken arıtma veriminin sağlanması amacıyla havuz içerisinde faaliyet gösteren
mikroorganizma sayısını (MLSS) sabit bir değerde tutmak gerekmektedir. Bu
nedenle biyokütlenin bir kısmı çöktürme kademesinde fazla çamur olarak sistemden
atılırken diğer kısmı havalandırma bölümüne geri devrettirilir. Aktif çamur
sistemlerinde bakteriler en önemli mikroorganizmalardır. Çünkü organik maddelerin
parçalanmasından sorumludurlar. Aktif çamur sistemlerinin tasarımında ve
işletilmesinde çeşitli parametreler kullanılır. Bu parametrelerden bazıları çamur
yükü, çamur yaşı ve bekletme süresidir.

Biyofilm Kullanılan Sistemler: Damlatmalı filtre sistemlerinde üst kısımdan


verilen atıksular damlatmalı filtre içine yerleştirilen dolgu malzemelerinin arasından
aşağı doğru akar. Dolgu malzemeleri üzerinde mikroorganizmalar oluşur.
Damlatmalı filtre tabanından verilen hava mikroorganizmaların yaşamı için
gereklidir. Mikroorganizmalar da atıksudaki organik maddeleri tüketirler. Filtre
malzemesi taş dolgu ya da plastik dolgu malzemesidir. Biyodisk sistemleri seri
olarak yerleştirilmiş dairesel disklerden oluşur. Disklerin malzemesi polystrene veya
polyvinyl kloriddir. Diskler atıksuya batmıştır ve yavaş olarak dönerler.
Mikroorganizmalar disklerin yüzeyine tutunup tabaka oluştururlar. Disklerin
dönmesi biyokütleyi atıksudaki organik maddelerle temas ettirilir. Diskler sonra da
atmosferdeki oksijenle temas eder. Disklerin dönmesi ile aerobik şartlar sağlanır.
7

Stabilizasyon Havuzları: Stabilizasyon havuzlarının işletilmesi basittir ve


fazla mekanik ekipmana ihtiyaç duymazlar. Bu sistemler aerobik, anaerobik ve
fakültatif stabilizasyon havuzları olarak sınıflandırılırlar.
Havalandırmalı Lagünler: Diğer Bu sistemler havalandırma için doğal
alanları kullanır. Gerekli oksijen difüzör veya yüzeysel havalandırıcılar vasıtasıyla
temin edilir.

Anaerobik Arıtma Sistemleri: Anaerobik arıtma sistemleri havasız ortamda


gerçekleştirilen arıtma prosesleridir. Uygulamalarından bazıları sürekli karışımlı
reaktörler, anaerobik filtreler ve akışkan yataklı sistemlerdir.
a) Sürekli Karışımlı Tank Reaktörü: Sürekli karıştırılan tank tipinde olan
bu reaktör atıksuların anaerobik arıtılmasında kullanılan ve katı
resirkülasyonu olmayan ilk kuşak reaktörlerden birisidir.
b) Anaerobik Filtre (Yukarı akışlı dolgu sütunu): Hareketsiz hücre
reaktörlerinin bir uyarlaması olarak geliştirilen anaerobik filtre tipinde
kullanılan dolgu malzemesi biyofilm gelişmesi için gerekli olan temas
yüzeyini sağlar.
c) Akışkan Yataklı Sistemler: Bu sistemde yukarı akışlı reaktör, kısmen
bir taşıyıcı malzeme (genellikle kum) ile doldurulur. Söz konusu
reaktörde kum tanecikleri üzerinde biyofilm oluşturularak arıtmanın
gerçekleştirilmesi amaçlanır.

2.1.1.3 Kimyasal Arıtma Sistemleri

Kimyasal arıtma sistemleri suda çözünmüş veya askıda halde bulunan


maddelerin fiziksel durumunu değiştirerek çökelmelerini sağlamak üzere uygulanan
arıtma prosesleridir. Kimyasal arıtma işleminde, uygun pH değerinde atıksuya
kimyasal maddeler (koagülant, polielektrolit vb.) ilave edilmesi sonucu, çöktürülmek
istenen maddeler çökeltilerek çamur halinde sudan ayrılır. Uygulamaları;
nötralizasyon, flokülasyon ve koagülasyondur [Demir ve ark., 2000].

Nötralizasyon, asidik ve bazik karakterdeki atıksuların uygun pH değerinin


ayarlanması amacı ile yapılan asit veya baz ilavesi işlemidir.
8

Koagülasyon, koagülant maddelerin uygun pH’da atıksuya ilave edilmesi ile


atıksuyun bünyesindeki kolloidal ve askıda katı maddelerle birleşerek flok
oluşturmaya hazır hale gelmesi işlemidir.

Flokülasyon (yumaklaştırma), atıksuyun uygun hızda karıştırılması sonucunda


koagülasyon işlemi ile oluşturulmuş küçük taneciklerin, birbiriyle birleşmesi ve
kolay çökebilecek flokların oluşturulması işlemidir.

2.1.1.4 İleri Arıtma Yöntemleri

Dezenfeksiyon, arıtma tesisi çıkış suyu alıcı ortama verilmeden önce, suda
bulunan bakteri ve virüslerin uzaklaştırılması işlemidir.

Azot Giderme, atıksuyun içerdiği amonyum iyonları azot bakterileri


yardımıyla nitrifikasyon kademesinde önce nitrite ve sonra nitrata dönüştürülür.
Daha sonra denitrifikasyon kademesinde anoksik şartlar altında azot gazı halinde
sudan uzaklaştırılır.

Fosfor Giderme, fosfor bileşiklerini gidermek için kimyasal ve biyolojik


metotlar ayrı ayrı veya birlikte kullanılır. Kimyasal arıtmada kimyasal maddeler
kullanılarak yüksek pH değerinde fosfor, fosfat tuzları halinde çöktürülür. Biyolojik
metotlarla fosfor arıtımı, biyolojik arıtma sırasında fosfatın mikroorganizmalarca
alınması ile sağlanır.

Filtrasyon, biyolojik ve kimyasal arıtma işlemlerinde yeterince giderilemeyen


askıda katı maddelerin ve kollidlerin tutulması amacıyla uygulanır.

Adsorbsiyon, suda çözünmüş maddelerin elverişli bir ara yüzeyde toplanması


işlemidir.

İyon Değiştirme, endüstriyel atıksu arıtımında kullanılan atıksu bünyesinde


istenmeyen anyon ve katyonların uygun bir anyon ve katyon tipi iyon değiştirici
kolonda tutulması işlemidir.
9

Ters Osmoz, atıksuyun yeniden kullanılabilmesini sağlamak amacıyla,


genellikle endüstriyel atıksu arıtımında kullanılan çözünmüş anorganik ve organik
maddelerin sudan uzaklaştırılması ya da geri kazanılması amacıyla yüksek basınç
uygulanan bir sistemdir.

Ultrafiltrasyon, yarı geçirgen membranların kullanıldığı ters osmoz işlemine


benzeyen basınçlı membran filtrasyon metodudur. Bu yöntemde yağ/su emülsiyonu
içerisinde dağılmış olan yağ damlacıkları ince bir membran yardımı ile filtre edilerek
su fazından ayrılır. Ultrafiltrasyondan önce arıtılması düşünülen emülsiyonun bir ön
arıtma işlemine tutulmasında fayda vardır. Bu işlem emülsiyon kırma maddeleri ile
gerçekleştirilir ve yağ su fazı ayrılır.

2.1.2 Anaerobik (Havasız) Arıtmaya Giriş

Anaerobik arıtma, organik atıkların oksijensiz ortamda biyolojik süreçlerle


parçalanmak suretiyle, CH4, CO2, NH3 ve H2S gibi son ürünlere dönüştürülmesi
olarak tanımlanmaktadır [Öztürk, 1999]. Organik çökeltilerin çürümesi sonucu
metan ortaya çıktığı 18. Yüzyıldan beri bilinmektedir. 19. Yüzyılın ortalarında bu
ayrışmada bakterilerin rol oynadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte havasız arıtmanın
evsel atıksu arıtma tesisi çamurlarının çürütülmesinde kullanılabileceği 1881 yılında
ortaya konmuştur [Moigno, 1882]. Bu tarihten itibaren havasız arıtmanın atıksu
arıtımındaki uygulamaları ile ilgili çalışmalarda proses biyokimyası ve
mikrobiyolojisi alanındaki gelişmelere paralel bir artış görülmüştür. Yakın zamana
kadar hemen sadece biyolojik arıtma çamurlarının çürütülmesinde uygulanan havasız
arıtma süreci, son yıllarda endüstriyel ve evsel atıksuların arıtılmasında da yaygın
olarak kullanılmaya başlanmıştır [Öztürk, 1999].

Havalı (aerobik) sistemler enerji maliyetlerinin hızla artmaya başladığı 1970’li


yıllara kadar, atıksu arıtımında en çok kullanılan sistemlerdi. Artan enerji maliyetleri,
mevcut arıtma sistemlerinin yatırım ve işletme giderleri bakımından yeniden
incelenmesini gündeme getirmiş ve bunun sonucu olarak da havasız arıtma sistemleri
geliştirilmiştir [Öztürk, 1999].
10

Mevcut atık ve atıksu uzaklaştırma ve arıtma problemleri büyük yatırımlar


yapılarak zamanla çözüme ulaştırabilmesine rağmen sonuç olarak daima arıtılması
çok güç konsantre arıtma çamurları ve katı atıklar kalmaktadır. Bu nedenle mali
kaynakları zayıf olan ülkelerde basit, pahalı olmayan, geri kazanma ve yeniden
kullanma metotlarıyla bağlantılı uygun arıtma tekniklerinin kullanılması ve bu
tesislerden çıkacak artıkların ihmal edilmeden takip edilmesi gerekmektedir. Birçok
atık türünün arıtılmasında kullanılan yöntemlerden birisi biyolojik arıtımdır.
Doğada kendiliğinden var olan bu arıtım yöntemi teknolojik imkanlar kullanılarak
çok miktarda atığın hızlı ve kontrollü olarak arıtılmasını temin etmektedir.
Biyolojik arıtım aerobik ve anaerobik arıtım olmak üzere başlıca iki gruba
ayrılmaktadır [Demir ve ark., 2000].

Anaerobik atıksu arıtımı, bazı özelikleri dolayısıyla son yıllarda önem


kazanmış ve üzerinde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bilhassa sanayi atıksularının
arıtımı maksadıyla çok sayıda anaerobik arıtma tesisi kurulmuştur. Ülkemizde ise
son yıllarda yurtdışı firmalardan lisans almak suretiyle inşa edilmiş sınırlı sayıda
anaerobik tesis mevcuttur. Anaerobik arıtma birçok atıksu çeşidi için
uygulanabilmesi, enerji gerektirmemesi hatta fazladan enerji üretebilmesi ve düşük
teknoloji ve maliyetlerle inşa edilebilmesi gibi üstünlüklere sahiptir [Öztürk, 1999].

Bütün bu üstünlüklerine rağmen anaerobik arıtma bilhassa sıcaklık, pH, şok


yükler gibi çevresel faktörlere aerobik arıtmaya göre daha fazla hassastır. Bu
etkileri minimuma indirgemek ve proseste zararlı bir etki oluşturmamak için bu
faktörlerin etki şekli, etki aralığı, zararın nasıl ve ne kadar sürede giderilebileceği
gibi konularda bilgi sahibi olmak ve buna göre tedbir alıp işletme şartlarını
düzenlemek gereklidir [Demir ve ark., 2000].

Anaerobik reaktör stabil şartlarda işletilirken farklı metabolik grupların


aktiviteleri birbirine uyumlu olduğundan herhangi bir reaksiyon basamağındaki
ürünün birikimi söz konusu değildir. Ancak, anaerobik proses ani bir işletme
değişikliğine uğradığında, reaktör dengesi bozulmakta ve bakteri grupları bu etkiye
farklı tepkiler göstermektedir. Bu ani işletme etkileri; zehirli maddeler, aşırı organik
yükleme, sıcaklık değişimi ve benzeri etkiler olabilir [Demir ve ark., 2000].
11

Gelişmekte olan ülkelerin çoğu ciddi çevre sorunları ile birlikte enerji,
hammadde ve zirai üretim yetersizliği gibi meselelerle karşı karşıyadır. Bu ülkeler
için basit, ucuz ve yerel şartlara uygun çevre koruma sistemleri geliştirilmelidir. Bu
sistemlerle atıksu arıtımı ile geri kazanma ve yeniden kullanma imkanları
sağlanmalıdır. Bu tür çevre koruma teknolojilerinin seçiminde göz önünde tutulması
gereken faktörler Çizelge 2.1’de verilmiştir. Ayrıca arıtma tesisi seçiminde dikkat
edilmesi gerek hususlar da Çizelge 2.2’de verilmiştir [Erşahin, 2005].

Çizelge 2.1., Çevre dostu koruma teknolojilerinin seçim esasları.


- Bu teknolojiler atıkları ortadan kaldırmalı veya miktarını büyük ölçüde
azaltmalıdır.
- Kirleticilerin temiz suyla seyreltilmesine gerek kalmamalıdır.
- Arıtma verimi yüksek olmalıdır.
- Atık maddelerin azami derecede yeniden kullanılmasına ve geri kazanılmasına imkan
verilmelidir.
- Yatırım, enerji ve işletme maliyeti düşük olmalıdır.
- İşletme ve bakımları kolay olmalıdır.
- Değişik ölçeklerde uygulanabilmelidir.
- Her bakımdan kendi kendine yeterli olmalıdır.

Çizelge 2.2., Arıtma sistemlerinin seçim esasları.


- Sistemin, BOİ, AKM, nütrient ve patojen mikroorganizma giderme verimleri yeterli
olmalıdır.
- Sistem, enerji kesilmesi, şok yükler, kesikli besleme ve toksik maddelerden az
etkilenmelidir.
- Sistem, debi ve kirlilik yükündeki değişimlere kolayca uyum sağlayabilmelidir ve
büyütülmeye müsait olmalıdır.
- İşletilmesi, bakımı ve kontrolü tespit olmalı, olabildiğince kalifiye mühendis ve
operatöre ihtiyaç göstermemelidir.
- Az alan kaplamalıdır.
- Çamur miktarı az ve uzaklaştırılması kolay olmalıdır.
- Koku problemi olmamalıdır.
- Ürün geri kazanmaya, zirai sulamaya ve gübre olarak kullanılmaya imkan vermelidir.
- İşletme emniyeti yüksek olmalı, hakkında yeterli bilgi ve tecrübe birikimi bulunmalıdır.
12

KOİ >1500 mg/1 olan atıksuların havasız arıtımı, havalı arıtmaya göre önemli
oranda daha ekonomiktir. Havasız arıtma ile enerji tüketilmez, biyoenerji (biyogaz)
üretilir. Özellikle kuvvetli atıkların arıtımında, havasız arıtma adeta bir enerji
jeneratörü hüviyeti kazanır. Havasız arıtma yoluyla 1000 kg KOİ giderimi sonunda
2700 kw-sa eşdeğeri net enerji üretilebilir [Öztürk, 1999].

Havasız arıtma sistemlerinde oluşan biyolojik çamur miktarı havalı sistemlere


göre çok azdır. Genelde havalı arıtmaya giren 100 gram organik karbondan (TOK)
takriben 50 gram biyolojik çamur oluştuğu halde havasız arıtmada buna karşı ortaya
çıkan biyolojik çamur miktarı 1 ila 5 gram civarındadır. Dolayısıyla havasız arıtmada
giderilen organik karbonun %90-98’i biyogaza (metan) geri kalan miktar ise
karbondioksit, hidrosülfür ve amonyağa dönüştürülür [Öztürk, 1999].

Aerobik (havalı) ve Anaerobik arıtmanın toplam organik kütle bakımından


karşılaştırılması Çizelge 2.3’te, işletme şartları bakımından mukayesesi Çizelge
2.4’te, anaerobik arıtmanın bazı dezavantajları da Çizelge 2.5’te verilmiştir [Öztürk,
1999].

Çizelge 2.3., Aerobik ve Anaerobik arıtmanın arıtma kapasitesi bakımından


karşılaştırılması.

- Havasız arıtmanın mekanik donanım maliyeti daha düşüktür.


- Havasız arıtma şeker ve konserve gibi mevsimlik endüstriler için çok uygundur.
Zira havasız mikroorganizmalar 15°C den daha az sıcaklıkta tutulmak kaydıyla,
beslemeksizin, aktivitelerini uzun süre koruyabilirler.
- Anaerobik arıtma çok farklı reaktör kapasitelerinde arıtma verimleri
değişmeksizin kullanılabilirler.
- Havasız arıtma, müteakip basit havalı arıtma sistemleri ile birlikte çevre dostu
entegre bir arıtma sistemi halinde uygulanabilir. Bu tür bir uygulama ile
atıksularla balık yetiştirilip hayvan yemi (alg) üretilebildiği gibi, kükürt geri
kazanılabilir, ayrıca zirai sulama yoluyla amonyum (NH4) ve fosfat (PO4) tuzları
gübre olarak değerlendirilebilir.
13

Çizelge 2.4., Aerobik ve Anaerobik arıtmanın işletme şartları bakımından


karşılaştırılması.

- Hacimsel organik yük havalı süreçlere göre 5-10 kat daha fazladır.
- Biyokütle sentez hızı (Y) havalı proseslerin %5-20’si dir.
- Nütrient (besin N,P) ihtiyacı havalı proseslerin %5-20’si dir.
- Anaerobik biyokütle aktivitesini kaybetmeksizin aylarca tutulabilir.
- Havalı süreçlerdeki 500-2000 kw-sa/1000 kg KOİ lik bir havalandırma
enerjisine karşılık havasız süreçlerde böyle bir ihtiyaç yoktur.
- Havasız arıtma ile 12.000.000 BTU (3395 kw-sa)/1000 kg KOİ eşdeğeri
metan üretilebilir.

Çizelge 2.5., Anaerobik arıtmanın dezavantajları


- İşletmeye alma devresinin daha uzun olması,
- Seyreltik ve karbonhidratlı atıklarda düşük alkaliniteye bağlı ilave alkalinite
ihtiyacı,
Bazı hallerde yüzeysel sulara deşarj kriterlerinin sağlanamaması (Top N,P).
- Seyreltik atıklarda üretilen metanın reaktörlerin 35°C de ısıtılması için yeterli
olmayışı,
- Sülfatlı atıksularda H2S ve koku problemi,
- Nitrifikasyon imkanı olmayışı,
- Klorlu organiklerin havasız arıtmada, havalı arıtmaya göre daha zararlı oluşu,
- Düşük sıcaklıklarda arıtma hızının düşük oluşu,
- Yüksek biyokitle aktivitelerinin oluşabilmesi için NH4 konsantrasyonlarının
da 40-70 mg/l gibi yüksek seviyelerde tutulma gereği,
- Bazı tür endüstriyel atıklarda reaktör içinde ve boru aksamında ciddi
inorganik çökelti ve taşlaşma sorunları.
14

2.1.3 Anaerobik Arıtmanın Aşamaları

Organik maddelerin mikroorganizmalarca anaerobik ayrışma prosesi başlıca


dört safhada gerçekleşmektedir. Bunlar: (1) hidroliz, (2) asit üretimi, (3) asetat
üretimi, (4) metan üretimi kademeleridir [Demir ve ark., 2000].

Anaerobik bakteriler inert parçacıklara veya birbirlerine tutunarak


oluşturdukları kümeler halinde bulunmaktadırlar [McLeod et al, 1990]. Böylece
kolonileşme bakterilere simbiyoz ortam açısından iyi bir ortam sağlamaktadır.
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, anaerobik mikroorganizmalar beslenmeden üç
yıla kadar uzun bir süre granüler yapısını koruyabilmekte ve metan üretme etkinliğini
kolayca yeniden sağlayabilmektedir [Wu et al, 1995]. Depolanan granüllerin havasız
metabolik aktivitelerini etkileyen en önemli faktörler olarak; havaya maruz kalma,
muhafaza süresinin uzunluğu ve muhafaza sıcaklığı sayılabilmektedir [Wu et al,
1995].

2.1.3.1 Hidroliz

Hidroliz, hücre dışı enzimlerce gerçekleştirilen oldukça yavaş bir süreçtir.


Reaksiyon hızını etkileyen en önemli faktörler pH, sıcaklık ve çamur yaşıdır
(mikroorganizma bekleme süresi). Yağlar çok yavaş hidrolize olduğundan dolayı
önemli miktarda yağ ve diğer yavaş hidrolize olan maddeleri ihtiva eden atıkların
havasız arıtımında hidroliz hız sınırlayıcı faktör olabilmektedir [Speece, 1996].

Karbonhidratlar genellikle havasız ortamda ayrıştırılabilmektedir.


Karbonhidratların hidroliz yolu ile monosakkaritlere parçalanması esnasında şekerler
enerji kaynağı olarak kullanılmaktadır. Glikozun polimerleri olarak ele alındıkları
takdirde, polisakkaritlerin hidroliz yolu ile tam anaerobik fermantasyonu (2.1)’de
görüldüğü gibidir.

(C6 H10 O5 ) n + (n - 1).H 2 O ⎯⎯


→ 3n.CH 4 + 3n.CO 2 (2.1)

Yağlar suda çözünmeyen; ancak organik çözücülerde çözünebilen heterojen


yapıdaki organik bileşiklerdir. Havasız şartlarda lipaz olarak adlandırılan esteraz
grubu, lipidleri parçalayıp uzun zincirli-yağ asitleri, galaktoz ve gliserol
oluşturmaktadır [Erşahin, 2005].
15

Selüloz, kimyasal ve fiziksel yapısından dolayı çok zor hidrolize olur. Bazı
protozoa ve bakteri türlerinin (Clostridium gibi) selülozları fermente olabilen dimer
sellobiyozayı hidrolize ettiği bilinir. Selülozik atıkların anaerobik mikrobiyolojik
parçalanmasında, hidroliz safhası tüm prosesin reaksiyon hızını sınırlayıcı
basamağıdır [Demir ve ark., 2000].

Proteinler, proteazlar ve peptidaz enzimleri tarafından hidrolize edilir. Bu


enzimler kısmen hücre duvarında kısmen de reaktör sıvısı içinde bulunurlar.
Proteinlerin hidrolizi, aminoasit kompozisyonuna bağlıdır. Bileşiğin uzaysal yapısı
çok önemlidir. Çözünebilir proteinler, çözünür olmayanlara göre çok daha hızlı
hidrolize olurlar. Çözünür olmayan besi maddelerinin hidrolize edilebilmesi için
mikroorganizmalar besi maddelerine yapışarak faaliyet gösterir. Yağlar, anaerobik
arıtmada kolayca giderilemez. Bazı Clostridium türlerinin gliseridezleri hidrolize
ettiği bilinmektedir [Demir ve ark., 2000].

Kompleks organik maddelerin anaerobik ortamda hidrolizinde değişik


mikrobiyal türler mevcuttur. Bunların çoğu zorunlu anaerob olmakla birlikte
Streptococci ve Enterics gibi türler fakültatif anaerobtur. Bacteroides, Clostridium,
Butyrivibrio, Eubacterium, Bifidobacterium, Lactobacillus gibi mezofilik türler ve
diğer pek çoğu baskın organizma şeklinde bulunmaktadır [Demir ve ark., 2000].

2.1.3.2 Asit Üretimi

Asit üretimi safhasında hidroliz ürünleri asetik aside veya reaktördeki işletme
şartlarının kararlı olması durumunda, propiyonik, bütirik, valerik asit gibi ikiden
fazla karbonlu yağ asitlerine dönüştürülmektedir. Kararlı anaerobik süreçlerde yağ
asitlerinin konsantrasyonu oldukça düşük seviyelerde bulunmaktadır (100-300
mgHac/l). Asit üretimi safhasında 2 farklı bakteri grubu görev yapmaktadır. Birinci
grup bakteriler (fermentasyon ve asidojenik bakteriler, la ve lb; Şekil 2.1.) organik
polimerlerin hidrolizinde ve bunu takiben de açığa çıkan monomerlerin (hidroliz
ürünlerinin) organik asitlere ve solventlere dönüştürülmesinde rol almaktadır. Bazı
asidojenik bakteri türleri (homoasetik bakteriler) karbonhidratları kullanarak asetik
asit üretmektedirler. Diğer bir tür de belirli şartlarda H2 üretmektedir [Öztürk, 1999].
16

Şekil 2.1., Polimerik maddelerin anaerobik parçalanmasının reaksiyon şeması.

Asetik asit bakterileri, çoğalmaları için gerekli enerjiyi organik asit ve


solventlerin asetik asite, H2 ve CO2’ye parçalanması sonucu açığa çıkan enerjiden
sağlamaktadırlar. Termodinamik sebeplerle asetik asit bakterileri sadece H2 kullanan
mikroorganizmalar ile birlikte yaşarlar. Asetik asit bakterileri aynı zamanda H2
üreten asetojenik bakteriler olarak da bilinmektedir. Asit üretim hızı metan üretim
hızına göre daha büyük olduğu için, çözünmüş organik madde konsantrasyonundaki
ani artış, asit üretiminin artması sonucu sistemde asit birikimine yol açmaktadır.
Böyle bir durum bir sonraki adım olan metan üretimi safhasında inhibisyona sebep
olabilmektedir. Asit üretimine paralel olarak, protein ve aminoasitlerin
ayrışmasından NH4’de açığa çıkmaktadır. Amonyum konsantrasyonu genelde
17

havasız süreçlerde inhibisyona sebep olacak seviyede olmamakla birlikte azotça


zengin endüstriyel atıksularda problem oluşturabilmektedir [Speece, 1996].

Kompleks organik maddeler, suda çözünebilir daha basit organik maddelere


hidrolize olduktan sonra, asitojen bakteriler vasıtasıyla organik asitlere,
karbondioksite ve hidrojene fermente olurlar. Asitojen bakteriler metanojenlere göre
daha hızlı büyürler ve pH değişimine karşı çok fazla hassas değildirler. Asitojen
bakteriler fakültatif anaeroblar (oksijen mevcudiyetinde de yaşayabilen), zorunlu
anaeroblar veya her ikisinin karışımı olabilir [Demir ve ark., 2000].

Asitleşme safhası esnasında karbonhidratlar ve aminoasitler asitojen bakterileri


tarafından propiyonik, butirik ve valerik aside fermente olurlar (Çizelge 2.6.).
Organik asitlerin üretimi esnasında asetik asit, hidrojen ve karbondioksit de oluşur
[Demir ve ark., 2000].

Çizelge 2.6., Karbonhidratlardan ve Aminoasitlerden Uçucu Asitlerin Üretimi.

2.1.3.3 Asetat Üretimi

Asit üretimi esnasında oluşan propionat, butirat ve valerat gibi ürünler


metanojenik bakteriler için uygun besi maddeleridir. Bu maddelerin asetata ve
hidrojene oksidasyonu için hidrojen kısmi basıncının, 10-3 atmosferin altında
tutulması gerekmektedir. Bu durum, metanojenler ve sülfat indirgeyici organizmalar
tarafından H2’nin hızlı bir şekilde tüketilmesiyle başarılır. Aksi takdirde, organik
18

asitlerin konsantrasyonları artarak ortamın pH’ını düşürür. Böylece arıtma tamamen


verimsiz hale gelir. Kararlı (stabil) şartlarda, karbondioksit, hidrojenle reaksiyona
girerek hidrojen konsantrasyonunun 10-3 atmosferin altında kalmasını sağlar. Asetat
üretimi safhasında gerçekleşen reaksiyonlar Çizelge 2.7.’de verilmiştir [Demir ve
ark., 2000].

Çizelge 2.7., Uçucu Asitlerden Asetat Üretimi

2.1.3.4 Metan Üretimi

Anaerobik ayrışmada son basamak metan fermantasyonudur. Bu safhada iki


kademe reaksiyon gerçekleşir. Birincisinde asetat, metan ve karbondioksite fermente
olur. İkincisinde ise asetat, metan ve karbondioksite çevrilir. Her iki safhada
meydana gelen ürünler ya gaz olarak çıkar ya da bikarbonat alkalinitesine dönüşürler
veya hidrojen ile birleşerek metan ve suyu meydana getirirler [Demir ve ark., 2000].

Şimdiye kadar 15 farklı metan bakterisi izole edilmiştir. Formik asit, asetik
asit, metanol ve hidrojen, çeşitli metanojen bakterilerin enerji kaynağı olarak
kullanılmaktadır. Asetik asit ve hidrojen, metan oluşumu için ana besi maddesi
olarak hizmet görür. Anaerobik arıtmada oluşan metanın yaklaşık %72’si asetatın
bölünmesinden meydana gelir. Geriye kalan %28’lik miktar ise CO2 indirgeyici
metanojenler tarafından enerji kaynağı olarak kullanılan hidrojenin karbondioksiti
indirgenmesinden meydana gelir. Çizelge 2.8.’de çeşitli ürünler vasıtasıyla metan
oluşumu görülmektedir [Demir ve ark., 2000].

Moleküler hidrojen anaerobik arıtmada önemli bir ara üründür. Metan


üretiminin %30’u, CO2’nin moleküler hidrojen (H2) kullanılarak indirgenmesiyle
oluşur. Fakat hidrojen konsantrasyonu yüksekse organik maddelerden üretilen
propiyonat ve bütirat konsantrasyonu artarken asetatta parçalanma işlemi yavaşlar ve
sonuç olarak bu maddelerin birikimi artar. Anaerobik reaktörde hidrojen
19

konsantrasyonu reaksiyonlarda oluşan hidrojen üretimi ya da metanojenlerin


inhibisyonu sonucu artar. Düşük hidrojen konsantrasyonda fazla elektronlar için
protonlar elektron alıcı olarak tercih edilir ve sonuçta moleküler hidrojen ve ilaveten
asetat ve CO2 oluşur [Demir ve ark., 2000].

Çizelge 2.8., Çeşitli ürünler vasıtasıyla metan oluşumu.

Metan üretimi yavaş bir süreçtir ve genellikle havasız arıtmada hız sınırlayıcı
kademe olmaktadır. Ancak metan üretim safhasının her zaman hız sınırlayıcı olması
söz konusu değildir, bazı durumlarda hidroliz safhası daha kritik olabilmektedir.
Havasız reaktörlerde üretilen metanın takriben % 30’u H2 ve CO2’den, % 70’i ise
asetik asitin parçalanmasından oluşmaktadır. H2 ve CO2’den metan üreten bakteriler,
asetik asit kullanan bakterilere oranla çok daha hızlı bir şekilde çoğalmaktadır
[Öztürk, 1999]. Dolayısı ile ortamda yeterli H2 ve CO2’nin bulunduğu ve H2’nin
kısmi basıncının uygun olduğu koşullarda, bu yolla CH4 üretimi devam etmektedir.
Metan bakterileri, fizyolojik yapıları gereği en etkili şekilde pH~ 6,7-8,0 aralığında
faaliyet göstermektedirler.

2.1.3.5 Mikroorganizmalar arasındaki İlişkiler ve Faz Ayırımı

Anaerobik arıtımın, kısaca dört adımda üç grup mikroorganizma tarafından


gerçekleştirildiği söylenebilir [Demir ve ark., 2000]. Bunlar:

1- Asidojenler: Yüksek çoğalma hızına sahip, bakteriyel dönüşüm oranı


nispeten yüksek ve birçok besi maddesini kullanabilir.
20

2- Asetojenler: Düşük çoğalma hızına sahip, bakteriyel dönüşüm oranı düşük,


az sayıda besi maddesini kullanabilir ve sadece oldukça düşük hidrojen miktarlarında
çoğalabilir.

3- Metanojenler: Düşük çoğalma hızına sahip, bakteriyel dönüşüm oranı


düşük, az sayıda besi maddesini kullanabilir ve hidrojen kullanma eğilimine
(affinitesine) sahiptirler.

Proses şartlarının optimizasyonunda iki durum söz konusudur. Birincisinde


bütün reaksiyon zincirleri aynı reaktörde gerçekleştirilir ve işletme şartları en yavaş
ilerleyen adıma göre düzenlenir. Tek fazlı proses olarak adlandırılan bu işlemde
genellikle metanojenik ve asetojenik bakteriler dikkate alınır. İkinci alternatifte,
reaksiyonlar farklı reaktörlerde gerçekleştirilir ve her bir grup bakteri için en uygun
şartlar hazırlanır. Anaerobik arıtmada hidroliz ve asidifikasyon aynı bakteri grubu
tarafından gerçekleştirildiğinden bunların fiziksel olarak ayrımı söz konusu değildir.
Asetojenler ve metanojenlerin de fiziksel ayrımı imkansızdır. Çünkü asetojenler
yüksek hidrojen konsantrasyonlarında çoğalamaz. Bu nedenle sadece bir şekilde
fiziksel faz ayrımı mümkündür. İki fazlı proseste, birinci reaktörde asidojenler yer
alır ve hidroliz olayı ve asidojen reaksiyonlar gerçekleşir. İkinci reaktörde ise
asetojen ve metanojen reaksiyonlar meydana gelir [Demir ve ark., 2000].

Havasız reaktörlerde arıtma sürecinin durumu biyogazdaki H2


konsantrasyonunun izlenmesi suretiyle hassas bir şekilde açıklanabilmektedir. Gaz
fazındaki H2 konsantrasyonunun artması halinde hidrojen kullanan bakterilerce CO2
ve H2’den CH4 üretimi azalmaktadır [Öztürk, 1999]. Bu en basit şekilde glikozun şok
yükler halinde beslenmesi sonucu havasız reaktörlerde oluşan aşağıdaki reaksiyon
(Şekil 2.2.) ile ifade edilmektedir:

Şekil 2.2., Glikozun Parçalanması


21

Sisteme glikoz ani olarak verildiğinde, fermentasyon (asit) bakterileri bu şok


yüke kısa sürede uyum göstererek yukarıdaki reaksiyona göre asetik asit
üretmektedirler. Bu durum pH’ı düşürmekte ve metan bakterilerinin rol oynadığı
reaksiyonların hızını yavaşlatarak ortamda H2 birikmesine yol açmaktadır [Öztürk,
1999]. Reaktörde H2 konsantrasyonunun artması;

1. Toplam asit üretim hızının düşmesine yol açmaktadır. Bu halde


sistemin kararlı hale dönebilmesi için ilave zamana ihtiyaç
duyulmaktadır.

2. Bütirik ve propiyonik asit konsantrasyonlarının artmasına sebep


olmaktadır. Bu da asetik asit üretimini ve asetat kullanan metan
bakterilerinin CH4 üretmelerini engellemektedir.

3. Hidrojen konsantrasyonunun daha da artması propiyonik asit üretimini


hızlandırmakta ve bunun sonucunda reaktörde pH daha da düşmektedir.

Kompleks organik maddelerin metana dönüştürülmesi, söz konusu 3 bakteri


grubunun ortak çalışmasını gerekli kılmakla birlikte hidrojen üreten ve hidrojen
kullanan bakterilerin de özel önemleri vardır. Hidrojen üreten ve hidrojen kullanan
bakteriler için hidrojenin kısmi basıncı ile serbest enerji seviyesi arasında bir ilişki
bulunmaktadır. Buna göre reaksiyonların verimli bir şekilde gerçekleşebilmesi için
H2 kısmi basıncının yaklaşık olarak 10-4-10-6 atm aralığında olması gerekmektedir.
Bu düşük basınç ortamında hidrojen kullanan metan bakterileri için gerekli enerji,
kısmi basıncın 1 atm olması haline göre önemli ölçüde azaltılmış olmakta ve sonuç
olarak reaksiyonun gerçekleşmesi kolaylaşmaktadır. Diğer bir deyişle birim hacim
H2’yi kullanmak için gerekli bakteri miktarı daha da azalmaktadır. Anaerobik
arıtmayı gerçekleştiren bakterilerden maksimum düzeyde faydalanabilmek için
reaktörde optimum çevre şartlarının sağlanması gerekir. Bu koşullar Çizelge 2.9.’da
özetle görülmektedir. Parantez içerisindeki değerler optimum değerlerdir [Öztürk,
1999].
22

Çizelge 2.9., Anaerobik mikroorganizmalar için optimum çevre şartları.

Parametre Optimum Şartlar


Arıtılan atığın Karbon, temel (N, P) ve iz elementler (Cu, Mo, Fe gibi)
bileşimi dengeli olmalı, O2, NO3, H2O2, SO4 gibi oksitleyici maddeler,
toksik maddeler ve inhibitör elementler içermemelidir.

KOİ/N/P 300/5/1
pH 6,5-8,2
Sıcaklık 25-40 (35-37) °C, mezofilik ve 50-65 (55) °C, termofilik
Alkalinite 1000-4000 (2000) mg CaCO3/l
TUA <1000-1500 mg/1 asetik asit
(toplam uçucu asit)
TUA/Alkalinite <0,1

2.1.4 Anaerobik Artımda Kullanılan Reaktör Tipleri ve Prosesler

Çeşitli anaerobik reaktör tipleri atıksuların arıtılması için biyolojik vasıtalar


olarak kullanılmaktadır. Her bir farklı tasarım kendine ait çamur bekleme
süresi/hidrolik bekleme süresi oranını içerir. Çamur bekleme süresi biyolojik
sistemlerde temel tasarım parametresidir. Maksimum çamur bekleme süresi proses
stabilitesi ve minimum çamur üretimi için arzu edilir. Minimum hidrolik bekleme
süresi reaktör hacmini minimize eder ve böylece ilk yatırım maliyeti azalır [Demir ve
ark., 2000].

Anaerobik arıtmada kullanılan reaktörler genel olarak iki guruba ayrılır:


1- Sabit filmli reaktörler,
2- Askıda büyüyen biyokütleli sistemler.

Birincisinde biyokütle inert maddelere film olarak bağlanmış bakterileri


kapsar. İkincisinde reaktör içinde granüle veya flok olarak askıda halde bulunan
mikroorganizmalar mevcuttur [Demir ve ark., 2000].

Hacimsel organik yükün olabildiğince artırılarak havasız reaktör hacminin


küçültülmesi ve karşılaşılan problemlerin en aza indirilmesi amacıyla çeşitli havasız
arıtma sistemleri geliştirilmiştir. Havasız arıtma alanında uygulanmakta olan başlıca
reaktör tipleri Şekil 2.3’te verilmektedir [McCarty ve Ritmann, 2001]. Ayrıca yaygın
23

olarak kullanılan çeşitli reaktör tiplerinin organik yük ve KOİ giderme verimleri
bakımından genel karşılaştırmaları Çizelge 2.10.’da verilmektedir [Öztürk, 1999].

Çizelge 2.10., Proses/Reaktörlerin organik yük ve verim bakımından


karşılaştırılması

Reaktör Tipi Organik Yük (kg KOİ Giderme

KOİ/m3.gün) Verimi
(%)

Anaerobik temas proses


1-6 (3-5) 80–95

Anaerobik filtre 80–95


1-18(7-10)

Anaerobik akışkan yataklı


1-60(15-30) 80–90
reaktör
Yukarı akışlı anaerobik çamur
5-15(10-15) 85–95
yatağı

Membranlı anaerobik reaktör


1-30(15) 85–95

2.1.4.1 Tam Karışımlı Anaerobik Proses

Tam karışımlı, geri döngüsü olmayan ve basit yapıda bir reaktördür (Şekil 2.3.-
a). Çamur yaşı (SRT veya θC), hidrolik bekleme süresine (HRT veya θh) eşittir. Bu
sistemlerde, yavaş çoğalan metan bakterilerinin yıkanmasını önlemek için çamur
yaşının 10 günden az olmaması gerekmektedir. Pratikte bu süre 15-20 gün
alınmaktadır. Hacminin çok büyük olması ve çıkıştaki askıda madde
konsantrasyonunun yüksek oluşu gibi olumsuz yönleri dolayısıyla, klasik anaerobik
çürütücü günümüzde yerini diğer sistemlere bırakmaktadır [Erşahin, 2005].
24

Şekil 2.3., Anaerobik Arıtma Sistemleri [Erşahin, 2005]..

2.1.4.2 Anaerobik Temas (Kontakt) Prosesi

Havasız aktif çamur sistemi adı ile de bilinen bu prosesin klasik anaerobik
çürütücüden tek farkı çöktürme tankı ve geri devir düzeni ilave edilmiş olmasıdır
(Şekil 2.3.-b). Böylece çamur yaşı artırılarak sistemin arıtma veriminin yükseltilmesi
ve sistem hacminin azaltılması sağlanmaktadır. Bu sistemin uygulamadaki en büyük
sorunu anaerobik çamurların çöktürülmesindeki zorluklardır. Askıda katı madde
25

cinsiden çamur konsantrasyonunun 12.000 mg/l’yi aşması durumunda çökelmede


ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden organik yükün 5 kg KOİ/m3.gün’ü
aşmaması istenmektedir.

2.1.4.3 Anaerobik Filtre Sistemleri (Aşağı ve Yukarı Akışlı)

Anaerobik filtre, içerisinde kırma taş veya plastik dolgu maddesi bulunan,
yukarı akışlı veya aşağı akışlı tasarlanabilen bir anaerobik reaktördür (Şekil 2.3.-c,
d). Dolgu malzemesi bakterilerin tutunması için büyük bir yüzey sağlamaktadır.
Yapılan çalışmalar, anaerobik filtrelerdeki mevcut biyokütlenin hemen hemen %
60’ını filtre malzemesi boşluklarında biriken biyokütlenin oluşturduğunu ve organik
madde gideriminin çoğunluğunun bu kısımdaki mikroorganizmalarca
gerçekleştirildiğini göstermektedir [McCarty ve Ritmann, 2001].

Anaerobik filtrelerde çok yüksek değerlere varan (1.000.000 mg/1) biyokütle


birikimi elde edilebilmektedir. Bu sistemlerde çeşitli inhibitörler karşısında biyokütle
kaybı sınırlı olup, sistemin yeni durumlara adaptasyonu daha rahat olabilmektedir.
Buna karşılık anaerobik filtrelerin, biyofilm oluşumunun zaman alması, yüksek
oranda askıda katı madde içeren atıklarla kısa sürede tıkanarak ölü hacimler ve
kanalların oluşması nedeniyle işletme zorluklarının ortaya çıkması ve özellikle
sentetik dolgu malzemelerinin pahalı oluşu gibi olumsuz yönleri mevcuttur. Aşağı
akışlı sitemde ise besleme yukarıdan yapıldığından dolayı katı parçacıklar üst tarafta
birikmektedir; çünkü bu kısımda substrat konsantrasyonu ve biyolojik büyüme daha
fazladır. Böylece gaz sirkülasyonu ile üst bölgeden katı madde giderimi daha kolay
olabilmektedir. Fakat aşağı akışlı sistemde çıkış suyunda biyokütle kaybı daha fazla
olmaktadır [McCarty ve Ritmann, 2001].

2.1.4.4 Akışkan Yataklı Anaerobik Arıtma Prosesi

Bu tip reaktörlerde biyokütle akışkan haldeki 0,1-0,6 mm çaplı kum, antrasit,


aktif karbon gibi ince tanecikli yatak malzemesi üzerinde tutulmaktadır (Şekil 2.3.-
e). Akışkan haldeki yatak malzemesinin yüzey alanı 2000-5000 m2/m3 gibi yüksek
değerlere, biyokütle konsantrasyonu da 30.000 mg/l’nin üzerine çıkabilmektedir.
Çok yüksek organik yükler (40-60 kgKOİ/m3.gün) uygulanabilen ve hidrolik
bekletme süresini 1,5-3 saate indirilebilen bu sistemin en önemli olumsuz yanı,
26

yatağı akışkan halde tutmak için yaptırılan geri devir sebebiyle işletme enerji
maliyetinin yüksek olmasıdır. Bununla birlikte bu sistem, özellikle seyreltik atıkların
arıtılmasında başarı şansı en yüksek anaerobik arıtma prosesi olarak görülmektedir
[Erşahin, 2005].

2.1.4.5 Yukarı Akışlı Anaerobik Çamur Yatağı Prosesi

Anaerobik filtrelerdeki sentetik dolgu malzemesinin pahalı oluşu, askıdaki


maddelerle tıkanma ve kanallanma gibi problemlerin oluşması, büyük debilerdeki
aşırı yük ve biyokütle kaybı gibi olumsuzlukları içermeyen, içerisinde yatak
malzemesi bulunmayan bir sistemdir (Şekil 2.3.-f). Bu sistemlerde arıtma, reaktörün
alt kısmındaki çamur yatağı ile bunun üst kesimindeki çamur örtüsünce
gerçekleştirilmektedir. Beslenen atığın organik madde içeriğine bağlı olarak, kuvvetli
atıklarda çamur yatağı; seyreltik atıklarda ise çamur örtüsü arıtmada ağırlıklı rol
oynamaktadır. Evsel atıksulara da uygun olan bu sistemler ile 40.000 mg/l’nin
üzerinde biyokütle konsantrasyonlarına ulaşılabilmektedir. Çökelme hızı çok yüksek
ağır aktif granüler çamur yatağı sayesinde, hidrolik bekleme süresinin 3-4 saat gibi
değerler alması halinde bile biyokütle kaybı olmaksızın sistem işletilebilmektedir. Bu
sistemler, yüksek verimi ve basitliği sebebiyle özellikle gelişmekte olan ülkeler başta
olmak üzere dünyada en yaygın uygulama alam bulan sistemlerdir [Erşahin, 2005].

2.1.4.6 Anaerobik Çamur Yataklı Filtre

Anaerobik çamur yataklı filtre, alt kısım havasız çamur yatağı üst kısım ise
havasız filtre olarak teşkil edilen bir reaktördür (Şekil 2.3.-g). Filtre kısmının hacmi
toplam hacmin % 50-70’i arasında değişebilmektedir. Bu tip reaktörlerde biyolojik
arıtmanın çok büyük kısmı alt kısımdaki havasız çamur yatağında
gerçekleştirilmektedir. Üstteki filtre ise genellikle lamelli bir çökeltici gibi katı/sıvı
ayrımım sağlamakta ve reaktörden biyokütle kaçışını azaltmaktadır. Ancak bu
sistemler için, dolgu malzemesi içinden geçen biyogazın neden olduğu türbülans
sebebiyle, çökelme fonksiyonunun beklenen seviyede olmadığı ve bu yüzden dolgulu
kısmın reaktör dışında ayrıca yer almasının daha faydalı olacağı belirtilmektedir
[Erşahin, 2005]. Bu sistemlerde filtre dolgu malzemesi olarak özgül yüzey alanı 100
m2/m3 civarındaki ticari plastik malzemeler kullanılmaktadır. Anaerobik çamur
27

yataklı filtrenin 5-10 kgKOİ/m3.gün’lük organik yüklerde başarı ile çalışan birçok
örneği bulunmaktadır [Erşahin, 2005].

2.1.4.7 Membranlı Anaerobik Arıtma Prosesi

Ana kısmı tam karışımlı anaerobik bir reaktörden oluşan bu sistemde, katı
madde ayrımında çökeltme yerine ultrafıltrasyon birimi kullanılmaktadır (Şekil 2.3.-
h). Ultrafıltrasyon birimindeki gözenekli sentetik membran zar üzerinden akarken
suyu alınan çamur hemen sisteme geri döndürülmekte ve böylece çamur yaşı
istenildiği kadar artırabilmektedir. Genelde KOİ değeri 10.000 mg/l’nin üzerindeki
çok konsantre ve debisi nispeten küçük endüstriyel atıksular için uygun olan bu tür
sistemlerle, aşı çamuruna bağlı olmaksızın 1-2 hafta sonunda 10-15 kg
KOİ/m3.gün’lük organik yüklemelere ulaşılabilmektedir [Öztürk, 1999].

2.1.4.8 İki Kademeli Anaerobik Arıtma Sistemleri

Anaerobik arıtma sistemleri (Şekil ), asit ve metan üretiminin tek bir reaktörde
meydana geldiği tek kademeli reaktör şeklinde uygulanmak yerine, bu iki kademenin
ayrıldığı iki kademeli (asit reaktörü-metan reaktörü) reaktörler tarzında da
uygulanabilmektedir. Son yıllarda bu yöndeki uygulamaya eğilim artmaktadır. Faz
ayrımına gitmek suretiyle anaerobik arıtmada organik yükün % 50’ye yakın oranda
artırılması mümkündür. Böyle bir uygulama ile toplam hacimde de % 30-40 oranında
bir küçülme sağlanabilmektedir. Tam karışımlı bir havasız tank veya derin havasız
lagün rahatlıkla asit reaktörü olarak kullanılabilmektedir (Şekil 2.3.-i).

İki kademeli ve tek kademeli anaerobik reaktörler için işletme durumlarının


genel karşılaştırılması Çizelge 2.11.’te verilmektedir. Ayrıca yaygın olarak kullanılan
anaerobik arıtma sistemlerinin çeşitli yönlerden karşılaştırılmaları da Çizelge 2.12 ve
Çizelge 2.13’te verilmektedir [Öztürk, 1999].
28

Besleme Tanki Asidifikasyon Tanki Metan Reaktörü

Şekil 2.4., İki aşamalı anaerobik arıtma sistemi [Murnleitner, E., 2001].

Çizelge 2.11., Tek kademeli ve iki kademeli sistemlerin işletimlerinin


karşılaştırılması.

Tek Kademeli İki Kademeli


Avantajları -Daha az yatırım maliyeti, -Daha hızlı işletmeye alma,
-İşletme ve kontrol -Prosesin daha kararlı olması,
kolaylığı, -Arıtma veriminin daha yüksek
olması,
-Katı organik maddelerin daha iyi
parçalanması,
Dezavatajları -Daha uzun sürede işletime -Daha yüksek yatırım maliyeti,
Alma, -Kontrolü daha zor oluşu,
-Daha kararsız proses, -pH’ın sürekli kontrolü gerekliliği.
-Organik yük değişimlerine
daha hassas oluşu.
29

Çizelge 2.12., Yaygın kullanılan anaerobik arıtma sistemlerinin karşılaştırılması.

Karakteristik Yukarı akışlı Anaerobik filtre Anaerobik


Davranış anaerobik akışkan yataklı
(- Yetersiz, + İyi, ++ Çok iyi) çamur yatağı reaktör

İşletmeye alma - - -
Biyokütle (çamur) gelişimi ++ +(+) ++
Sıvı fazın karışımı - ++ ++
Hidrolik şoklara karşı koyma - ++ ++
Organik şoklara karşı koyma + + +
Tıkanmaya duyarsızlık ++ - ++
Biyokütle yüzme riski - + +
Askıda katılara duyarsızlık - + ++
Reaktörün kontrol ihtiyacı + + -

Çizelge 2.13., Yaygın kullanılan anaerobik arıtma sistemlerinin işletme


sorunları.

Yukarı akışlı anaerobik Anaerobik filtre Anaerobik akışkan yataklı


çamur yatağı reaktör

-Yatak genleşmesinin -Giriş akımının üniform -Yatak genleşmesinin


kontrol güçlüğü dağıtma zorluğu kontrol güçlüğü
-Değişken giriş suyu -Yatakta tıkanma ve -Giriş akımının üniform
özelliklerine bağlı proses kanallarıma riski dağıtma zorluğu
stabilitesi sorunu
-Şok yüklerde biyokütle -Filtrenin periyodik olarak -Biyokütle kopması ve
kaybı geri yıkanması gereği kaçması|
-İnert katı madde birikimi -inert katı madde birikimi -Akışkanlaşma
Özelliklerinin
değişkenliği
-Biyokütle kaçması -Çıkışta AKM çökeltilmesi -Sürekli geri devir gereği
ihtiyacı

2.2 Anaerobik Arıtma Konusunda Yapılan Araştırmalar

Husain A. tarafından yapılan araştırmada, çeşitli hayvansal atıkların dinamik


modellerle kararlı hal denklemlerine uygulanarak sonuçlar elde edilmesi ve
sonuçların karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Bunu yaparken tam karışımlı tank
reaktörünün kinetiği matematiksel olarak ortaya konulmakta, statik ve dinamik
30

olarak verilen toplam beş modelden bahsedilmekte ve bu modellere göre yapılan


hesaplama sonuçları karşılaştırılmaktadır. Anaerobik arıtma tanıtılarak matematiksel
olarak hesaplamalarda kimyasal ve biyolojik farklı karakteristik gösterdiğinden
bahsedilmektedir. Atıkların kimyasal karakteristikleri verilerek simule edilmektedir.
Yapılan simulasyon sonuçlarında oluşan metan gazı değerleri karşılaştırmalı olarak
sunulmaktadır.

Anaerobik arıtmada proseslerde, giren madde miktarı kısıtlı ve proses


parametrelerindeki yetersiz bilgiden dolayı, bir biyolojik atıksu arıtım süreci için
güçlü çıkış geri besleme izleme problemini oluşturduğuna işaret eden Anotelli. ve
arkadaşlarının yapığı çalışmada, biyolojik prosesin dinamik davranışlarının
matematiksel modeli dikkate alınmakta ve sınırlı çıkış geri besleme kontrolünün
tasarlanmasında doğrusal olmayan kontrol tekniklerini kullanmaktadır. Sonuçta
oluşan metan gazı akış oranı bilgisi kullanılarak ve seyreltme oranı ayarlanabilir
değişken olarak seçildiğinde kapalı çevrim sisteminin lokal asimptotik kararlılığı ve
lokal ayar noktası izlemesi sağlanmaktadır. Sonuç olarak doğrusal olamayan çıktı
geri besleme denetimi kanununun uyarlaması, tanımlanmakta, deneysel sonuçlar
sunulmaktadır [Anotelli R. et al, 2003].

Günümüzde faaliyette bulunan tesislerde proseslerin teşhisi ve izlenmesi için


uzman bir sistem gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Puñal, A. ve arkadaşları 2002
yılında anaerobik arıtma tesisi için uzman bir sistem geliştirmişlerdir. Burada
kullanılan arıtma tesisinde hibrid yukarı akışlı anaerobik çamur reaktörü
kullanılmaktadır. Uzman sistem için bir teşhis alogaritması sunulmakta ve tesise
programlanabilir sayısal kontrol ediciye ilgili program yüklenerek izlemesi
gerçekleştirilmektedir. Yapılan sistem sayesinde sensörleri, mekanik sistemlerin
durumlarını çevrimiçi olarak izlemek mümkün olmakta ve parametrelerin
değişimlerini baz alarak işlemin eğilimini belirmektedir.

Aceves-Lara ve arkadaşlarının 2004 yılında yaptıkları çalışmada, SQP olarak


isimlendirilen (başarılı dörtlü programlama) optimizasyon tekniğinin kinetik
parametreleri ve kazanç katsayılarını tahmin etmek için anaerobik sindirimin
modeline uygulanması anlatılmaktadır. Asimptotik ve doğrusal olmayan gözleme
dayanılarak iki adet hipotez üretilmektedir. Bu kabullerden bir tanesi Seyreltme oranı
31

üç substrat ve bunların karşılığı olan konsantrasyon değerleri sürekli ölçülebilir


olmalıdır. İkincisi ise sistem başlangıçta (t=0 anında) kararlı olmasıdır. Fransa
Narbonne alanında bulunan kırmızı şarap üreten bir işletmenin arıtma verileri
kullanılarak parametreler SQP metoduna göre belirlenmesine çalışılmıştır. Klasik
yaklaşıma göre daha hızlı ve verimli istatistiksel analiz yapıldığı anlatılmaktadır.

Vanrolleghem tarafından yılında yapılan çalışmasında anaerobik arıtmada


kullanılan sensörler alt başlıklar halinde genel olarak gözden geçirilmektedir. Yeni
ve eski teknolojilerin izlenmesi amacı ile hazırlanmıştır. Üniversite laboratuarlarında
yapılan deneysel konular üzerinden geçilmiştir. Sensörlerin işletim maliyetlerin
azaltılması için temiz ve bakımlı olması gerektiği vurgulanmaktadır (1995).

Çakır, ve arkadaşları 2003 yılında hazırlamış oldukları çalışmalarında


anaerobik arıtmanın modellenmesi ile ilgili bir literatür taramasının ardından dinamik
bir model geliştirerek sunmaktadırlar. Anaerobik proses, yukarı akışlı çamur yatağı
ve anaerobik filtreler hakkında bilgi verilmektedir. Monod denklemleri kullanılarak
sıvı gaz ve biyolojik fazlar için modeller oluşturulmuştur. Bunlara göre yapılan
simülasyonların sonuçları da verilmektedir.

Yine Vanrolleghem, 2003 yılında yayınladığı, ileri arıtma sistemleri kontrolü


modellenmesi isimli yazısında kullanılan tüm kontrol sistemleri hakkında alt
başlıklar halinde bilgi vermektedir. Sensörlerin kontrol sistemlerinin giriş ve çıkış
değerleri için anahtar rolünü oynadığı ifade edilmektedir. Sonuç olarak kontrol
sistemi; kontrol yapısının dizaynını desteklemeli, kontrol iyileştirilebilmeli, model
bazlı kontrol alogaritması olmalıdır.

Tönük, çalışmasında, orta ve kuvvetli endüstriyel atıksuların anaerobik


arıtımında sağlanan başarıların, araştırmacıları evsel atıkların anaerobik arıtımı
konusunda çalışmalar yapamaya yönlendirdiğini belirtmektedir. Yapılan çalışmanın
amacı, anaerobik yukarı akışlı çamur yataklı reaktörde evsel atıksuları arıtma
potansiyelini ortaya koymak, sistem performansını etkileyen hidrolik ve kinetik
faktörleri belirlemek ve deneysel sonuçlardan yaralanarak iklimsel koşullara göre
paket arıtma sistemleri geliştirmek olarak belirtilmiştir. Laboratuar şartlarında
yapılan 1,5 senelik çalışmaların sonuçları anlatılmaktadır (2004).
32

Blumensaat çalışmasında; iki aşamalı anaerobik sindirimin Uluslararası Su


Organizasyonu’nun oluşturduğu ADM1 modeli kullanılarak modellenmesini
anlatmaktadır. ADM1 modeli kullanılan standart denklemlerini ve parametrik
değerleri, kinetik eşitlikler kullanılan atıksuyun cinsine ve türüne göre hazırlanan
matrislerle gösterilmektedir. Sonuçlar karşılaştırmalarla yapılmış grafikler olarak
verilmektedir. ADM1’kullanılması ile ilgili bilgiler verilerek matematiksel açıdan
yapılabilecek hataların azaldığı, anlaşılırlığın arttığı anlatılmaktadır (2005).

Yordanova tarafından hazırlanan çalışmada iki aşamadan oluşan bulanık


mantık kontrollü anaerobik arıtma sisteminde verdiği ilk koşullar dahilinde beşinci
mertebeden durum denklemlerini kullanarak tesisi modellemiştir. Modellenen tesiste
bulanık mantık kontrol giriş ve çıkışları da başka bir kontrol ünitesi tarafından
iyileştirilmek amacıyla kontrol edilmektedir (süpervizör kontrol). Sonuç olarak
verilen referans değerler ve ilk koşullar dahilinde sistem oluşturulmuş, değişik
referans ve ilk koşullara göre sistemin çıkıştaki cevabı incelenerek karşılaştırılmıştır.
Burada bulanık mantıkla yapılan kontrolün yapılan ikinci aşama kontrolle birlikte
daha memnun edici sonuçlar verdiği aktarılmaktadır (2004).
33

3 ANAEROBİK SİSTEM PARAMETRELERİ

3.1 pH Değeri

pH bir çözeltinin asit veya baz olma özelliğinin şiddetini gösteren bir terim
olup çözeltide bulunan H iyonu konsantrasyonunu ve daha kesin bir ifade ile
hidrojen iyonunun aktivitesini göstermektedir. Bu parametre çevre mühendisliğinin
tüm uygulamalarında çok önemlidir. pH su temininde kimyasal koagülasyon,
dezenfeksiyon, su yumuşatma ve korozyonun önlenmesinde çok büyük önem taşır.
Endüstriyel ve evsel atıksu arıtılmasında pH kontrol edilmeli ve biyolojik yaşam
sağlamak için çok iyi bilinmeli ve kontrol edilmelidir. Yine evsel atıksu ve
endüstriyel kullanılmış suların arıtılmasında kimyasal koagülasyon, çamur
yoğunlaştırma, özel bazı kirleticilerin giderilmesi gibi işlemlerde çok önemlidir.
Diğer taraftan pH ile asidite ve alkalinite arasında büyük bir ilişki olduğu da dikkate
alınmalıdır [Samsunlu, 2005].

1766’da Cavendish hidrojeni buluncaya kadar asit ve bazlar tatlarından ve


çeşitli indikatörlerin rengini değiştirmelerinden tanınıyordu. Bazların ise, asitlerle
reaksiyona girdiğinde su üreten maddeler olduğu bilgisine dayanarak OH- içerdiği
daha sonradan anlaşılmıştır [Samsunlu, 2005].

1877’de Arrhenius iyonizasyon teorisini ortaya atınca, asitler hidrojen iyonu


vermek üzere suda iyonize olduğunda OH- iyonu veren maddeler olarak tanımlandı.
Kuvvetli asit ve bazlar ileri derecelerde iyonize olanlar, zayıf asit ve bazlar ise daha
az iyonize olanlar şeklinde tarif edildi [Samsunlu, 2005].

3.1.1 Hidrojen Konsantrasyonu Ölçümü

Elektrokimyasal yöntemle yapılan analizler yardımıyla, saf suyun 10 mol/L


konsantrasyonunda H+ iyonu içerdiği görülmüştür. Bu da aynı zamanda 10 mol/L
OH" iyonunun su içinde olması demektir. 1 mol su dissosiye olduğunda (iyonlara
parçalandığında) 1 hidroksil iyonu ve 1 hidrojen iyonu verecektir [Samsunlu, 2005]:
34

→ H + + OH −
H 2O ⎯⎯ (3.1)

denge bağıntısına göre, suyun dissosiasyon sabiti K,

K = [ H + ][OH − ] /[ H 2O] (3.2)

olacaktır. Burada su konsantrasyonu oldukça fazla olduğundan ve iyonizasyon ile


pek az etkilendiğinden sabit olarak (=1) alınır ve yukarıdaki bağıntı şu hale gelir:

[ H + ][OH − ] = KW (3.3)

Bu da saf su için,

[ H + ][OH − ] = 10−7.10−7 = 10−14 (3.4)

şeklinde bulunur ve bu değer su için iyonizasyon sabiti olarak tanımlanır [Samsunlu,


2005].

Uygulama: Kw = 10-14 olduğuna göre saf suya [H+] =10-1 olacak şekilde asit
ilave edildiğinde, [H+]=10-1 ve [OH-]=10-13 olacaktır. Çünkü 10-1.10-13=10-14’tür.
Tersine suya baz ilave edilerek [OH-]=10-3 ‘e yükseldiğinde [H+]=10-11 ‘e düşecektir.
[OH-] veya [H+] değeri ortam şartları ne olursa olsun hiç bir zaman sıfır olmaz
[Samsunlu, 2005].

3.1.2 pH Tanımı

Hidrojen iyonu konsantrasyonlarının molar konsantrasyon terimlerinde ifade


edilmesi oldukça zordur. Bu güçlüğü ortadan kaldırmak amacı ile 1909 yılında bu tip
değerlerin negatif logaritmalarının alınarak ifade edilmesi önerilmiştir [Samsunlu,
2005]. Böylece elde edilen değerler pH olarak ortaya konmuştur. Onun verdiği bu
sembol pH şeklinde düzeltilmiştir. Bu terim (3.5)‘teki gibidir.

pH = - log [H + ] veya log (1/[H + ]) (3.5)

Ayrıca, OH- konsantrasyonlarının (-) işaretli logaritmaları alınabilir ve bu


taktirde pOH ortaya çıkar. pH skalası çoğunlukla 0-14 sınırında ifade edilir. 25
°C’deki pH =7 değeri nötrlüğü ifade eder. Kw sıcaklıkla değiştiğinden nötrlüğün pH
değeri de sıcaklıkla değişir, tıpkı nötrlüğün 0 °C’de 7.5 ve 60 °C’de 6.5 olması gibi.
pH değerleri azaldıkça asit şartlar artar; pH değerleri arttıkça alkali şartlar artar. pH’ı
35

1 olan bir çözelti kuvvetli asidiktir ve pOH’ı 13 demektir. Aksine pH’ı 13 olan
çözelti ise şiddetli baziktir ve pOH’ı 1 dir [Samsunlu, 2005].

pH + pOH = 14 (3.6)

olarak ifade edilebilir [Samsunlu, 2005].

Şekil 3.1., Metanojenlerin reaktif aktivitelerinin (R) pH ile değişimi [Öztürk, 1999].

3.1.3 PH Ölçümü

pH değerinin tesbiti elektrometrik ve kolorimetrik yöntemlerle ölçülebilir.


Ölçüm kolaylığı nedeniyle elektrometrik yöntem standartlarda tercih edilmekte olup
hidrojen iyonu konsantrasyonunun potansiyometrik ölçümü hidrojen elektrodu ile
hassas olarak yapılabilmektedir.

Standart referans elektrod olan hidrojen elektrodu, üzeri platin oksitle


kaplanmış platin bir şeridin, 1 atm. basınçta hidrojen gazı geçirilen 1 normal (1.0 N)
hidrojen iyonu içeren HC1 çözeltisi içine konulması sureti ile elde edilir. Platin
üzerinde hidrojen gazı absorblanır. Bu sırada elektrod üzerine aktarılan elektrotlar
belirli bir elektrik potansiyeli oluştururlar. Bu elektrot tüm diğer elektrotlar için
referans olduğundan üretilen potansiyel sıfır kabul edilir ve Eo veya EH ile gösterilir
[Samsunlu, 2005].
36

1925 yılında keşfedilen cam elektrodu diğer iyonlar ile girişim olmaksızın
hidrojen iyonu konsantrasyonuna bağlı olarak potansiyel verir. Cam elektrodu pH
ölçümlerinde standart yöntem haline gelmiştir [Samsunlu, 2005].

Cam elektrodu kullanan pek çok pH metre çeşidi geliştirilmiştir. Taşınabilir


pille çalışan tiplerden oldukça hassas laboratuar tiplerine kadar çok çeşitli pH-metre
pH ölçümü için kullanılmaktadır. Her çeşit madde ile ekstrem şartlarda pH ölçümleri
özel önlemler alınarak yapılabilir. pH > 10’da ve yüksek sıcaklıklarda pH ölçümleri
en iyi şekilde özel cam elektrodları yardımı ile yapılabilir. pH-metreler normal
olarak, pH değerleri bilinen tampon çözeltiler yardımı ile standardize edilmeli ve
zaman zaman kontrolleri yapılmalıdır. Arazi çalışmaları için pille çalışan pH
metreler çok uygundur. Ayrıca, pH indikatörleri de arazi çalışmalarında
kullanılabilir. Çok çeşitli indikatörler, çeşitli pH seviyelerinde verdikleri değişik renk
karakteristikleri yardımı ile pH ölçümünde kullanılabilirler. Belli bir pH sınırında
belli renk değişimlerini gösteren indikatörü seçerek pH değerlerini hassas bir şekilde
belirlemek mümkündür [Samsunlu, 2005].

3.1.4 pH Verisinin Kullanımı ve Önemi

pH verisi asit veya baz şartların şiddetinin ölçüsü olan bir terimdir ve hidrojen
iyonu konsantrasyonu şeklinde değerlendirilmelidir. Tüm pratik amaçlar için
dönüşüm çok basit olmakla birlikte, unutmamak gerekir ki pH, konsantrasyonun
değil, iyon aktivitesinin bir ölçüsüdür. pH = 2 de [H+]=l0-2, pH=l0 da [H+]=10-10,
pH= 4.5 ta [H+]= 10-4,5 olmaktadır [Samsunlu, 2005].

pH, toplam asiditeyi veya toplam alkaliniteyi ölçmez. Bazı durumlarda, pOH
veya hidroksil iyonu konsantrasyonu da, çözeltide önemli olabilir. pOH değerleri,
(3.6) eşitliğinden faydalanılarak hesaplanabilir.

Ancak unutmamak gerekir ki, bir çözeltinin (OH) konsantrasyonu asla sıfıra
kadar düşürülemez. Aynı şekilde (H) konsantrasyonu da asla sıfıra kadar azaltılamaz.
pOH kavramı veya hidroksil iyonu konsantrasyonu, hidroksitlerin oluşumunu
kapsayan çökelme reaksiyonlarında özellikle önemlidir. Çevre mühendisliğinde
37

suların kireç ile yumuşatılması prosesinde ve kimyasal çökeltme prosesindeki


çökelme reaksiyonları bu tip reaksiyonlara örnek olarak verilebilir [Samsunlu, 2005].

Anaerobik arıtmada asidojenik gurup pH bakımından birçok özel durumu


içerir. Asidifikasyon en iyi pH>4.5 de gerçekleşmektedir. Asetojen ve metanojen
prosesleri ise yaklaşım olarak 6.5-8 arasındaki pH değerlerinde en iyi
performanslarını göstermektedir [Murnleitner, 2001].

3.2 Asidite

Asidite çözeltideki, karbondioksit ve diğer asitlerin ölçümü ile belirlenir.


Doğal suların çoğu, evsel atıksular ve endüstriyel atıksuların çoğu esas olarak
karbon-dioksit-bikarbonat sistemi ile tamponlanmışlardır. Bir suyun asiditesi, o
suyun bir bazı belirtilen bir pH değerine kadar nötralize edebilme kapasitesini
gösterir. Doğal suların büyük bir çoğunluğu zayıf asitleri içerir. Zayıf asitlerin en
önemlisi de anorganik karbon dengesinin oluşturduğu karbonik asittir (H2CO3).
Birçok zayıf asit için titrasyon eğrileri Şekil 3.2’de verilmiştir. Bu şekildeki karbonik
asit için titrasyon eğrisinden, pH değeri 8.5’e kadar yükselmeden, karbonik asit için
titrasyonun dönüş noktasına ulaşılmadığı gözlenir. Bu bilgiye dayanarak pH’ı 8.5’ten
düşük olan tüm suların asidite içerdiğini dikkate almak alışılagelmiştir. Çoğunlukla
fenolftalein dönüm noktası, pH 8.2-8.4’te referans noktası olarak alınır. Karbonik
asit için Şekil 3.2.’deki eğrinin incelenmesi, pH = 7.0’de belli bir miktarda
karbondioksitin nötralize olmadan kaldığını gösterir. Ayrıca aynı şekilden
karbondioksitin (karbonik asit) pH değerini yalnız başına 4.5’in altına
düşüremeyeceği görülür.

Şekil 3.3. kuvvetli asitler ve bazlar için titrasyon eğrisini göstermektedir.


Asidin nötralizasyonunun esas olarak pH 4.5’te tamamlandığı sonucuna varılabilir.
Böylece karbonik asit ve kuvvetli asitler için titrasyon eğrilerinin özelliğinden, doğal
suların asiditesinin karbondioksit sebebi ile veya kuvvetli mineral asitler nedeniyle
olduğu sonucuna varılır. Şekil 3.4.’te, su ve atıksu analizlerinde önemli olan asidite
türleri görülmektedir. pH 4.5’un altında mineral asidite, pH 4.5’un üzerinde CO2
asiditesi etkindir [Samsunlu, 2005].
38

Şekil 3.2., Zayıf asitler için titrasyon eğrileri [Samsunlu, 2005].

Şekil 3.3, Kuvvetli bazlar ve asitler için titrasyon eğrileri [Samsunlu, 2005].

Şekil 3.4., İçme suyu ve atıksu analizlerinde önemli asidite tipleri ve bunların
önemli olduğu pH sınırları [Samsunlu, 2005].
39

3.3 Alkalinite

Bir suyun alkalinitesi, o suyun asitleri nötralize edebilme kapasitesi olarak


tanımlanır. Alkalinite pH değerlerine karşı suların gösterdiği direncin bir ölçüsü
olması nedeni ile incelenen suyun tampon kapasitesini yansıtır. Doğal suların
alkalinitesi, zayıf asitlerin tuzlarından ileri gelir. Bunların başında yer alan
bikarbonatlar alkalinitenin en önemli şeklidir. Bikarbonatlar karbondioksitin
topraktaki bazik maddeler üzerindeki faaliyeti sonucu sularda oluşurlar. Doğal
sularda ayrıca boratlar, silikatlar ve fosfatlar gibi diğer zayıf asit tuzlan küçük
miktarlarda mevcut olabilirler. Ayrıca biyolojik parçalanmaya dayanıklı olan humik
asit gibi bazı çok rastlanan organik asit tuzları suda hidrolize olup, alkaliniteye
katkıda bulunabilir. Anaerobik sularda, anaerobik parçalanma ürünü olan propiyonik,
asetik ve hidrosülfirik asitler de alkaniteye katkıda bulunurlar. Bundan başka
amonyum iyonu ve hidroksitler de toplam alkaliniteye etki ederler.

Bazı durumlarda doğal sular, önemli miktarlarda karbonat ve hidroksit


alkalinitesi içerebilir. Bu durum özellikle alglerin ürediği yüzeysel sularda rastlanır.
Algler sudaki serbest veya iyonize haldeki karbondioksiti alırlar ve bunun sonucu
olarakta suyun pH'sını 9-10'a kadar yükseltirler. Kazan suları özellikle karbonat ve
hidroksit alkalinitesi içerebilirler. Kimyasal olarak arıtılmış sular, çok miktarlarda
karbonat ve hidroksit iyonları içerirler [Samsunlu, 2005].

Birçok madde suyun alkalinitesine katkıda bulunmakla beraber, doğal sularda


alkalinitenin en önemli kısmı, üç türde maddeden ileri gelmektedir. Bunları pH
değerlerinin yüksek oluşuna göre şu şekilde gruplandırabiliriz: 1. Hidroksitler 2.
Karbonatlar ve 3. Bikarbonatlar. Pratik uygulamalar için; doğal sularda diğer
maddelerden ileri gelen alkalinite önemli değildir ve ihmal edilebilir. Suların
alkalinitesi esas olarak zayıf asitlerin tuzlarından ve kuvvetli bazlarından ileri gelir.
Alkalinite suyun tamponlama kapasitesinin bir ölçümüdür ve atıksu arıtma
uygulamalarında büyük ölçüde kullanılan bir özelliktir. Biyolojik sistemlerde pH
kontrolü karbondioksit ve bikarbonat dengesine ve dolayısıyla bikarbonatın
tamponlama kapasitesine dayanır. Bu nedenle alkalinite ölçümleri biyolojik arıtmada
ve çamurun çürütülmesinde çevresel şartların bir parametresi olarak önemlidir.
40

Kimyasal arıtma proseslerinde kullanılan maddeler alkaliniteyi etkilemektedirler.


Optimum dozaj miktarını sağlayabilmek için giriş suyu ile kimyasal işlem gören
suyun alkalinitesi ölçülerek gözlenmelidir [Samsunlu, 2005].

3.3.1 Alkalinitenin Önemi ve Ölçülmesi

Alkalinite halk sağlığı açısından az bir öneme sahiptir. Yüksek alkalinite içeren
sular, çoğunlukla tatsızdır. Bu tip sulan tüketen halk başka su temini arama yoluna
gider. Kimyasal olarak arıtılmış sular oldukça yüksek pH değerlerine sahip
olduklarından ve bazen standartlara uymadıklarından tüketiciler tarafından tepki
görürler. Bu nedenlerle, kimyasal olarak arıtılmış sular için standartlar
geliştirilmiştir. Bu standartlar genellikle fenolftalein, toplam ve aşın alkalinite
ölçümlerine dayanır ve içme sularının kalite kontrolünde önem taşır [Samsunlu,
2005].

Alkalinite volümetrik olarak N/50 H2SO4 çözeltisi ile suyun titrasyonunda


harcanan, hacimle ölçülür. Başlangıç pH'lan 8.3'den yüksek olan numuneler için
titrasyon iki kademede yapılır. Birinci kademede titrasyon, pH 8.2'nin altına düşene
kadar yürütülür. Bu noktada indikatör olarak ortama eklenen fenolftalein pembeden
renksiz hale dönüşür. İkinci kademede ise metil oranjın son dönüm noktasına karşı
gelen pH 4.5'a kadar titrasyona devam edilir. Numunenin pH'ı 8.3'den az olduğunda
ise pH 4.5'a kadar bir tek titrasyon yeterlidir. İlk kademe için dönüm noktası olarak
seçilen pH 8.3'de asit ilavesi ile (3.7)’deki reaksiyona göre karbonat iyonları,
bikarbonat iyonlarına dönüştürülür [Samsunlu, 2005].

CO32− + H + ⎯⎯
→ HCO3 (3.7)

İkinci kademe titrasyonda pH 4.5 dönüm noktasında, (3.8) deki reaksiyon


uyarınca bikarbobat, karbonik asite dönüştürülür [Samsunlu, 2005].

HCO3− + H + ⎯⎯
→ H 2CO3 (3.8)

Fenolftalein dönüm noktasına kadar ölçülen alkalinite pH 8.3 e kadar ölçülen


alkalinite Fenolftalein alkalinitesi olarak ifade edilir. pH 8.3’ün altında bikarbonat
iyonlan asit ile reaksiyona girer ve karbonik asite dönüştürülür. pH 4.5'e kadar
düştüğünde reaksiyon tamamlanır. Hidroksit, karbonat ve bikarbonat ile reaksiyona
girmek üzere gerekli asit miktarı toplam alkaliniteyi ifade eder. Toplam alkalinite
41

tayininde, stokiyometrik dönüm noktasındaki pH, numunede orijinal olarak mevcut


karbonat alkalinitesinin miktarı ile ilişkilidir. Alkalinite hesabı (3.9) ve (3.10)’daki
formüllere göre yapılır [Samsunlu, 2005]:

⎛ pH 8.3' e kadar ⎞
⎜ ⎟ 1000
Fenoftalein alkalinitesi (mg / l CaCO3 ) = ⎜ ml N / 50 H 2 SO4 ⎟ x (3.9)
⎜ Sarfiyatı ⎟ ml Numune
⎝ ⎠

⎛ Belirli pH değerine kadar ⎞ 1000


Toplam Alkalinite = ⎜ ⎟x (3.10)
⎝ sarfedilen toplam ml N / 50 H 2 SO4 ⎠ ml Numune

3.3.2 Alkalinite Verisinin Kullanımı

Alkalinite ile ilgili bilgiler, çevre mühendisliği uygulamalarında çeşitli


şekillerde kullanılırlar [Samsunlu, 2005].

Kimyasal Pıhtılaştırma, İçme sularının ve atıksuların kimyasal pıhtılaştırma


işlemlerinde kullanılan kimyasal maddeler, su ile reaksiyona girerek çözünmeyen
hidroksit çökeleklerini oluştururlar. Açığa çıkan hidrojen iyonu, suyun alkalinitesi ile
reaksiyona girer. Böylece alkalinite, kimyasal pıhtılaştırma maddesinin etkili
olabileceği pH sınırında suyu tamponlama görevi yapar. Etkili ve tam bir kimyasal
pıhtılaştırmanın olması için pıhtılaştırma maddesi tarafından açığa çıkarılan asidin
nötralizasyonu için aşın alkalinitenin suda bulunması gereklidir.

Su Yumuşatılması, alkalinite, kireç ve soda-kireç yöntemleri ile suların


yumuşatılması işlemlerinde gerekli miktarların hesabında önemli bir husustur.

Korozyon Kontrolü, alkalinite, korozyon kontrolunda önemli bir parametredir.


"Langelier Doyma İndeksi"nin hesabı için bilinmesi gereklidir.

Tamponlama Kapasitesi, alkalinite ölçümleri atıksuların ve çamurların


tamponlama kapasitelerinin değerlendirilmesinde kullanılır.

Endüstriyel Atıksular, çevre kirlenmesi ile ilgili yasal kurumlar,


kostik(hidroksit) alkalinitesi içeren suların, alıcı sulara deşarjını yasaklamıştır.
Belediyeler ise, kostik alkalinite içeren suların kanalizasyona deşarjını çoğunlukla
42

yasaklarlar. Alkalinite verisi atıksuların biyolojik arıtma için uygun olup olmadığını
belirlemede pH kadar önemli bir faktördür [Samsunlu, 2005].

3.4 Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı (BOİ)

Biyokimyasal oksijen ihtiyacı tayini, sularda mikroorganizmalarca


ayrıştırılabilen organik maddelerin miktarını belirlemekte kullanılan bir parametre
olup, bu maddelerin ayrıştırılması için gerekli oksijen miktarını belirtir. Ayrıca kısa
zamanda yapılabilen ve çok küçük organik madde konsantrasyonlarını belirlemeye
yarayan test Toplam Organik Karbon (TOK) tayinidir. Bu test şu anda çok
popülerdir. Bazı dirençli organik bileşiklerin oksitlenmesi mümkün olmadığından
değer düşük olur. Genelde BOİ'den küçüktür.

BOİ kavramı, aerobik organotrofik mikroorganizmalar için elverişli bir organik


karbon kaynağı içeren bir suyun kirletme potansiyelinin, bu sudan alınmış bir
numunede mikroorganizmaların gelişmeleri sırasında kullandıkları oksijenin
ölçülmesiyle belirlenmesine dayanır. BOİ biyolojik olarak ayrışabilmeleri koşuluyla
organik maddeler arasındaki farkları belirlemez. Ancak onların toplamı hakkında
bilgi verir. Bu açıdan BOİ kollektif bir parametredir[Samsunlu, 2005].

Su kaynaklarının kirlenme derecelerinin belirlenmesi, atıksuların kirletme


potansiyelinin saptanması ve arıtma sistemlerinin tasarımı ve işletilmesi gibi
konularda BOİ temel öneme sahip bir parametredir.

BOİ, aerobik şartlarda bakterilerin organik maddeyi parçalayarak stabilize


etmeleri için gereken oksijen miktarı olarak tanımlanabilir. BOİ testi, evsel ve
endüstriyel atıksuların kirlilik derecesini belirlemede yaygın olarak kullanılan bir
testtir. Arıtma tesislerine gelen kirlilik yüklerinin ve arıtma tesislerinin veriminin
hesabında BOİ neticeleri testi kullanılır. Organik maddenin ölçüsü olarak
biyokimyasal oksidasyon sırasında harcanan oksijen ele alınır. Sarf edilen oksijenin
fazlalığı, sudaki organik madde miktarının fazla olduğunu gösterir.

BOİ deneyi, aerobik oksidasyonda, 20 °C'de, karışık bir mikroorganizma


topluluğu tarafından kullanılan oksijen miktarının ölçümünü içeren bir yaşam
43

(Biyoassay) testidir. Tabiatta organik maddelerin mikroorganizmalarca ayrıştırılması


olayının laboratuvarda benzer bir ortamda gerçekleştirildiği bir biyo-deneydir.
Oksijenin sudaki limitli çözünürlüğü yüzünden (20 °C'de 9 mg/L), çok kirli sularda,
test sırasında kapta yeterli çözünmüş oksijen kalmasını temin için bu tip numunelerin
seyreltilmesi gereklidir. Bu test, biyolojik bir test olduğundan, işlem esnasında
çevresel koşulların canlı organizmaların fonksiyonlarını yapabilmelerine olanak
verecek şekilde uygun olması gereklidir. Bakteriyel büyüme için gerekli tüm besin
maddeleri (azot, fosfor ve bazı iz elementler gibi) ortamda bulunmalıdır. Bu nedenle,
belli miktarda atıksu, hazırlanan seyreltme suyu ile seyreltilerek 300 ml'lik özel BOİ
şişesine konur. Seyreltme suyu, fosfor tamponu (pH = 7.2), magnezyum sülfat,
kalsiyum klorür, demir üç klorür içerir ve çözünmüş oksijen ile doymuş haldedir.
Eğer, atıksu numunesinde atık organik maddeleri okside etmek üzere gerekli
mikroorganizma yok ise, ortama aşı mikroorganizmalar ilave edilir. Atıksu organik
madde (biyolojik besin) temin eder ve seyreltme suyu gerekli besin elementlerini ve
çözünmüş oksijeni sağlar. BOİ testinde genel reaksiyon, organik madde ve çözünmüş
oksijenin bakteriler tarafından alınıp, karbondioksit ve bakteri nüfusunda artış
olmasını sağlayan üremenin olduğu metabolizma reaksiyonudur. Burada meydana
gelen ikincil reaksiyon ise, bakteri hücrelerinin protozoalar tarafından besin olarak
tüketilip protozoa hücrelerinin oluşmasıdır. BOİ şişesindeki çözünmüş oksijenin
azalması doğrudan doğruya ayrışabilen organik madde miktarı ile ilgilidir. Evsel
atıksular gibi doğal olarak mikroorganizmaların mevcut olduğu hallerde, dışarıdan
ayrıca mikroorganizma eklemeye yani "aşı" ya gereksinme yoktur. Standart BOİ
testinde inkübasyon periyodu, 20 °C'de 5 gündür [Samsunlu, 2005]. Oluşan genel
reaksiyonlar şu şekildedir.

⎛ a b 3 ⎞ ⎛a 3 ⎞
Cn H a Ob N c + ⎜ n + − − c ⎟ O2 ⎯⎯
→ nCO2 + ⎜ − c ⎟ H 2O + cNH 3
⎝ 4 2 4 ⎠ ⎝2 2 ⎠
CO2 + NH 3 + H 2O
Organik Madde + O2 ⎯⎯⎯
Bakteri
→ + Bakteriyel yeni hücreler (3.11)
+ Kararlı son ürünler
⎯⎯⎯⎯⎯→ CO2 + Pr otozoa hücreleri
Çözünmüş oksijen
protoza

BOİ testinde oluşan reaksiyonlar, biyolojik aktivitenin sonucudur. Bu yüzden


reaksiyon hızı mikroorganizma topluluğu sayısı ve sıcaklığa bağlıdır. Metabolik
prosesler 20 °C'de test koşullarında günlerce devam edebilir. Teorik olarak organik
44

maddenin tam biyolojik oksidasyonu için sonsuz zaman gereklidir. Fakat pratik
amaçlarla reaksiyonun 20 günde tamamlandığı esas alınmıştır. Ancak, 20 gün
beklemek çok zaman alıcı olduğundan BOİ testinde 5 günlük süre kabul edilerek,
inkübasyon süresi 5 gün ile sınırlandırılmıştır. Bu nedenle test, BOİ5 adını almıştır.
Burada şunu belirtmek gerekir ki; 5 günlük değerler, toplam BOİ'nin ancak belli bir
kısmını vermektedir. Evsel ve endüstriyel atıksular ile yapılan araştırmalarda, 5
günlük, BOİ değerinin, toplam BOİ değerinin (nihai BOİ) %70-80 kadarı olduğu
bulunmuş ve bu sonuç yeterli olarak kabul edilerek, testte 5 günlük inkübasyon
periyodu seçilmiştir.

BOİ değerlerinin çevre mühendisliği uygulamalarında çok geniş bir uygulama


alanı vardır. Evsel ve endüstriyel suların kirlilik derecesini belirlemede kullanılan
esas testtir. Biyolojik olarak ayrışabilen organik maddelerin miktarını ölçmekte
kullanılan yegane test olması açısından da çok önemlidir. BOİ özellikle nehir
kirlenmesi kontrol çalışmalarında nehre gelen organik kirlilik yükünü belirlemede
ana kriterdir. BOİ testini nehirlerin kirliliği özümleme kapasitelerini ölçmede ve bu
tip sularda verilecek atıksuların kalitesini kontrolde kullanılır Atıksuların BOİ'si ile
ilgili veriler arıtma ünitelerinin projelendirilmesinde büyük önem taşır. Arıtma
metodunun seçiminde ve bazı ünitelerin boyutlarının belirlenmesinde kullanılır.
Ayrıca arıtma tesisleri çalışmaya başladıktan sonra çeşitli ünitelerin arıtma
verimlerinin değerlendirilmesinde BOİ testi sonuçları kullanılır.

Endüstrilerin ana kanalizasyon sistemine verdikleri kirlilik yükleri Avrupa


ülkelerinde büyük önem taşımaktadır. Endüstrilerin kanalizasyon sistemine (arıtma
tesisine) olan bu kirlilik etkileri oranında yerel kuruluşlara para ödemelerini öngören
kanunlar yapılmıştır. Endüstrilerin kirlilikleri oranında ödemeleri gereken miktarların
hesabında ise BOİ en önemli faktörlerden biridir. [Samsunlu, 2005].

3.5 Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ)

KOİ, evsel ve endüstriyel atıksuların kirlilik derecesini belirlemede kullanılan


önemli bir parametredir. Biyokimyasal oksijen ihtiyacı gibi ancak ondan farklı olarak
organik maddenin biyokimyasal reaksiyonlara değil redoks reaksiyonlanyla
oksitlenmesi esasına dayanır. Biyokimyasal oksidasyonun bazı organik maddelerde
45

çok hızlı cereyan etmesine karşılık diğer bazı maddelerde çok yavaş olması
mümkündür. Buna karşılık kimyasal oksidasyonda maddenin biyolojik olarak ayrışıp
ayrışmadığına ve ayrışma hızına bakılmaksızın bütün organik maddeler oksitlenir
[Samsunlu, 2005].

Kimyasal oksijen ihtiyacı çevre kirlenmesinde en çok kullanılan kollektif


parametrelerden biridir. Bu parametre ile atıksuların bünyesindeki organik maddeler,
kimyasal oksidasyonları için gerekli oksijen miktarı cinsinden belirlenir. Yöntem bir
kaç istisna dışında tüm organik maddelerin, kuvvetli oksitleyicilerle asit ortamlarda
oksitlenebilecekleri esasına dayanmaktadır. Oksidasyon ortamında karbonil organik
maddeler C02 ve H2O'ya, azotlu organik maddeler ise NH3'e dönüşürler [Samsunlu,
2005].

Ölçüm yöntemi bir redoks reaksiyonuna bağlı olduğu için, elektron transferinin
olmadığı reaksiyonlara giren maddelerin KOİ sinden söz etmek olanaksızdır.
KOİ'nin aynı amaçla kullanılmakta olan BOİ'ye göre en önemli üstünlüğü
laboratuarda kısa sürede belirlenebilmesidir. BOİ değerinin tespiti en az 5 gün
sürmesine karşılık, KOİ değeri yaklaşık 3 saat gibi kısa bir sürede ölçülebilmektedir
Bu nedenle birçok durumlarda BOİ yerine tercih edilir. Her iki parametre arasında
elli bir korelasyon vardır. Evsel atıksularda KOİ değeri BOİ5 'in 2 katı civarındadır.

Ancak KOİ deneyinde, biyolojik yollarla ayrışabilen ve ayrışamayan organik


maddelerin ayırt edilmesinin olanaksızlığı, bu parametre için en büyük sakıncadır.
KOİ deneyi esnasında organik madde tümüyle karbondioksit ve suya dönüştürüleceği
belirtilmişti. Örneğin biyolojik olarak çok kolay ayrışan glikoz ve oldukça yavaş
ayrışan lignin kimyasal olarak tamamen okside edilirler. Sonuç olarak daima KOİ
değerleri BOİ değerlerinden daha yüksektir.

KOİ testinde BOİ'de olduğu gibi suyun ister doğada, isterse biyolojik arıtmada
karşılaşacağı biyokimyasal reaksiyonları yerine, kimyasal reaksiyonlar
kullanılmaktadır. Bu nedenle KOİ parametresi, BOİ değeri ile ilişkilendirilmeli ve
ona bağlı olarak yorumlanmalıdır. Mesela, her ikisinin de KOİ değeri 1000 mg/L
olan iki atıksudan birinin BOİ5 konsantrasyonu 700 mg/L, diğerininki 100 mg/L
46

olması halinde, bu iki atıksuyun doğal ortamlarda veya mühendislik sistemlerinde


göstereceği davranış birbirinden çok farklı olacaktır [Samsunlu, 2005].

Kirletilmiş suların oksijen ihtiyacını ölçmek için çeşitli kimyasal maddeler


kullanılagelmiştir. Oksitleyici madde olarak geçmiş yıllarda KMnO4 çözeltileri
kullanılmıştır. Daha çok suyun "permanganat ihtiyacı" olarak bilinen bu parametre
güncelliğini kaybetmiştir. Ayrıca seryum sülfat, potasyum iyodat gibi oksitleyiciler
de kullanılabilmekle beraber, standart KOİ deneyi potasyum bikromatla sudaki
organik maddeyi oksitlemek suretiyle yapılır. Bu madde hem yeterince yüksek
oksitleme gücü, hem saf halde bulunabilirliği ve ucuzluğu ile tercih edilmektedir.
Ancak Cr2O72- 'nin yağ asitlerini oksitleme gücü yetersiz olduğu için, bu maddelerin
suda bulunabileceği durumlarda dikkatli olmak gerekir. Bu gibi durumlarda, ortamda
Ag+ iyonlarının bulunması katalitik etki yapmakta ve oksitlenme kolaylaşmaktadır.
Bu nedenle KOİ testinde, suya gümüş sülfat (Ag2SO4) eklenir. Bazı aromatik organik
maddelerin oksidasyonu ise hiçbir koşulda mümkün olmamaktadır [Samsunlu,
2005].

KOİ deneyi, bileşenleri iyi bilinen su ve atıksularda, bu maddelerin


konsantrasyonlarındaki değişmeleri incelemek üzere yaygın olarak kullanılır. Ayrıca
çeşitli nedenlerle BOİ testinin çok başarılı olmadığını bildiğimiz endüstriyel
atıksularda, arıtma tesislerinin çalışmasını denetlemede KOİ testine çok sık baş
vurulur. BOİ deneyi ile birlikte yapılacak KOİ deneyleri toksik durumların ortaya
çıkarılmasında ve biyolojik olarak indirgenemeyen organik maddelerin
belirlenmesinde oldukça faydalıdır.

3.6 Uçucu Yağ Asitleri (UYA)

3.6.1 Genel Bilgiler

Uçucu asitlerin tayini çoğunlukla anaerobik arıtma proseslerinin kontrolünde


yaygın bir şekilde kullanılır. Organik maddenin biyokimyasal olarak ayrışmasında
çok çeşitli saprofıtik bakteriler kompleks maddeleri hidrolize ederler ve düşük
molekül ağırlıklı bileşiklere dönüştürürler. Oluşan düşük moleküler ağırlıklı
bileşiklerin tümü kısa zincirli yağ asitleridir. (Asetik asit, propiyonik asit, bütirik ve
47

valerik asit, izovalerik ve kaproik asit gibi). Bu düşük moleküler ağırlıklı yağ asitleri,
uçucu asitler olarak ifade edilirler. Bunlar normal atmosfer basıncında distile
edilebilirler. Bu asitlerin ortamda artışı, eğer sistemde gerekli tamponlama kapasitesi
yoksa, pH düşmelerine ve böylece anaerobik arıtma prosesinin durmasına yol
açabilir [Samsunlu, 2005].

Uygun şartlarda çalışan anaerobik çürütme tesislerinde, organik maddenin


ayrıştırılmasında iki grup bakteri uyum içinde çalışmaktadır. Saprofıtik bakteriler
ayrışmayı asit kademesine kadar yürütürler ve daha sonra metan oluşturan bakteriler
dönüşümü, metan ve karbondioksit oluşumu ile tamamlarlar. Metan oluşturan
bakteriler yeterli sayıda mevcut olduğunda ve çevresel koşullar uygun olduğunda,
saprofıtik bakteriler tarafından üretilen son ürünler (uçucu asitler) metan bakterileri
tarafından hızlı bir şekilde kullanılırlar. Netice olarak mevcut doğal tamponların
nötralize etme yeteneğini aşarak ortamda biriktirilemezler ve pH metan bakterileri
için uygun sınırda kalır. Bu şartlar altında, çürüyen çamurun uçucu asit içeriği
çoğunlukla 50-250 mg/L arasındadır ve asetik asit şeklinde ifade edilir.

Metan oluşturan bakteriler doğada çok yaygın olarak bulunurlar ve daima bir
miktar, evsel atıksularda ve bunlardan elde edilen çamurlarda mevcuttur. Ancak
saprofitik bakterilerle sayıca mukayese edildiklerinde çok azdır. Bu nedenle daha
ziyade çamur çürütme amacı ile kullanılan anaerobik ayrışmanın başlangıcında, bir
miktar çürütülmüş çamur aşılama amacı ile geri döndürülür. Çünkü, ham çamurun
tamponlama gücü azdır. Diğer taraftan saprofit bakteriler, metan bakterilerinden çok
daha hızlı bir şekilde ürerler. Bu nedenle pH'nın düşerek ayrışmayı durdurması
önemli bir tehlikedir. Bu durum meydana gelirse, ortama kireç ekleyerek pH'yı nötral
bölgeye yükseltmek uygun olur. Bu nedenle metan parçalanmasının başlangıcı
esnasında çevre şartlarının kontrolü amacı ile pH ölçümleri ve uçucu asit tayinleri
gerekli olmaktadır.

Anaerobik çürütme ünitelerinin başarılı çalışması, metan ve saprofitik


bakteriler arasında yeterli bir denge elde edilmesine bağlıdır. Metan bakterileri çevre
koşullan ve gıda yükündeki değişimlerle oldukça yakın ilişkilidirler. Bu bakteriler
pH ve sıcaklık değişimlerinden, saprofitik bakterilerden daha fazla etkilenirler. Bu
48

iki faktörden birindeki değişim uçucu asitlerin bozunma hızında azalmalara neden
olur; neticede de uçucu asitler sistemde birikmeye başlarlar [Samsunlu, 2005].

Saprofitik bakteriler metan bakterilerinden daha hızlı bir şekilde çoğalabilirler.


Artan gıda yüklemeleri altında uçucu asitler; yavaş gelişen metan
mikroorganizmalarının onları kontrol edemeyecekleri kadar hızı bir şekilde meydana
gelirler. Bu durum sistemde uçucu asitlerin birikimine neden olur. Bu gibi hallerde
çamur; çamur çürütme ünitelerinden uzaklaştırılmalı veya taşınmalıdır. Bununla
beraber, büyük miktarlarda çamurun uzaklaştırılması ortamdaki metan
organizmalarının uçucu asitlerin bozunmasını sağlamaya yetmeyecek kadar
azalmasına neden olacaktır ve ortamda uçucu asitlerin birikimi olayı meydana
gelecektir. Yukarıda belirtilen nedenlerle çürütme ünitelerinde uçucu asit tayinleri,
bu ünitelerin düzgün çalışıp çalışmadığını kontrol etmede en önemli unsur
olmaktadır [Samsunlu, 2005].

3.6.2 Uçucu Asitlerin Ölçülmesi

Uçucu asitlerin tayininde üç yöntem kullanılmaktadır. Bunlardan biri, kolon


kro matografı yöntemi, diğer ikisi distilasyona dayanan yöntemlerdir. Standart
yöntem olarak kabul edilmemesine rağmen gaz kromotografı ve iyon kromotografi
yardımıyla da ölçümler yapılmaktadır [Samsunlu, 2005].

Kolon kromatografisinde iki faz mevcuttur. Karışım birisi katı absorblayıcı faz,
birisi hareketli sıvı organik bir çözücü faz olmak üzere iki ayırıcı ile muamele edilir.
Numune katı fazla doldurulmuş bir kolondan geçerken arkasından hareketli faz
dökülür, numune ve hareketli faz birlikte akarken katı faz üzerinde uçucu asit ler
miktar ve türlerine göre ayrılırlar. Bu amaçla, asitlendirilmiş numune kısa bir kolona
doldurulmuş kuru silisik asit katı fazı üzerinden kloroform - bütanol sıvı karışımıyla
birlikte geçirilerek ayrılır. Sıvı organik faza geçen uçucu asitler de, metanollü NaOH
karışımı ile, fenolftalein indikatörünün dönüm noktasına kadar titre edilerek
ölçülürler.

Doğrudan distilasyon yöntemi rutin tayinlerde sık olarak kullanılır. Normal


çamur 6.5 - 7.5 pH 'a sahiptir. Organik asitler bu çamurda iyonik haldedir ve
49

damıtılamazlar. Kuvvetli uçucu olmayan bir asit (sülfürik asit gibi) ilavesi ile organik
asitler, iyonize olmayan şekle dönüştürülürler

Çoğunlukla pH'ı, 1.0'e kadar indirmek üzere yeterli asit ilave edilir. Daha sonra
düşük moleküler ağırlıklı yağ asitleri distile edilir. Distile edilen asitler, kantitatif
olarak, standart NaOH çözeltisi ile fenolftalein dönüm noktasına kadar titrasyonla
tayin edilir.

Doğrudan distilasyon yönteminin bir çok kısıtlamaları, buhar distilasyon


yönteminin kullanılması ile giderilebilir. Bu yöntemde, çamurdaki katı maddeler
ayrılır ve tayin çamurun sıvı kısmında yapılır. Buhar ayrı bir ünitede elde edilir.
Distilasyon işlemi istenildiğince uzun süreli olabilir ve tüm asit distilatta elde
edilebilir. Belli bir zaman gerektiren bir yöntem olduğundan, daha çok araştırmalarda
kullanılan duyarlı bir yöntemdir. Distilattaki uçucu asitlerin tayini, diğer yöntemlere
benzer şekilde yapılır [Samsunlu, 2005].

3.6.3 Uçucu Asit Verilerinin Kullanılması

Uçucu asit tayinleri, organik maddenin anaerobik ayrışması hususunda ve


metan üreten bakterilerin optimum aktivitesi için en uygun çevre şartlan ile ilgili
bilgi sağlamada kullanılır. Anaerobik arıtma proseslerindeki araştırmaların çoğu,
özel olarak ayrışmaya giren maddenin tabiatına bağlı olarak, anaerobik arıtma
prosesi endüstriyel atıksulara uygulanmadan önce yapılmalıdır. Bu tip araştırma
çalışmalarında, uçucu asit verisinden yararlanılır. Anaerobik çürütme ünitelerinin
rutin kontrolünde uçucu asit verisinin önemi daha önce açıklanmıştır.

Atıksu arıtma tesislerinde, anaerobik çürütme ünitelerinde rutin kontrolde,


uçucu asit verisi yaygın olarak kullanılmaktadır. Yüksek hızlı çürütme proseslerinin
geliştirilmesi ile bu test gelecekte çok daha önemli hale gelecektir. Çürütme
tesislerinin kontrolünde uçucu asit testi uygun, çabuk ve ucuz olarak veri sağlar
[Samsunlu, 2005].
50

3.7 Sıcaklık

Anaerobik sistemde mikroorganizmaların büyüme oranlarında, yaşam


sürelerinde ve reaksiyonların hızında sıcaklık çok önemli bir parametredir. Tüm
bakteri gurupları farklı sıcaklıklarda büyürler. Metanojenik proseste (hidroliz den
ο
metanojene dönüşüm) 5-65 C ’de iş gördükleri bilinmektedir [Murnleitner, E.,
2001].

Ortamın sıcaklığı artırıldığında kimyasal reaksiyon hızlanmaktadır. Bu nedenle


sıcaklık arttırıldığında hücrelerin büyümeleri de hızlanır. Fakat büyük yapıda ki
proteinlerin nükleik asitlerin veya yağların fonksiyonlarını yitirdiği bir sıcaklık limiti
vardır. Aynı zamanda büyümeleri için minimum bir sıcaklık değeri vardır. Genellikle
organizmalar 30-40 ο C sıcaklık değerleri arasında büyürler. Ancak, değer
değişikliklerine göre temelde dört grupta toplanırlar. Mezofilik mikroorganizmaların
optimal büyüme sıcaklıkları 20 ile 50 ο C arasındadır; bunlar genellikle dünyanın ve
hayvanların normal ortak sıcaklıklarıdır. Psikrofilik bakteriler ise 15 ο C ’den düşük
bir sıcaklıkta iş görmektedir. Bu bakteriler oda sıcaklığında ölmektedirler. Termofilik
bakteriler ise 50 ο C ’nin üstünde çok iyi büyüme sağlarlar. Bazı bakteriler 75 ο C ’nin
üzerindeki sıcaklıklarda büyüdüklerinden dolayı bunlara da aşırı termofilik bakteriler
adı verilir [Murnleitner, E., 2001]. Şekil 3.5. de sıcaklığın spesifik biyogaz üretimine
etkisi gösterilmiştir [Roš, M. et al, 2003].
Gaz Üretimi (m3/kg )

Sicaklik(ο C )

Şekil 3.5., Sıcaklığın gaz üretimine etkisi.


51

4 SİSTEMİN MODELLENMESİ

Anaerobik arıtma sistemleri, içerdiği karmaşık (kimyasal ve biyolojik)


prosesler nedeniyle, modellenmesinde ve bu denklemlerin çözümlerinde farklı
yöntemler kullanılmasını gerektirmiştir. Bu bölümde bu sistemlerin matematiksel
olarak modellenmeleri ve gelişimi, simulasyon için kullanılacak sistem denklemleri
ve parametreleri incelenmiştir.

4.1 Anaerobik Arıtma Sistemi Modellenmesi

Sistemin statik ve dinamik davranışını matematiksel olarak ifade edebilmek


için bir çok model ortaya atılmıştır. Bunlar birinci mertebenden denklemler, basit
Monod denklemleri, geliştirilmiş Monod denklemleri kararlı hal ve dinamik
modeller gibi farklılıklar göstermektedir [Husain, A., 1998] Biyolojik büyüme
kinetiği, büyüme hızı ve organik madde (substrat) kullanım hızı olmak üzere iki
temel ilişkiye dayanmaktadır. Özellikle havasız arıtma gibi hız sınırlayıcı adımı olan
kompleks bir prosesin kinetiğinin incelenmesi ve modellemesinde mikrobiyolojik ve
biyokimyasal özellikler büyük önem taşımaktadır. Mikrobiyal büyüme üzerinde
büyümeyi sınırlandıran madde konsantrasyonunun etkisinin tanımlandığı pek çok
matematik model geliştirilmiştir.

4.2 Sistem Denklemleri

Biyokütle çoğalma hızı en temel hali ile [Husain, A., 1998];

dX
= µ. X (4.1)
dt

X= mikroorganizma konsantrasyonu (g/l)


µ = büyüme oranı (1/ gün)

Substrat kullanım hızı birinci derece eşitlik halinde denklem (4.2) de olduğu
gibidir. Burada q (1/gün): Substrat kullanım hız sabitidir. [Husain, A., 1998];

dS
= q. X (4.2)
dt
52

Y Büyüme verimlilik katsayısı denklem (4.3)’te olduğu ifade edilmektedir.


biyokütle ölüm hızı da spesifik mikroorganizma ölüm oranı b (1/gün) olmak üzere
denklem (4.4)’te olduğu gibi ifade edilir [Husain, A., 1998].

dX
Y= dt (4.3)
dS
dt

dX
= b. X (4.4)
dt

Buradan net biyokütle değişimi denklem (4.5) görülmektedir [Husain, A.,


1998].

dX dS
=Y − b. X (4.5)
dt dt

Mikroorganizma çoğalma kinetiği Monod Denklemleri ile ifade edilmektedir.

S
µ = µmax (4.6)
KS + S

Burada µmax (1/gün) maksimum büyüme oranını, Ks (gKOİ/l) ise yarı

doygunluk sabitini ifade etmektedir. Ks ile µmax arasındaki ilişki Şekil 4.1’de
görülmektedir [Öztürk, 1999]

Şekil 4.1., Besi Maddesinin (S) büyüme hızına etkisi [Öztürk, 1999].
53

Contois ifadesi, Monod Denklemlerine mikroorganizmaların popülasyon


yoğunluğunu belirleyen kütle transferinin etkisinin eklenmesi ile ifade edilir(4.7).
Buradaki K (1/gün) kinetik sabitidir[Husain, A., 1998].

S
µ = µmax (4.7)
K .X + S

Chen ve Hashimoto ifadelerinde ise Contois ifadesine girişteki substrat


değerinin etkisinin ilavesi ile geliştirilmiş bir modeldir. Burada So (g/l) girişteki
substrat miktarını ifade etmektedir. [Husain, 1998].

S
µ = µmax (4.8)
K .S0 + (1 − K ) S

Hashimoto ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmalar sonucunda sıcaklığın


maksimum büyüme oranı üzerindeki etkisi de denklem (4.9) ile ifade edilmektedir
[Hashimoto, et al, 1980]. Burada T oC cinsinden sıcaklığı ifade etemktedir..

µmax = 0.013.T (°C ) − 0.129 (20 < T < 60)


(4.9)

Hill ve arkadaşları tarafından geliştirilen Monod bazlı kinetik denklemler dört


adet durum uzay denkleminden oluştuğu için dördüncü mertebeden durum
denklemleri adını almaktadır. Bu denklemlerle (4.10) asidojenik ve metanojenik
durumlar belirlenmektedir [Antonelli R., et al., 2003].

dX 1
= [ µ1 − D ] X 1
dt
dX 2
= [ µ2 − D ] X 2
dt
(4.10)
dS1
= ⎡⎣ D( S1in − S1 ) − µ1k1 X 1 ⎤⎦
dt
dS 2
= ⎡ D( S 2in − S 2 ) − µ1k2 X 1 − µ2 k3 X 2 ⎤⎦
dt ⎣

Burada X 1 (g/l) asidojenik bakteri konsantrasyonunu, X 2 (g/l) metanojenik

bakteri konsantrasyonunu, S1 (g/l) substrat konsantrasyonunu (KOİ), S2 (g/l) uçucu

yağ asitleri konsantrasyonunu (UYA) ifade etmektedir. S1in (g/l) giriş substrat

konsantrasyonunu (KOİ), S2in (mmol/l) giriş uçucu yağ asitleri konsantrasyonunu


54

(UYA), D (1/gün) seyreltme oranı, k1 (gKOİ/g X1) KOİ yıkım verimi katsayısı, k2
(mmolUYA/grX1) UYA üretimi verim katsayısı belirtmektedir [Antonelli R., et al.,
2003].

Bernard ve arkadaşları tarafından geliştirilen modelde Hill’in geliştirdiği


modele gaz basıncı, toplam inorganik karbon ve toplam alkalinite ifadeleri ile pH
ifadesini de ilave etmektedir(4.11-4.12) [Bernard O, et al, 2001].

dZ
= D.( Z in − Z )
dt
dC
= D.(Cin − C ) − qc + k4 .µ1. X 1 + k5 .µ2 . X 2 (4.11)
dt
⎛ C − Z + S2 ⎞
pH = − log ⎜ K b ⎟
⎝ Z − S2 ⎠

qC = k La .(C + S 2 − Z − K H .PC )
φ − φ 2 − 4.K H .PT .(C + S2 − Z )
PC = (4.12)
2.K H
k6
φ = C + S 2 − Z + K H .PT + .µ2 . X 2
k La

Burada qc (litreCO2/litre.gün-1)karbondioksit gazı üretim oranını, KLa (1/gün)

sıvı gaz transfer katsayısı, KH (mol/(l.atm))Henry sabiti, PC (atm) karbondioksit

basıncı, PT (atm) toplam basınç, Kb eğilim oranı, Z (g/l) toplam alkalinite

konsantrasyonu, C (g/l) toplam inorganik karbon konsantrasyonu, k4, k5, k6 (mmol/g)


verim katsayılarını ifade etmektedir [Bernard O, et al, 2001].

Birden fazla substrat olması durumunda ve doğrusal olmayan tavır gösteren iki
mikrobiyolojik büyüme oranı µ1 ve µ2 denklem (4.13)’de olduğu gibidir [Antonelli
R., et al., 2003].

µm1S1
µ1 =
k S 1 + S1
(4.13)
µm 2 S2
µ2 =
kS 2 + S2
55

µm1 (1/gün), maksimum asidojenik biyokütle büyüme oranı, µm 2 (1/gün) maksimum


metanojenik biyokütle büyüme oranı, k S 1 (gKOİ/l) S1 ile alakalı doyum parametresi,

k S 2 (mmolUYA/l) S2 ile alakalı doyum parametresi, Q (litreCH4/litre.gün-1)


çıkıştaki spesifik biyogaz üretim oranını,

Q = Yg µ2 X 2 (4.14)

ifade eder [Yordanova,, 2004].

4.3 Sistem Denklemlerinin Çözümü

Doğrusal olmayan durum denklemlerinin çözülmesi için gereken ilk koşullar


ve parametrelerin başlangıç koşullarındaki değerleri Yordanova tarafından
verilmiştir. Bu değerler kullanılarak Bölüm 4.2’de belirtilen denklemler
MatLab/Simulink programında çözülmüştür.

Denklemde kullanılan parametreler matrisi ve kararlı hal değerleri:

q t = ⎡⎣ µm1 µm 2 k1 k2 k3 Yg k s1 k s 2 k4 k5 k6 k La K H K b ⎤⎦
(4.15)
q t =0 = ⎡⎣ 0.4 0.4 1 40 0.909 1 3.6 3.650.6343.6 453.0 2*10−6 ⎤⎦

Durum uzayı denklemleri için ilk koşullar X t = [ X 1 X 2 S1 S 2 Z C ] ,

X 0t = [ 0.36 3.18 15.66 0.18 1 1] şeklinde verilmiştir [Yordanova, 2004]. Seyreltme

oranı D ∈[0.25 0.75] aralığındadır.

S1in = 10 (g/l), S 2in = 4 (mmol/l), Zin=1 (g/l), Cin=1 (g/l) T=35oC alındığı
takdirde ve D=0.5 (1/gün) değeri için simülasyon sonucunda çıkıştaki spesifik gaz
üretim oranı Q. Şekil 4.1.’deki elde edilir. Bulunan grafik Yordanova’nın
çalışmasındaki kesikli sistem için bulduğu grafik ile şekil ve değer itibari ile aynıdır.
[Yordanova, 2004]. Gaz üretim oranı ilk başta belli bir değerden başlayarak artış
göstermekte tepe değerine ulaştıktan sonra da azalıp sıfıra inmektedir. Bunun nedeni
ise belli bir miktar arıtılacak atık su sisteme ilave edildikten sonra reaksiyon
başlamakta ve gaz üretimi maksimum olmakta arıtım bittikten yani arıtılacak madde
56

tamamen arıtıldığı zaman ise gaz çıkışı sıfıra inmektedir. Şekil 4.2 ve Şekil 4.3’te
D’nin değişimleri ile gaz üretim oranının değişimleri görülmektedir. Normal çalışma
sıcaklığı T=35oC’ dir.

Şekil 4.4’te D=0.5 (1/gün) için pH değişimi görülmektedir. Grafiğe


bakıldığında belli bir miktar arıtılacak madde (KOİ) sisteme dahil edildiğinde
sistemde aniden pH düşmektedir. Bu düşüş dışarıdan arıtılmak üzere sisteme verilen
atıksuyun pH değerine göre değişiklik göstermektedir. Reaksiyon başladıktan sonra
pH değeri optimum noktaya döndüğü görülmektedir. Arıtma bittikten sonra pH beli
bir değerde seyretmektedir.

Şekil 4.1., D=0.5 (1/gün) için spesifik gaz üretim oranı.


57

Şekil 4.2., D=0.3 (1/gün) iken Q değişimi.

Şekil 4.3., D=0.75 olduğunda gaz üretim oranının değişimi.


58

Şekil 4.4., D=0.5 (l/gün) için pH’ın zamanla değişimi.


59

5 ANAEROBİK SİSTEMLERİN KONTROL

EDİLMESİ

Anaerobik arıtma gibi doğrusal olmayan, zamana bağımlı sistemlerin, PID


gibi yalnızca klasik kontrol metotlarıyla bütün sistemin kontrolünü gerçekleştirmek
zordur. Bundan başka böyle karmaşık sistemlerde ilgili parametrelerin etkisinin
miktarı, klasik yöntemler için tamamen yeterli bir şekilde belirlenememektedir.
Örneğin iki aşamalı bir anaerobik sistemin asidifikasyon tankındaki pH değerinin
(bkz. Bölüm 2.2) kontrolü çok önem arz etmektedir. Kontrol sisteminin pH
değişimlerine çok hızlı ve etkin bir şekilde cevap vermesi gerekmektedir. Ancak
klasik kontrol yöntemleri sistem doğrusal olmadığından istenilen çabukluk ve
etkinliği sağlamada yetersiz kalmaktadırlar. Bu nedenle klasik kontrol metodları
yetersiz kaldığından yeni kontrol metotları geliştirilmiştir. Bu tezde kapalı çevrim ve
PID kontrollü olmak üzere Q spesifik gaz üretim oranının kontrolü
MatLab/SimuLink programında gerçekleştirilmiştir.

5.1 Sistem Giriş ve Çıkış Parametreleri

Bölüm 4’te anlatılan sistem denklemleri yardımıyla MatLab/SimuLink


programında oluşturulan sistemin giriş parametrelerini S1in ve S2in oluşturmaktadır.

Sistemin durum değişkenleri ise X T = [ X 1 X 2 S1 S 2 Z C ] ’dir. Bu durum

değişkenlerine ait ilk koşullar Bölüm 4.3’te verilmiştir.

Kontrol giriş değişkeni seyreltme oranı D (1/gün), kontrol edilecek çıkış ise
spesifik gaz üretim oranı Q’dur. Yapılan tüm simülasyonlarda S1in = 10 (g/l)

S 2in = 4 (mmol/l) olarak alınmıştır. Kontrol için gereken referans değeri QR=1.174
(l/l.gün) olarak seçilmiştir Şekil 5.1.’de genel bir kontrol sistemi blok şeması
görülmektedir.
60

Şekil 5.1., de genel bir kontrol sistemi blok şeması görülmektedir. Burada
kullanılan sensörler sıcaklık, pH, Hidrojen sensörü, debi sensörleri, metan gazı
basıncını ölçebilmek için basınç sensörleri ve seviye sensörleri gibi sensörlerdir.

Sensörler Gürültü

Qref
+ e Kontrol Sistem Q
Sistemi
-

Sensörler

Şekil 5.1., Genel bir kontrol sistemi blok şeması.

5.2 Sistemin Kontrolü

PID, Oransal, İntegral ve Türev’den oluşan (Proportional-Integral-Derivative)


üç kontrol etkisinin bir arada olduğu kontrol sistemidir.

P alogaritması, temel olarak hata ile orantılı etki göstermektedir. (5.1)’de


denklemi görülmektedir. u kontrol değişkeni, uo kontrol çıkışı sapma işaretini, Kp
değeri ise oransal kazanç parametresini belirtir.

u = uo + K pe (5.1)

Bu sisteme integral etkisi ilave edilmesi ile PI kontroller oluşur. KI integral


kazanç parametresidir, (5.2).

u = u o + K p e + K I ∫ edt (5.2)

Bir de bu sisteme hatanın türevinin etkisi eklenirse PID kontrol ortaya çıkar,
(5.3).
Denklemdeki KD ise türev kazanç parametresidir [Olsson & Newell, 1999].
61

de
u = u o + K p e + K I ∫ edt + K D (5.3)
dt

Bölüm 5.1 de anlatılan parametreler ile 4. Bölümde anlatılan denklemler ve ilk


koşul değerleri ile oluşturulan model, birim geri beslemeli sistem ve PID kontrollü
sistem şeklinde kontrol edilerek hazırlanan simülasyon sonuçları verilmiştir.

Şekil 5.2., Birim geri beslemeli kapalı çevrim sistemde gaz üretim oranı eğrisi.

Şekil 5.3., Birim geri beslemeli kapalı çevrim sistemde X2 değişimi.


62

Şekil 5.4., Birim geri beslemeli kapalı çevrim sistemde S2 değişimi.

Şekil 5.5., PID kontrollü sistemde Q değişimi [ K p = 10, K I = 7, K D = 3 için] .


63

Şekil 5.6., PID kontrollü sistemde Q değişimi [ K p = 50, K I = 30, K D = 3 için] .

Şekil 5.5 ve Şekil 5.6’de görüldüğü üzere PID kontrol değerlerinin değişimi ile
daha düzgün bir spesifik gaz üretimi mümkün olmaktadır.Aynı zamanda süreklilik
sağlanmaktadır.
64

6. SONUÇLAR
Üçüncü ve dördüncü bölümlerde anlatıldığı gibi anaerobik arıtma prosesi
kimyasal ve biyolojik olayları içine aldığından birçok doğrusal olmayan
denklemlerle modellenmek zorunda kalmaktadır.

Yapısı gereği sahip olduğu prosesin içinde barındırdığı birçok parametre


değişken olma potansiyeli göstermektedir. Birçok olay birbirini tetikleyebilmektedir.
Bazen bir tek parametre değerinin yanlış ölçülmesi veya hesaplanması tüm sistemin
durmasına ve simülasyonda da hatalara sebebiyet verecektir. Gerçek uygulamada ise
bakterilerin ölümü ile sonuçlanabilir. Bu operasyonu çok geciktireceğinden hiç
istenmez. Prosesin kararlı hale gelmesi için değindiğimiz gibi bir çok ölçüm
yapılarak kontroller gerekmektedir. Zaten uzun süreler sonunda tam verimi elde
edebilen bir sistem olduğundan arada yapılacak bir hata çalışılan günlerin boşa
gitmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle sistem hayata geçirilmeden önce
parametreler çok iyi belirlenmeli, kullanılacak model ve matrissel bileşenleri de
amacına uygun seçilmeli, simülasyon değerleri çok iyi irdelenmelidir. Konu ile ilgili
çalışmalara bakıldığında modelleme ile ilgili çalışmalar, matematiksel ve
parametrelerin tespitine veya tahminine yönelik çalışmalar ağırlık kazanmaktadır. Bu
da sistemin ne kadar karmaşık olduğunun bir göstergelerinden biridir.

Bu tezde sistem Monod denklemleri ve altıncı mertebeden denklemlerle


modellenmeye çalışılmıştır. Burada spesifik gaz üretim oranı önem kazanmaktadır.
Bu oranın sürekliliğini sağlamak demek denklemlerden de anlaşılacağı üzere tüm
sistemin sürekli çalışması anlamına gelmektedir. O nedenle kontrol sonuçları
verilirken spesifik gaz çıkış oranı grafikleri verilmiştir. Seyreltme oranı kontrol
değişkeni olarak alınmış ve sistemin sürekli olarak belli bir spesifik gaz üretim
oranında (Q) tutulması arzulanmıştır. (Bazı kaynaklarda asidojenik ve metanojenik
bakteri denklemlerinde seyreltme oranı (D) bir katsayı ile çarpılmıştır. Bu katsayı
oransal parametre olarak adlandırılır ve deneysel olarak tayin edilmektedir.
[Antonelli R., et al., 2003]). Şekil 4.2., 4.3, ve 4.4 de üç farklı seyreltme oranı için Q
eğrisi elde edilmiştir.Şekillerden görüldüğü üzere D arttıkça gaz üretim oranının tepe
değeri artmakta ancak sıfıra geldiği süre azalmaktadır. Buradan D ne kadar yüksek
65

ise aynı miktar atıksuyun daha çabuk sürede arıtılacağı anlaşılmaktadır. Gaz üretim
oranının bir süre sonra sıfıra düşmesi de atıksuyun tamamen ayrıştığı anlamına
gelmektedir. Birim geri beslemeli sistemde Q çıkışından alınan işaret referans değeri
ile karşılaştırılmış ve doğrudan kontrol değişkenine verilmiştir. Böyle bir sürekli
çalışmada ilk anda oluşan dalgalanmalar hem metanojenik bakteri
konsantrasyonunda hem de gaz üretim oranında gözlenmektedir, (Şekil. 5.2, Şekil
5.3). Şekil 5.5’te ve Şekil 5.6’da ise değişik PID kazanç değerlerinde Q çıkışının
aldığı değerler görülmektedir. Şekil 5.6’da Şekil 5.5’e göre iyi bir sonuç elde
edilmiştir. Bu tezde tank reaktör ya da sistemin mekanik olarak imalatına çok az
değinilmiştir. Ancak sistemin başarılı olabilmesi için mekanik hesaplamaların da çok
iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir.

Sistemin karalılığını koruyabilmesi için sıvı fazda uçucu asitlerin, pH


değerinin, Alkalinite konsantrasyonu, sıvı seviyesi, KOİ miktarı ve çözünmüş H2
değerlerinin; gaz fazında ise, gaz üretim hızı (Q), metan veya CO2 üretim hızı ve
biyogazdaki H2 ve CO2 yüzdelerinin sürekli olarak izlenmesi gerekmektedir.
Sistemin kararsız davranmasının başlıca nedenleri, sistemde serbest oksijen olması,
sıcaklıktaki ani değişimler, ani organik yük artışı, zararlı maddeler (atık içindeki), pH
düşüşü, yavaş mikroorganizma büyümesi ve metan gazı üretimindeki düşüş (Verim
%65’ten az olursa sistem kararsız kabul edilmektedir) olarak sıralanabilir [Öztürk,
1999].

Bu kadar karmaşık bir yapıya sahip olan anaerobik arıtma sistemlerinin


kontrolünün de gayet zor ve karmaşık olacağı aşikardır. Bu nedenle
mikroorganizmaların davranışlarının tam olarak anlaşılması için sistemin
matematiksel olarak modellenmesi çalışmaları devam etmektedir.
66

KAYNAKLAR

[1] Aceves-Lara, C. A., Aguilar-Garnica, E., Alcaraz-Gonzalez, V., Gonzalez-


Reynoso, O., Steyer, J. P., Dominguez-Beltran, J. L., Gonzalez-Alvarez V.,
“Kinetic Parameters Estimation in an Anaerobic Digestion Process Using
Successive Quadratic Programming (SQP) [TELEMAC Contribution #11],”
Proc. of 10th IWA World Congress on Anaerobic Digestion (AD10), Montreal,
Canada, vol. 3, pp. 1329-1334, September, 2004.
[2] Antonelli, R., Harmand, J., Steyer, JP., Astolfi, A., “Set-Point Regulation of an
Anaerobic Digestion Process With Bounded Output Feedback,” IEEE
Transaction on Control Systems Technology, vol. 11, No. 4, pp. 495-504, July
2003.
[3] Bernard O. Hadj-Sadok., Z., Dochain D., Genovesi, A. and Steyer J.-P.,
“Dynamical Model Development and Parameter Identification for an
Anaerobic Wastewater Treatment Process,” Biotechnol. Bioeng., vol. 75, 2001,
pp. 424-438.
[4] Blumensaat, F, Keller, J., “Modelling of Two-Stage Anaerobic Digestion
Using the IWA Anaerobic Digestion Model No. 1 (ADM1),” Water Research,
vol. 39, pp. 171-183, Elseiver Science, January, 2005.
[5] Cakir, F. Y., Strenstrom, M. K., “Anaerobic Treatment of Low Strength
Wastewater,” Journal of Environmental Science and Health, Part A:
Toxic/Hazardous Substances & Environmental Engineering, vol. 38, No: 10,
pp. 2069–2076, Taylor & Francis, 2003.
[6] Demir A., Kanat G., Debik E., “Atıksu Arıtımında Fiziksel, Kimyasal ve
Biyolojik Metodlar”, YTÜ Yayınları, 2000.
[7] Erşahin, M., Yüksek Lisans Tezi, “Mısır İşlemesi Atıksularının Anaerobik
Arıtımına ADM1 Modelinin Uygulanması.” İTÜ Merkez Kütüphanesi, 2005.
[8] Estaben, M., Polit, M., Steyer, J.P., “Fuzzy Control for an Anaerobic Digester,”
Control Engineering Practice, vol. 5, no: 98, pp. 1303-1310, Elseiver Science,
September 2004.
[9] Feng, Y., Behrendt, J., Wendland, C., Otterpohl, R., “Parameters Analysis and
Discussion of the IWA Anaerobic Digestion Model No.1 (ADM1) for the
Anaerobic Digestion of Blackwater plus Kitchen Refuse”, 2005
67

[10] Hashimoto, A. G., Chen, Y. R. and Varel, V. H., “Theoretical Aspect of


Methane Production: State of The Art”, Livestock Waste A renewable resorce,
1980.
[11] Husain, A., “Mathematical Models of the Kinetics of Anaerobic Digestion – A
Selected Review,” Biomass and Bioenergy, vol. 14, No: 5, pp. 561-571, May
1998.
[12] Kiely, G., Tayfur, G., Dolan, C., Tanji, K., “Physical and Mathematical
Modelling of Anaerobic Digestion of Organic Wastes,” Water Research, vol.
31, No: 3, pp. 534-540, Elseiver Science, March 1997.
[13] Kim, J., Kozma, R., Kasabov, N., Gols, B., Geerink, M., Cohen, T., “A Fuzzy
Neural Network Model for the Estimation of the Feeding Rate to an Anaerobic
Waste Water Treatment Process,”
[14] Malina, J. F., Pohland, F. G., “Design of Anaerobic Processes for the
Treatment of Industrial and Municipal Wastes,” Teshnomic Publishing
Compony, Lancaster, 1992.
[15] McCarty, P. and Rittmann, B. E., “Environmental Biotechnology”, The McGraw
Hill-Companies, New York, 2001.
[16] McLeod, F. A., Guiot, S. R., Costerton, J., “Layered Structure of Bacterial
Aggregates Produced in the Upflow Anaerobic Sludge Bed and Filter Reactor”,
Appl. Env. Micr., 56, 1990.
[17] Moigno, A.F., "Mouras' Automatic Scavenger", Cosmos, 622 (1981 and 1971
(1882), as reviewed in Minutes of Proceedings of Institution of Civil
Engineering, XLVIII, 350.
[18] Murnleitner, E., Doktora Tezi, “State Detection and Feedback Control of The
Anearobic Wastewater Treatment Using Fuzzy Logic” Technischen Universität
München, 2001.
[19] Olsson, G., Newell, B., “Wastewater Treatment Systems,” IWA Publishing,
1999.
[20] Öztürk, İ., “Anaerobik Bioteknoloji ve Atık Arıtımındaki Uygulamaları”, Su
Vakfı Yayınları, 1999.
[21] Puñal, A., Roca, E., Lema, J.M., “An Expert System for Monitoring and
Diagnosis of Anaerobic Wastewater Treatment Plants,” Water Research, vol.
36, No: 10, pp. 2656-2666, Elseiver Science, 2002.
68

[22] Roš, M., Zupančič, G. D., “Thermophilic Anaerobic Digestion of Waste


Activated Sludge,” Acta Chim. Slov, vol. 50, pp. 359-374, 2003.
[23] Samsunlu, A., “Çevre Mühendisliği Kimyası”, Birsen Yayınevi, 2005.
[24] Sanchez, E. N., Beteau, J. F., Carlos-Hernandez, S., “Hierarchical Fuzzy
Control for a Wastewater Anaerobic Treatment Plant,” IEEE International
Conference on Systems, Man, and Cybernetics, pp. 3285-3290, 2001.
[25] Speece, R. E., “Anaerobic Biotechnology for Industrial Wastewaters”, Archae
Press, USA, 1996.
[26] Tönük Ubay, G., “Anaerobic Treatment of Domestic Wastewaters in Upflow
Sludge Blanket Reactors,” G.U. Journal of Science, vol:17 (2), pp. 141-154,
2004.
[27] Vanrolleghem, P. A., “Models in Advanced Wastewater Treatment Plant
Control,” Proceedings Colloque Automatique et Agronomie, Janvier 2003.
[28] Vanrolleghem, P. A., “Sensors for Anaerobic Digestion: An Overview,”
Proceedings Workshop Monitoring and Control of Anaerobic Digesters.
Narbonne, France, December, 1995.
[29] Wu, W., Jain, M. K., Thiele, J. H., Zeikus, J. G., “Effects of Storage on the
Performance of Methanogenic Granules” Water Res., 29, 1999.
[30] Yordonova, S. T., “Fuzzy Two-Level Control for Anaerobic Wastewater
Treatment,” 2nd International IEEE Conference on Intelligent Systems, vol. 1,
pp. 348- 352, June 2004.

.
69

ÖZGEÇMİŞ

Abdullah Bora ÜLKÜ, 1976 yılında Burdur’un Bucak ilçesinde doğdu. İlk ve
orta okulu aynı ilçede okuduktan sonra Eskişehir Atatürk Lisesinden 1994 yılında
mezun oldu. 1995 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, Elektrik – Elektronik Fakültesi,
Elektrik Mühendisliği Bölümü’ne girmeye hak kazandı. 1998- 2000 yılları arasında
Y.T.Ü. Elektrik Mühendisliği Bölümü Güç Elektroniği Laboratuarı Öğrenci
Araştırma Görevlisi olarak çalıştıktan sonra, 2000 yılında mezun oldu. 2000-2001
yılları arasında Laksan Tekstil ve Plastik A.Ş.’de Elektrik-Elektronik bölüm şefliği
yaptı. 2001 yılı şubat ayında GYTE Elektronik Mühendisliği Bölümünde Yüksek
Lisans yapmaya hak kazandı. 2002 Yılında Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi İşletme bölümüne girdi. 2001-2004 yılları arasında Laksan Tekstil ve
Plastik A.Ş.’de Teknik Danışman olarak çalıştı. 2004 Yılı Nisan ayında Pera
Danışmanlık A.Ş.’de Kalite Mühendisi olarak çalışmaya başladı. Halen aynı firmada
Kalite Yönetim Sistemleri Danışmanı olarak çalışmaya devam etmektedir.

Você também pode gostar